Benzersiz Bir “Faust” Yorumu
FAUST- Yazan: Johann Wolfgang von Goethe, Çeviri: Celal Öner, Yöneten: Yiğit Sertdemir, Dekor-Kostüm-Mask tasarımı ve fotoğraf: Zanna Abasova, Tasarım asistanı: Cemre Bulak, Tasarım danışmanı: Başak Özdoğan, Müzik tasarımı: İrem Alnıaçık, Mekin Sezer, Koreografi: Büşra Firidin, Orkestra: Emrecan Karakurum, Eren Dinç, Tara McMillan, Yiğit Atak, Yönetmen yardımcısı: Öykü Naz Altay, Yönetmen asistanı: İrem Yonca Temel, Oynayanlar: İrem Alnıaçık, Öykü Naz Altay, İbrahim Arıcı, Tuğra Can Bıçak, Cihan Durmaz, Melis İlhan, Mekin Sezer, Gözde Türker.
“Gerçek bilgi, bildiklerimizi bildiğimizi bilmek ve bilmediklerimizi bilmediğimizi bilmektir,” diyor Konfüçyüs. Bilgi, büyük düşünürlerin kafasını her zaman meşgul eden bir sorun oldu. Copernicus’tan Kant’a, Dante’den Hypathia’ya kadar pek çok felsefeci bilgi olgusuna, epistemolojiye odaklanan çalışmalar yaptı. İnsanın bilmediği konularla ilgili bilgisi ya da farkındalığı, bilmesi ve öğrenmesi gereken meseleler olduğu anlamına geliyor.
Bilgiye, daha çok bilgiye, daha daha çok bilgiye erişmek, aslında herkesin değil, zaten bilgili olan, bilgisiyle özgürleşmiş insanın özlemi ve isteğidir. Una karşılık temel bilgiden yoksun olan insan, bilmediklerini dışında bıraktığı kendi küçük dünyasında mutludur, yularından tutan büyüklerinin dedikleri onun için yeter de artar bile. Yıllar önce Anadolu’nun bir köyünde, yüz metre ilerdeki tabelasız bir sapaktaki yolların nerelere gittiğini sorduğum 18-20 yaşlarında, yani insanın dünyayı en çok merak etmesi gereken çağdaki bir delikanlı sapağa kadar hiç gitmediğini söyleyince çok şaşırmıştım. O delikanlı şimdi anlı şanlı bir seçmen olmuştur herhalde.
Goethe’nin Faust’u da yeryüzünde bilinecek her şeyi bilmenin mutsuzluğunu yaşar. İnsanın dünyası belirli sınırlamalar içinde olduğundan, Faust o sınırların ötesindeki bilgiye açtır. Bu açlık onu bilinmeyenleri bilme sınırını aşmak için doğaüstü ve ürkütücü bir güçle, şeytanla pazarlığa oturtur. Belki günümüzde bilgiye aç olanların şeytanı da Google’dur, kimbilir. Ya da gerçeği bilmemek, yalanlara inanmak için yeryüzündeki büyük şeytana satılırlar. Sonuçta ha şeytana, ha toplumun başındaki iblislere satılmışsın, hiç fark etmez.
Evet, uzun lafın kısası, konumuz Goethe’nin “Faust” adlı klasik edebiyatın başyapıtlarından biri.
“Sanatta hiçbir zaman kusursuz yoktur, en iyi sayılabilecek bir yapıt ancak 'oldukça iyidir'" sözleriyle sanat anlayışını belirten Goethe, sadece Almanya'nın değil, bütün düşün dünyasının en önemli dehalarından biri kabul edilir. Yaşamı boyunca şiirden romana, felsefeden bilime kadar farklı alanlarda yüzlerce yapıta imza atmıştır.
Faust, Goethe'nin yazarlık yaşamının elli yıllık çalışmasıyla tamamlanan, “hayatımın toplamı” diye nitelediği, haklı bir üne kavuşmuş en önemli yapıtıdır. Bir halk söylencesindeki Dr. Faust karakterinden hareket ederek yazdığı bu yapıt, insanın şeytanla vardığı anlaşmayı ve bunun sonuçlarını irdeledikten sonra ruhsal özgürlüğe ulaşmanın maddi arzulardan sıyrılmak ve bencil olmamakla mümkün olabileceği fikrini işler.
Oyunun Yorumu
Bu oyunun, daha önce bildiğimiz, tiyatroda, operada, sinemada izlediğimiz Faust yapımlarından en önemli farkı, her ânının kasvetten uzak olması. Bir çiçek dürbünü gibi dönüşüveren renk dolu, hayat dolu, estetik oyun kareleri, çok bilinen bir klasik yapıta bambaşka bir açıdan bakmanın da mümkün olduğunu kanıtlıyor. İki büyük, iki küçük sandığa koca bir dünyanın sığdırıldığı sahne düzeni, hareketli oyun akışına bol alan sağlarken, o dört sandık kimi yerde bir ev, kimi yerde bir köprü, kimi yerde Kâğıthane’de sefa sürme misali sandallar oluveriyor. O sandalların, o odaların içinde yaşam var. Şemsiyelerin kıpırtısı libidomuzu gıdıklarken daha da cesur sahneler coşkulu alkışlarımızı hak ediyor. Şeytana uymak pek de fena değil sonuçta.
Yönetmenin yorumunda tomurcuklanan bu sahne düzeni, dekoru, siyah-beyaz ağırlıklı kostümleri, clownish makyajı ve olağanüstü maskları tasarlayan Zanna Abasova’nın ve danışman Başak Özdoğan’ın emeğiyle hayata geçiyor. Tablo geçişlerinin akışkanlığı ve hareket düzeninin estetiği Büşra Firidin’in koreografisiyle gerçekleşiyor. İrem Alnıaçık ile Mekin Sezer’in müzik düzeni ve Emrecan Karakurum, Eren Dinç, Tara McMillan, Yiğit Atak’tan oluşan orkestranın canlı müziği oyuna hareketli, renkli bir soluk katıyor.
İrem Alnıaçık, Öykü Naz Altay, İbrahim Arıcı, Tuğra Can Bıçak, Cihan Durmaz, Melis İlhan, Mekin Sezer, Gözde Türker’den oluşan çok yetenekli genç oyuncular ekibinde, Faust ve Gretchen dışında herkesin oyunun farklı noktalarındaki konumuna ve işlevine göre boynuzlu birer şeytan olduğu oyun düzeni, oyunculara ayrım gözetmeksizin eşit ağırlıklı roller getiriyor, onlar da omuzladıkları rolleri hakkıyla ve coşkuyla canlandırıyorlar.
Faust’u canlandıran İbrahim Arıcı, mask taktığı sahnelerle masksız oynadığı bölümler arasında oyun biçemini ve tavrını dengeli olarak değiştirerek başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Saf, yine de biraz bilmiş kenarın dilberi Gretchen’i oynayan Gözde Türker, en çok yandan yandan göz süzdüğü bakışıyla ve ellerini tersten kavuşturarak nazenin oturuşuyla yıldızını parlatıyor. Mefisto’da Tuğra Can Bıçak ve dişi şeytanda Melis İlhan, değme deneyimli profesyonellere taş çıkartan birer oyunculuk grafiği çiziyorlar.
Ekonomik dramaturgisi, oyuncuların her birini dantela özeniyle işlemesi, sahnede bir saniyeyi boş bırakmayan çok çarpıcı rejisi ve oyunun tümüne getirdiği dinamik yorumuyla öğrenci oyuncuların hocası, yönetmen Yiğit Sertdemir, yine, yeniden çıtasını yükseltiyor.
Bu dönem mezun olacak ekibin başarısını, uluslararası bütün festivallere yüz akı olarak katılmayı hak eden prodüksiyonu alkışlarken, bütün kariyerleri boyunca alkış diliyorum.