Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Bir Kadirşinaslık Örneği: Meçhul Paşa
Bir Kadirşinaslık Örneği: Meçhul Paşa
22 Kasım 2018 - 03:11 | Gökten düşen üç ilham perisi elmalarını yazarlarına paylaştırmış, muratlarına ermişler mi bilinmez.Tiyatroadam, sezonun ikinci oyunu olarak efsanevi mizah gazetesi Marko Paşa’nın masalsı serüvenini aktaran hem şenlikli hem hüzünlü hınzır ortaoyunu “Meçhul Paşa-Bir Hınzır Neşriyat”ı sahneliyor. Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mustafa Mim Uykusuz yıllar sonra yeniden birlikteler.
Yazan: Ahmet Sami Özbudak, Yöneten: Emrah Eren, Sahne ve Kostüm Tasarımı: Barış Dinçel, Işık Tasarımı:Yakup Çartık, Müzik: Deniz Bayrak, Yönetmen Yardımcısı: Güney Zeki Göker
Oyuncular: Erdem Akakçe, Bülent Çolak, Fatih Koyunoğlu, Gitarlar ve Akordeon: Deniz Bayrak, Bağlama: Bahadır Kartal, Klarnet: Saygın Akbudak, Flüt: Cafer İşleyen, Bas Gitar: Efe Demiryoğuran, Piyano: Hüseyin Çebişçi, Ud: Adem Elkaya, Kanun: Mehmet Boyacı, Afiş Fotoğrafı:Mehmet Turgut, Afiş ve Broşür Tasarımı: Ethem Onur Bilgiç, Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu, Reji Asistanları: İpek İlbeyli, Yasemin İşcan.
Tiyatroadam her zamanki bilinçli ve sorumlu sanat yaklaşımıyla, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz’un birlikte çıkardıkları Türkiye’nin ilk siyasi mizah gazetesi Marko Paşa’nın 1946’da başlayıp meçhule doğru giden serüvenini sahneliyor. “Meçhul Paşa – Bir Hınzır Neşriyat” adlı oyunu Ahmet Sami Özbudak yazmış.
Dönemi bilenlere gerek Marko Paşa’nın öyküsünü gerekse dönemin atmosferini bir kez daha hatırlatmak, bilmeyenlere bilgi aktarmak için ufak bir derleme yaptım. Çünkü oyunda bazı olayların sözü ediliyor, ama anlayamadığım bir nedenle açıklama getirilmediği için bilmeyenlerin kafasında soru işaretleri kalıyor.
‘‘Muharrirlerin nezaret altına alınmadığı ve hapse girmediği zamanlarda çıkar.’’
Ankara 1945 - 1947
İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye savaşa girmediği halde gerek mihver devletlerin gerek müttefik devletlerin casusları kritik bir coğrafyada yer alan Ankara’da cirit atıyor. Alman büyükelçisi Von Papen’e suikast girişimi, Almanya ve MİT adına çalışan casus Çiçero, adları gün ışığına çıkmamış daha onlarcası dönemin gündeminde.
Bu faaliyetler çerçevesinde 16 Ekim 1945’te Ankara’nın saygın doktorlarından Neşet Naci Arzan öldürülüyor. Ben altı yaşındayım, babamın arkadaşı Neşet Naci beyin muayenehanesi de birinci sınıfında olduğum Atatürk İlkokulunun tam karşısında. Tabii bu cinayet çok uzun süre bizim evde ilgi odağı oldu. Katil diye kabul ettirilen Reşit Mercan’ın, daha sonra gerçek katil olduğu anlaşılan ve zamanın Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu olduğu için siyaseten hassas konumdaki Haşmet Orbay’ın duruşmaları dikkatle izlendi. Sonradan duruşmalar Bolu’ya aktarılarak Ankara’nın gündeminden düşürülmeye çalışıldı. Gelin görün ki ‘‘Bu memlekete komünizm gerekirse onu da biz getiririz’’ sözleriyle ünlü Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da bu davada kilit kişi olarak ortaya çıkıp, mahkemede ifade verdikten sonra 9 Temmuz 1946’da intihar olduğu iddia edilen bir biçimde öl(dürül)ünce konu tekrar alevlendi. Sonra Bolu yargıcı "Sebebi katiyetle anlaşılamayan bir sebepten dolayı..." gibi çok açıklayıcı bir gerekçeyle Mercan ve Orbay için mahkûmiyet kararı verdi.
Recep Peker
Neşet Naci davasının karara bağlandığı tarihte de, Marko Paşa’nın yayın hayatı süresince de başbakanlık koltuğunu Recep Peker işgal ediyordu. Peker’in yaşam öyküsünü uzun uzadıya anlatacak değilim. Sadece Türk siyaset hayatındaki hayli uzun varlığının on bir yıllık kısa bir bölümünden, zihniyeti hakkında fikir vermek için söz etmek istiyorum.
1930’larda CHP Genel Sekreteri olan Recep Peker, 1936’da faşizmi incelemek için İtalya’ya gönderildi, dönüşünde TBMM üzerinde yetkili bir “faşist konsey” kurulmasını öngören raporu Atatürk tarafından reddedildi ve CHP Genel Sekreterlik görevinden alındı. 1946 seçimlerinden sonra İsmet İnönü ile arası bozuk olmasına rağmen başbakanlığa getirildi. Peker hükümeti, stokçuların vurgun yapmasına olanak tanıyan bir ekonomik paket hazırladı. Yine 1946’da çıkarılan yasa ile basın özgürlüğü kısıtlandı, sıkıyönetim uzatıldı. İstanbul’da Tasvir, Demokrasi ve Marko Paşa gazeteleri, İzmir’de Yeni Asır ve Demokrat İzmir gazeteleri kapatıldı, yöneticileri hakkında soruşturma açıldı. Recep Peker hükümetteki başarısız yönetimi nedeniyle 1947’de İnönü’nün isteği üzerine istifa etmek zorunda kaldı.
İşte hınzır neşriyat olarak yaftalanan Marko Paşa Gazetesinin serüveni bu atmosferde yaşandı.
Markopaşa’nın serüveni kılık değiştirerek de olsa günümüzde sürüyor.
Marko Paşa’nın Babıali Yolculuğu
Marko Paşa, 25 Kasım 1946’daki ilk sayısı ile 23 Nisan 1950’deki son sayısı arasındaki 176 haftanın 99’unda çıkamıyor. Hakkında 28 dava açılıyor. Sabahattin Ali 11 ay 17 gün, Aziz Nesin 7 ay 18 gün, Mim Uykusuz 3 ay 15 gün, Rıfat Ilgaz 5 yıl 1 ay ceza yiyor. Bu arada Sabahattin Ali 2 Nisan 1948’de öldürülüyor. Gazeteyi toplatma olayları o kadar artmış; yöntemleri o kadar ilerlemiştir ki, 14.1.1949 günlü sayının başlığının üstüne “Toplanmadığı Zamanlarda Çıkar” tümcesi konulmuş; başlığın hemen altında da şu açıklama yer almıştır: “Bu gazete Cuma günleri saat sekizde çıkar. Sekizle dokuz arasında fırsat bulursa satılır. Dokuzda toplatılır. Saat onda muharrirleri sorguya çekilen, Basın Hürriyetinin kurbanı felaketzede bir gazetedir.”
Marko Paşa’nın ilk sayısında 6 bin olan tirajı, ikinci sayıda 10 bin, üçüncü sayıda 12 bin ve dördüncü sayıda 60 bine ulaştı. Marko Paşa kapatıldıkça sırasıyla; Merhum Paşa, Malum Paşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba adları altında yeniden çıkarıldı, açılan soruşturmalar ve davalar nedeniyle 8 sahip, 10 yazı işleri müdürü, 1’i teksir makinesi olmak üzere 9 matbaa, 1’i posta kutusu olmak üzere 10 adres değiştirdi. Yaklaşık dört yıla yakın süren yayın hayatında Marko Paşacılar ABD emperyalizmine; hükümet, emniyet, savcılık, basın ve mandacılar Marko Paşacılara karşı çıktılar.
Oyun ve Yorumu
Genç yazarlarımızın önde gelenlerinden Ahmet Sami Özbudak, bu oyunu yazarak hem bir dönemi, o dönemin büyük yazarlarını unutturmamak hem de onlara bir kadirşinaslık yapmak için yazmış oyunu. Tiyatroadam da aynı kadirşinaslıkla sahneye getiriyor yapıtı. Oyun konusu yazarlar yaşamlarında pek şanslı olmamışlarsa da, oyunları şanslı. İyi bir tiyatroda, iyi bir yazarın elinden, Emrah Eren gibi son yılların en başarılı yönetmenlerinden birinin yorumuyla sahneleniyor bu orta oyunu. Belki birinci perde biraz daha kısa olsa, ancak ikinci perdede oyunun atmosferine giren seyircinin ilgisi baştan yoğunlaşabilir; çünkü Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz adları seyircilerde bir komedi beklentisi yarattığı için birinci perde bu beklentide bir duraksamaya yol açıyor. İkinci perdenin temposu çok daha başarılı sonuç veriyor.
Barış Dinçel Marko Paşa’nın basıldığı bütün matbaaları sahneye kolajlamış. Yetmemiş, Markiz’den Novotni Gazinosu’na kadar Tepebaşı’nı Beyoğlu’nu da dekorun kapakları arkasına yerleştirmiş. Emniyet Müdürlüğü ve mapus damlarını da eksik etmemiş tabii. Çok güzel bir buluşla gözaltına alınan yazarları hemen demir parmaklıklar ardına göndermeden önce başlarına birer ince tel parmaklıklı kuş kafesi geçirerek kanatlanmalarını sınırlamış. O eski güzelim İstanbul’un mehtabı da, uçurtmaları ve balonları da sahnede. Çizdiği kostümler de, oyun klasik orta oyunu olmadığına göre hafiften kabare çağrıştıran nitelikte.
Afiş fotoğrafının Mehmet Turgut’un imzasını taşıması, oyuna ne kadar özenle hazırlanıldığının bir kanıtı. Ethem Onur Bilgiç’in afiş tasarımı, Emre Mollaoğlu’nun oyun fotoğrafları da, kayda alınmış müzikleri enstrümanlarıyla seslendirenler de oyuna destek veriyorlar.
Başta Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mim Uykusuz olmak üzere oyundaki bütün rolleri canlandıran Fatih Koyunoğlu, Erdem Akakçe ve Bülent Çolak, canlandırdıkları büyük isimlerin ve olayların sorumluluğunu bilinçle omuzluyorlar. Keşke, konuşması zaten güç anlaşılan Bülent Çolak bir de kekeme taklidi yapmasa her şey kusursuz olur.
Tiyatrolardan Haberler
Darbenin Ortasında Bir Şarkıcı
İzmir’in beğenilen topluluğu Tiyatro Kalemi topluluğu Kamer Yıldız Ok’un yazıp yönettiği ŞARKICI (Darbenin Ortasında) oyunu ile perde açtı.
Oyun,80 darbesi sonrası mühürlenen bir müzikholün baş solisti Zümrüd’ün şarkı söylemeye devam edebilmek için vesika almasının zorunlu olduğu bir dönemin buruk hikâyesi…
Darbe sonrası sokağa çıkma yasağında bir pavyona sıkışmış insanların hikâyesini ve bu hikâyenin paslı kadınlarını ve adamlarını anlatıyor.
Melis Caba, Caner Arıkan, Lale Başara, Erkan Kocaman, Beldem Şengül ve Cemal Aşkın Alpçetin rolleri üstleniyor.
Yazan-yöneten:Kamer Yıldız Ok, Dramaturg: Çetin Ok, Yönetmen yardımcısı: Erkan Kocaman - Pınar Ketenci, Efekt tasarımı: Atahan Gökdel, Kostüm tasarımı: Filiz Kış, Dekor tasarımı: Güral Caba - Atölye 3, Saç tasarımı: Beyhan Özkarademir, Şarkı sözü:Kamer Yıldız Ok, Beste: Atahan Gökdel, Keman: Gökay Kaçanoğlu, Darbuka: Adnan Girgin, Aranjman ve kayıt: Tuba Banyocu - Atahan Gökdel, Vokal: Melis Caba, Fotoğraf: Güral Caba, Afiş tasarımı: AytimurEzgi,
Oynayanlar: Melis Caba, Caner Arıkan, Lale Başara, Erkan Kocaman, Beldem Şengül ve Cemal Aşkın Alpçetin.