Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Anlaşmak mı Hesaplaşmak mı?

Anlaşmak mı Hesaplaşmak mı?

11 Mayıs 2013 - 07:05 | Cüneyt Yalaz, Ayşe Selen ve Metin Göksel “vazgeçmelerin” sacayağını oluşturuyorlar
Tiyatro Boğaziçi’nden Yeni Oyun
BİZ KÜÇÜKKEN BABAMLA OYUNLAR OYNARDIK- Yazan: Can Merdan Doğan, Yöneten: Metin Göksel, Dekor ve Kostüm Tasarımı: Naz Erayda, Müzik: Berke Hatipoğlu/ İlke Hatipoğlu, Işık Tasarımı: Levent Soy, Oynayanlar: Cüneyt Yalaz/ Ayşe Selen/ Metin Göksel.

Tiyatro Boğaziçi’nin yeni oyunu “Biz Küçükken Babamla Oyunlar Oynardık”, birbirleriyle, dahası kendi kendileriyle çekişen, çelişen, küsüşen üç kişiyi tanıtıyor bize. Baba, oğul ve evin emektarı olan bir kadın. Bir tür “Teslis” de denilebilir buna. Oyun “vazgeçmişlikler” üzerine kurulmuş. Oğul, Kemal adından vazgeçip “Kel” ismini kullanmaya başlamış. Baba Hamdi Bey, ulus ideallerinden, şapkadan, Shakespeare oyunlarından vazgeçip sessizliğe sığınmış. Emektar Mürüvvet de, memleketi Ereğli’ye tiyatronun ilk geldiği gün babası ölünce hayat boyu tiyatrodan vazgeçip bu kez baba evi yerine yeni bir evin duvarları arasına girmiş.

Oyun

“Eksik bir oyun bizimki… Bir ev ki, baba-oğlun ‘klişe’ küslüğünden yola çıkarak; hem kendi geçmişiyle, hem ‘ulus’ idealleriyle hem de Shakespeare ve diğer oyunlarla hesaplaşmak istiyor. Mümkün mü? Bir ev ki, ne sahnenin dışında, ne de içinde… Herkesin aklında cevabı olmayan tek bir soru; oyun, yaşamı ne kadar önemser? Sözcükleri bir araya getirip oyununu bulmak isteyen herkesin, ‘aramakla bulunamayacak’ şeyler olduğunu anlama vaktinin habercisi olan, eksik bir oyun bizimki,” diye sunulan oyun siyah/beyaz filmleri, sepya fotoğrafları anımsatan bir çevre düzeninde ve atmosferde oynanıyor.

Bay Kel, bitişik odada, kendi gibi münzevi bir yaşam süren babasıyla bu kopukluğun hesaplaşmasını yapmak istiyor. Bunu da küçükken beraberce oynadıkları oyunları hatırlatarak yapma yolunu seçiyor. Niyeti kendisine vaat edilmiş geçmişin hesabını sormak. Bu oyuna Mürüvvet de katılıyor; ancak o Hamdi Beye olan gizli platonik duygularının etkisiyle, bu hesaplaşmada Kel’in karşısında yer alıyor. Baba da bu hesaplaşmaya sessizce katılıyor. Oğul annesinin ölümünden bile babayı sorumlu tutarken bu üç kişinin anlaşma umutları da boşa gidiyor.

Oyunun yazarı Can Merdan Doğan, sunuşta da belirtilen “klişeleşmiş” baba-oğul çekişmesini ve küsüşmesini, alışılagelmiş bir anlatımın dışına çıkararak edebiyat dünyasındaki baba-oğul ilişkileriyle dokumuş. Franz Kafka’nın “Babaya Mektuplar”, Orhan Pamuk’un “Babamın Bavulu”, Oğuz Atay’ın “Babama Mektup” yapıtları bu bağlamda oyunun geçiş noktalarını oluşturuyor. Hiç kuşkusuz bu baba-oğul çekişmesinin edebiyattaki belki de en büyük örneği Hamlet de oyunda gönderme ve alıntı yapılan metinlerin başında geliyor. Bu baba-oğul hikâyesinin oluşturduğu dokunun fonunda, Kemalizm, cumhuriyet tarihi, mevcut iktidarın diliyle yapılan sanat, tiyatro ve deneysel çalışmalar da eleştirel bir bakış açısıyla sorgulanıyor.

Naz Erayda’nın ‘minimal’e en gerekli ayrıntıları sığdırma ustalığının örneği olan dekor ve giysi tasarımı kuşaklar ve zamanlar arasındaki gidiş gelişlerde seyirciye yol gösteriyor. Levent Soy’un ışık tasarımı da bu atmosferi pekiştiriyor.

Bay Kel’ide Cüneyt Yalaz, oyunun ilk sahnesindeki tiradı boyunca kendine bir “soytarı” makyajı yaptığı andan başlayıp oyunun son noktasına kadar süren tutarlı oyunculuğuyla, ustalık döneminin meyvesini veriyor. Ayşe Selen oyunun ikilemini de, kendi açmazlarını da büyük bir başarıyla canlandırıyor. Oyunun başarılı yönetmeni Metin Göksel, baba Hamdi Bey’in o içine kapanık olmaktan çok ulaşılmaz olan yapısını inandırıcı bir biçimde yansıtıyor.
Babanın bir zamanlar gönül düşürdüğü oyuncu, anne Münire Hanım ve Nefise Hanım da sırasıyla Gülriz Sururi, Ayten Uncuoğlu ve Ayşan Sönmez’in sesleriyle sahnede yer alıyorlar.

Can Merdan Doğan da, Boğaziçi Oyuncuları da, Mürüvvet Hanım’ın ağzından aktarılan, “Oyun kendini sorumlu görmeli hayat karşısında,” anlayışı içinde kotarmışlar oyunu. İyi de etmişler.

(Cüneyt Türel Sahnesi - 0212 252 74 52)