Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | “Başka işin yok mu oğlum” derler adama

“Başka işin yok mu oğlum” derler adama

24 Mart 2017 - 06:03
Ya Da’nın yeni oyunu “Enayi” tanıdık ortamları ve kişileri çağrıştırıyor
ENAYİ - Yazan: Yuri Bykov, Sahneye Uyarlayanlar: Bilgesu Kasapoğlu, Emek Dedeoğlu, Yöneten: Emek Dedeoğlu, Dramaturji: Bilgesu Kasapoğlu, Yapım/İletişim Tasarım: Culture Multure,  Dekor Tasarımı: Onur Soyal, Cenk Dost Verdi, Bilgesu Kasapoğlu, Emek Dedeoğlu, Müzik: Can Dedeoğlu, Işık Tasarım: Mustafa Karakoyun, Poster Tasarım: Atilla Karabay, Kostüm Danışmanı: Deniz Çağrı Bilgili, Oyuncular: Ali Erdinç, Büşra Tut, Cenk Dost Verdi, Gökhan Bozkurt, Güliz Gündüz, Onur Soyal, Onur Şenol, Sanem Öge
 
Ya Da Tiyatro’nun Yuri Bykov’un ödüllü filmi 'The Fool’dan “Enayi” adıyla sahneye uyarladığı, Culture Multure İstanbul’un yapımcılığını gerçekleştirdiği oyun, günümüz gerçeklerini suratımıza çarpan bir yapıt. 
 
“Hayvanlar gibi yaşıyoruz, hayvanlar gibi ölüyoruz.
Çünkü birbirimiz için birer hiç kimseyiz”
 
Bu sözler çağımızın bireysellikten çıkıp bireyciliğe saplanmış kişilerinin global dramını ortaya koyuyor. Karşımızdakileri hiçe sayarak, “Beni sokmayan yılan bin yaşasın” zihniyetiyle ortaçağ kafasındakilerin doyumsuz hırslarına zemin hazırlayarak başta kendimiz olmak üzere tüm insanlığın ve dünyanın sonuna dolu dizgin gidiyoruz. Ne adına, o dünyanın sonu geldiğinde canımızı bile kurtarmaya yetmeyecek üç beş kuruş için. İlk karda köy yolları kapanırken, o insanların hiç geçmeyeceği yollara, köprülere o insanların alın terini döküyoruz, milletin annesinin hatırını soracak olanlara ormanları talan edip içinden yol geçirme imtiyazı veriyoruz. Ağaçlar yok edilirken, arılar ölürken, kentler soluk alamaz hale gelirken alınan rüşvetler, verilen rüşvetler, aklanan paralar neyi kurtaracak sanıyoruz acaba? 
 
Su tesisatçısı Dima ve karısı çarkın dişlileri arasına yuvarlanıyorlar.
 
Oyun ve yorumu
 
Oyun, su tesisatçısı olarak yaşamını sürdüren Dima’nın 800 kişinin yaşadığı bir binanın temelindeki bir çatlak yüzünden 24 saat içinde çökeceğini fark etmesiyle başlıyor. 800 kişinin yaşadığı bir bina da olabilir bu, 80 milyonun yaşadığı bir ülke de olabilir. Küçük ölçekli bir harita gibi düşünelim. Dönen çark her ikisinde de aynı.
 
Binadaki insanları kurtarmak için harekete geçen vicdan sahibi Dima, yöneticileri uyarmaya koşuyor. Ama 800 kişi ölmüş, oradaki bir avuç yöneticinin umurunda mı? Herkes birbirinin açığını biliyor, herkes birbirinin pisliğine göz yumarak bugünlere gelmiş. Her an yıkılma riski olan binanın kontrol yetkilisi de, insanları kurtarmakla sorumlu itfaiye müdürü de, konut projesini yürüten şirketin sahibi de aynı batağın içine boğazlarına dek gömülmüşler. Ancak birilerini kurban edip onların omzuna basarak kafalarını çamurdan çıkarıp soluk alabilirler. Nitekim öyle de oluyor. Resmî ağızlardan yapılan bir açıklamayla sorumlular açıklanıyor. Az önce aynı masada birlikte yiyip içtiklerini de bu kadar kolay satıp harcayabiliyor tepedekiler.
 
Dima ise bırakın sorumluları harekete geçirebilmeyi, bir an önce oradan uzaklaşmak isteyen karısını bile ikna edemiyor. İşte o noktada karar vermek durumunda kalıyor. Binada yaşayanları mı, kendi canını mı kurtarmayı seçecek, yoksa vicdanının sesine kulak verip her türlü tehlikeyi, düşmanlığı göze mi alacak?
 
Tek kişinin, bilinçli bir kesimin mücadeleyi göğüslemesi yeterli midir? Ev ya da ülke  -yıkılacak evde yaşayanlar hesap sormadıkça baştakiler çalmaya devam eder, hak yemeye devam eder, gözleri ufak hesaplarından, hırslarından başka şey bir şey görmez.
 
Enayi; 800 insan, bir su tesisatçısı ve ortaya dökülen kirli çamaşırların hikâyesi.
 
Bir filmi sahneye uyarlamak gibi zor bir işin üstesinden başarıyla gelen, ayrıca biri dramaturjiyi, diğeri oyun düzenini omuzlayarak görülmesi gereken bu yapıtı seyirciyle buluşturan Bilgesu Kasapoğlu ve Emek Dedeoğlu gerçekten olumlu bir çalışma yapmışlar.
 
Oyuncular çok dengeli bir uyum içinde rollerini canlandırıyorlar. Birer fotoğraf karesi gibi düzenlenmiş sahneler hem inandırıcı bir gerçeklikle oynanıyor hem yer yer göstermeci biçeme de selam gönderiyor. Can Dedeoğlu’nun müziği, Mustafa Karakoyun’un ışık tasarımı, kostüm danışmanı Deniz Çağrı Bilgili’nin estetikten uzaklaşmayan yorumu Enayi’nin atmosferini oluşturuyor. Oyunun en sorunlu yanı dekor diyebilirim. Bu kadar ayrıntılı, bu kadar çok parçanın sürekli yer değiştirmesini gerektiren tasarım, oyunun hızını ve soluğunu kesiyor. Hele yerleşik bir salonu olmayan, farklı sahnelerde oynamak durumunda kalan toplulukların daha pratik çözümlere yönelmesi daha elverişli bir yöntem olabilir.
 
İletişim: Tatavla Sahne 0212. 233 52 30
 
 

Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi

 
Alacakaranlığın eşiğinde duruyoruz. Oysa tiyatro, bizi o eşikten geçip aydınlık günlere ulaştırmak için gerekli en önemli araç.
 
Akademisyenlerin toplumsal barış için girişimlerinden dolayı okullarından uzaklaştırıldığı, bu nedenle ülkedeki en köklü tiyatro bölümlerinden birinin neredeyse kapanma noktasına geldiği, yine yüzlerce genci tiyatroya kazandırmış özel parasız eğitim veren bir kurumun kundaklandığı, özel tiyatroların ayakta kalmalarını sağlayacak destekten yoksun bırakıldığı, çevrenin korunması amacıyla haklı protestolara katılan sanatçıların ait oldukları sanat kurumlarından ihraç edildiği bir ortamda bırakınız Tiyatro Günü kutlamayı, tiyatro sanatının nasıl icra edilebildiği bile şaşırtıcı ama umut verici.
 
Biz tiyatro emekçileri, tiyatronun insanı değiştirici, dönüştürücü gücünden kuşku duymayız. Tiyatro olmazsa olmazımızdır.
 
Önündeki bütün engellere rağmen tiyatro sanatı, tam da üstlendiği misyonu yerine getirmek üzere toplumu uyarmaya, eleştirel düşünmeye sevk etmeye, özgür düşünceyi ve temel insan haklarını savunmaya, hakikati kavramaya ve kavratmaya devam edecek.
 
Sözümüz bitmeyecek, perdemiz kapanmayacak, sahne ışığımız sönmeyecek, bu kubbedeki ‘hoş sadamız’ karanlığa teslim olmayacak.
 
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği
 
 

Yeni nesil bir çocuk oyunu

 
 
Can Bora’nın 2012’de kurduğu, yeni medyalar aracılığıyla işler ürettiği berika tiyatro & dans’ın yeni yapımı Oyunbazlar İstanbul’da adlı müzikli çocuk oyunu hem Anadolu hem Avrupa yakasında gösterimlerine devam ediyor!
 
Keşfedilmesi gereken bir şehir: İstanbul!
 
Bulunması gereken dört sihirli nesne ve üç Oyunbaz: Baloncu, Pufpuf ve Mavi!
Sonu Gelmeyen Hayaller Alemi’ne gitmek için oynadıkları oyunun son aşamasında İstanbul’a gelen Oyunbazlar’ı, keşif ve merak dolu bir serüven beklemektedir. Artık uçmaktan korkan yaşlı sihirbaz Baloncu; deliksiz bir uyku çekememekten yakınan Pufpuf ve ağlarıyla denizleri kat eden Mavi, seyirciden de yardım alarak gerekli nesneleri bulabilecekler midir?
 
Animasyonlar ve video görüntüleri gibi güncel araçları da içinde barındıran “Oyunbazlar İstanbul’da” müzikli çocuk oyunu, çocuklara hayallerine inanmalarını ve onların peşinden gitmelerini söylemeyi amaçlarken, sihirlerle süslenmiş bu serüvende hayal dünyasının kapılarını, eşsiz İstanbul’u bir oyun içinde tanıtarak aralamaktadır.
 
Yazan-yöneten: Can Bora & Nuh Kerem Pilavcı, Animasyon: Artechin Production, Müzik: Yücel Arzen, Kostüm: Tuğçe Öztürk, Işık tasarımı: Ayşe Sedef Ayter, Dekor: berika, Video: Fatih Şenal, Danışman Psikolog: Merve Özge Türk, Fotoğraflar: Muhsin Akgün
Oyuncular: Nuh Kerem Pilavcı, Gözde Şimşir, İlsu Olcahan Kubak.
 
Yaş sınırlaması: 4-10 yaş için minik seyircilere 
8 NİSAN CUMARTESİ 12.00
CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ
Biletler Biletix ve CKM Gişe’de.
CKM gişe: 0216. 467 25 68 – 0216. 467 36 00
Bilgi: www.can-bora.com
 

Tek kişilik bir deneysel performans çalışması

 
                                                                                                  
TAG Production’ın sunduğu ilk tiyatro çalışması “SÖZ” bizi zamansız ve mekânsız bir insanın hikâyesine davet ediyor. Pişmanlıkları, hayal ettikleri, korkuları, arzuları, bastırdıkları, kâbusları ve yalnızlığı ile hepimizin içinden bir ses ile… Karakter; çocukluğu, ilk gençliği, aşkları, evliliği, erkekliği ve insanlığı ile hesaplaşma içine girer. Oyun; bizi geçmiş ile gelecek arasında bağları birbirine karışmış bir insanın zihninde yolculuğa çıkarır. Varoluşçu yaklaşım ile oluşturulmuş oyun; kendi hayatlarımız içinde taktığımız maskelerin altında yatan gerçekliği vurgulamaktadır. Bu gerçeklik ile yüzleşmek vurucu ve ağır olsa da; kendimizi anlamlandırabilmemiz için gereklidir. Ve tam da bu yüzden; oyun, seyirciyi değişime zorlar. Soru sormaya başlayan izleyen için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
 
Yazanlar: Sanem Soğukpınar-Serkan Karabayır- Alexander Blok, Yönetmen: Serkan Karabayır, Çevirmen: Cevahir B. Yalçın, Görsel Tasarım: Tufan Dağtekin, Ses/Müzik Tasarım: Erdem Tunalı, Işık: Mehmet Ergün, Ses: Onur Soğukpınar, İllüstrasyon: Furkan Yerge, Fotoğraf: Cem Ünsal, Afiş Tasarım: Erdi Okumuş, Oynayan: Şan Bingöl.
  
13 Nisan 20.00 Hayal Perdesi (Beyoğlu Hayal Kahvesi)
26 Nisan 20.30 Taşra Kabare/Kadıköy
27 Nisan 20.00 Hayal Perdesi (Beyoğlu Hayal Kahvesi)  
 

Tiyatro Kalemi İzmir seyircisiyle buluşuyor

 
 
2010 yılından beri İstanbul’da Sahne Sanatları çalışmalarını sürdüren Tiyatro Kalemi Tiyatro Topluluğu, 2016/2017 tiyatro sezonunda Kamer Yıldız Ok ve Çetin Ok yönetiminde, İzmir’de Baykuş Tiyatro ortaklığında, ‘Haydi Masallara’, ‘Kırmızı Başlıklı Kurt’, ‘Gökkuşağı Ormanı’ çocuk oyunları ile perde açmıştır.
 
Mart ayında da Kamer Yıldız Ok ve Çetin Ok’un uyarlayıp yönettiği, hareket düzenini Utku Demirkaya’nın tasarladığı “Ionesco’nun Sıkıntısı ya da bir yaz dönümü gecesinde bir Kel Şarkıcı” oyunu da sahnelenmeye başladı. Ülkü Tamer ve Genco Erkal’ın çevirdiği oyun, Utku Demirkaya’nın hareket ve ses tasarımı, Hakan Özipek’in ışık, Tiyatro Kalemi ekibinin sahne ve kostüm tasarımıyla oynanıyor. Uyarlamanın oyuncuları da Burak Özbaykuş, Çetin Ok, Emrah Şenışık, Ender Şeviker, Karden Kasaplar, Lale Başara  ve Melis Caba.
 
Kel Şarkıcı’nın oyun kişileri zamansız, mekânsız, her yerde ve hiçbir yerdedirler.
 
Puck, bu sayede kendine yeni bir uğraş bulur; bir yanı trajik, bir yanı gülünç olarak yarattığı dolambacın içinde… Shakespeare’in “Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası” oyununun haşarı Puck karakteri, Ionesco’nun “Kel Şarkıcı” oyununda, yazarın bizzat kendi cümleleri olan parantez içidir artık.
 
Bu durum hem Puck’ın eğlencesinin hem de Ionesco’nun Sıkıntısının başlangıcıdır. Çünkü;
 
- Burada zaman yoktur. 
- Ama saat? 
- İyi işlemez. Hep çelişmeye düşer, her zaman gösterdiğinin aksidir.