A-K-A eşittir K-A-K
Oyunun yazarı şöyle sunuyor yapıtını:
"Yaşlanmayan bir kadın, eve dönmeyen bir adam, büyümeyen bir bebek, ergen bir bakkal çırağı, yoksa iki mi? Çıkışı olmayan bir ev, hep aynı şehir, hep aynı sokaklar. Geçmek bilmeyen zaman nasıl hızla akıp gidiyor... Her şey tastamam. Yemeklerimiz çok lezzetli, sevişmelerimiz çok düzenli, eğlencemiz çok çılgın, paramız bol. Nasıl mutluyuz, nasıl da iyi ezberlerimiz... Kuşkusuz burası cennet! Peki İzlanda'nın başkenti?"
Tiyatronun ufak sahnesinde bile boşluk duygusu yaratan yalın, minimal bir dekor. Siyah duvarların, siyah tavan ve siyah tabanın ortasında beyaz bir kutu. Sandık benzeri, dikdörtgen, beyaz bir kutu. Kanepe oluyor, masa oluyor, yatak oluyor. Karşılıklı duvarlarda yine beyaz, daha ufak boyda iki kutu daha var. Biri mutfak. Diğeri çocuk odası.
Ve sahnede bir kadınla bir erkek. Biri siyah-beyaz, öteki gri-siyah, geometrik desenli giysiler içinde. Hareketleri de ilkel ve geleneksel robot yaklaşımı içinde (artık çok geliştikleri için nerdeyse insanlardan ayırt edilemiyor, ama oyunda ilk tasarımlarına gönderme var), kesik kesik ve köşeli.
Oyun ve Yorumu
Oyunun yönetmeni Ümit Çırak, düzeni sorgulayan reji yorumunu, öncelikle insan, toplum, aile, devlet, din, birey kavramlarının sözlük tanımlarını açıklayarak aktarıyor, sonra şöyle sürdürüyor sözünü:
"Hepimiz insanız. Önce topluluklar halinde yaşarken sonra güvenli bir yaşam için toplumsal düzenler kurduk. Bu düzeni korumak için din, devlet ve aile kurumlarını geliştirdik. Bu kurumlar bir yandan güvenli, huzurlu ve bolluk içinde bir yaşam için toplumu yönetecek, diğer yandan topluma uyumlu bireyler yetiştirecekti. Peki güvende miyiz? Huzurlu muyuz? Bolluk içinde miyiz? Birey mi olduk şimdi? Peki o birey, insan ihtiyaçlarımızı karşılıyor mu?
Hiçbiri gerçekleşmediyse düzen yanlış kurulmuş olabilir mi?”
Evet, sahnede gördüğümüz düzende de bir terslik var. O robotvari hareketlerle yürüyen, oturup kalkan karı koca, duvardaki kutu-mutfaktan komprime yiyeceklerini alıp yiyor, karşı duvardaki kutu-bebek odasında yaşayıp göçen çocuklarını besliyorlar. Ve aksiyomlar ne derse desin, ha A-K-A olmuş ha K-A-K düzenin değişmediğini görüyoruz. Tüketim toplumunda o mutfak kutusundan gelen komprimeler, her ne kadar kendi seçimimiz sansak da, aslında evrensel sistemin bir dayatması. Çocuk yetiştirme yöntemimiz, on bir yaşında gözlüklü bireyler yaratan seçme okul sınavlarına koşturduğumuz çocuklarımız da yine global birer ürün.
Oyunda kendine yabancılaşmamış, burjuva düzeninin robotu olmamış kişi ise sıradan, sokaktaki adamı simgeleyen bakkal çırağı. Bir de bakkal çırağının taşıdığı dedikodularla örneklenen, yine dünyanın hiçbir yerinde değişmeyen mahalle baskısı.
Ceren Çırak ve Bartu Zeytinci’nin gerçekleştirdikleri minimalist dekor, Levon Kordonciyan’ın simetrik kostümleri, Yüksel Aymaz’ın çıplak ışık tasarımı, Burçak Çöllü’nün müziği oyunun fantastik yapısını başarıyla vurguluyor.
Kadını canlandıran Zeynep Kaçar ve erkeği canlandıran Ümit Çırak, izleyiciyle sadece birkaç santim uzaklıkta oynadıkları rollerinde inandırıcı karakterler çizerek süzeni başarıyla sorguluyor ve ustalıklarını kanıtlıyorlar.
Tiyatrolardan Haberler
“Yaralarım Aşktandır”
“Mollalar cenaze namazımı kıldırmıyorlar. Cenazem iki gün defnedilmeyi bekliyor. Sonunda yazar Mehrdad Samadi cenaze namazımı kıldırıyor. 15 Şubat 1967 Çarşamba günü hiç durmadan yağan karın altında toprağa emanet ediliyorum. Emanet… Emanet… Emanet…”
YARALARIM AŞKTANDIR- Yazan: Şebnem İşigüzel, Yöneten: Berfin Zenderlioğlu, Oynayan: Nazan Kesal, Dekor ve ışık tasarımı: Cem Yılmazer, Kostüm: Natali Yeres, Müzik: Burçak Çöllü, Yönetmen Yardımcısı: Deniz Bibe, Hareket düzeni: Dicle Doğan, Afiş fotoğrafı: Manuel Çıtak.
DasDas’ın yeni oyunu “Yaralarım Aşktandır”da Nazan Kesal, İran şiirinin isyankâr sesi Füruğ Ferruhzad’ın nefesini tiyatro sahnesine taşıyor. 1935’te I·ran’da dogˆan, inanc¸ların, geleneklerin, sistemin kadınları ic¸ine aldıgˆı cendereye isyanla gec¸en, topu topu 32 yıllık yas¸amında Fars s¸iirine vurdugˆu damganın yanı sıra sanatın neredeyse her dalında iz bırakan es¸siz bir kadın. Oyunda baskı altında yaşayanların, hep eksik bulunanların ve her şeye rağmen yaşamaya devam edip sözünü esirgemeyenlerin hikâyesi anlatılıyor. Ölüsüne bile tahammül edilemeyen, cenazesi bekletilen Füruğ Ferruhzad kendi arafında ömrünün şiirini yazıyor ve sahneden size aklınızdan çıkmayacak sözler fısıldıyor.
* * *
Modern bir ’’Suç ve Ceza’’ Hikâyesi: YÜZLEŞME
Yeri doldurulamaz bir kayıp, o kayba neden olan failin, gösteri toplumu ve akbabalaşan medya tarafından yıldızlaştırılması. Toplumun yozlaştığı, hukukun işlemediği bu vahşi yeni dünya düzeninde kendi adaletini tesis etmeye çalışan yalnız bir adam.
İşlenen bir cinayet, cinayete kurban giden bir çocuk, yozlaşmış ve akbabalaşmış bir toplumun arşa çıkardığı cinayet faili... İngiliz yazar Graham Farrow’un hayli çarpıcı bir vakayı ele aldığı iki kişilik oyunu Yüzleşme,yeri doldurulamaz bir kayıp ve o kayba neden olan failin, gösteri toplumu ve amacından uzaklaşmış medya tarafından yıldızlaştırılmasını konu alıyor. Toplumun değerlerini kaybettiği ve hukukun işlemediği bu yeni düzende kendi adaletini sağlamaya çalışan yalnız bir adamın öyküsünü anlatıyor.
YÜZLEŞME- Yazan: Graham Farrow, Yöneten: Emre Kınay, Çeviren: Sevda Deniz Karali, Yönetmen Yardımcısı: Damla Sezgin, Dramaturji: Ayşegu¨l Hardern, Işık Tasarımı: Erkan Kalkan, Müzik: Janset Sayar, YapımAsistanları: Yağmur Durmazbilek, Yağız Gürcan, Ses ve Efekt Tasarımı: Muhammet Çelebi, Dekor Tasarımı: Uğur Dumangöz, Grafik Tasarım: Ece İletir, Oynayanlar: Esra Kızıldoğan, Emre Kınay