Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | “Aile dediğin, çok konuşan ama birbirini hiç dinlemeyen bir kurum değil mi?”

“Aile dediğin, çok konuşan ama birbirini hiç dinlemeyen bir kurum değil mi?”

29 Nisan 2016 - 06:04 | Kabile üyeleri sözüm ona mutlu aile sofrasında
İletişim, aile ve sevgi üçgenini hepimizin tanıdığı bir kabilenin ağzından anlatan oyun, sessizliğin gücünü sahneye taşıyor.
KABİLELER-Yazan: Nina Raine, Çeviren: Haydar Köyel, Yöneten: Sami Berat Marçalı, Dekor-ışık tasarımı: Eyüp Emre Uçaray, Kostüm: Dilek Tora, Efekt: Onat Esenman, İşaret dili eğitimi: Cem Barutçu, Fotoğraf-afiş: Mehmet Erdoğan, Video: Mehmet Selçuk Bilge, Oynayanlar: İbrahim Halaçoğlu, Ayşe Lebriz Berkem, Haydar Köyel, Gülce Oral, Barış Gönenen, Tuğçe Altuğ 
 
Anne, baba, yetişkin iki erkek, biri kız üç çocuktan oluşmuş sıradan görünüşlü bir aile. O görünüş aldatmasın sizi. Hiç de sıradan olmadıkları biraz sonra ortaya çıkıyor. Aileyle sofra başında oturmuş, entelektüel konularda sohbet ederlerken tanışıyoruz. Ailenin entelektüel yapısı, duvarları kaplayan kitaplıklardan da anlaşılıyor. Siz yine de o entelektüel sohbete de aldanmayın. Bilgiçlikle sarmalanmış bir baba otoritesi, aile bireylerinin sohbeti bağırıp çağırmaya dönüştürmesi, sitemkâr eleştirileri, şu tanımı haklı çıkaran bir nitelikte: “Bu aile, kendini her şeyden soyutlamış zırdeli bir kabile!”
 
Herkes bir ağızdan konuşuyor, ama konuşmayan biri var. Ailenin küçük oğlu Billy. Doğuştan sağır. Ailenin, tanıyıp bildiğimiz, deneyimlerimizde yeri olan bütün diğer ailelerle ortak bir özelliği burada ortaya çıkıyor. Hani ille de burjuva kesimindeki ailelerde, kedi pisliğini saklar misali kusurları örtme çabası vardır ya, burada da üstelik biyolojik bir kusur örtülmeye çalışılmış. Başta otoriter baba olmak üzere aile, Billy’nin işaret dilini öğrenmesine karşı çıkmış, ona dudak okumayı öğretmişler. Böylece ailenin yüzünü kızartan kusur dışarıdan bakınca fark edilmez olmuş.
 
Sorular, sorular…
 
Bu aile ortamında aşağıdaki sorular gündemden düşmüyor:
 
Sağır mısın? Ya da duyma problemin mi var? Neren daha sağır ya da duyma problemi yaşıyor?
 
Ben burada sevgiden bahsediyorum. Sevgiden. Gerçek sevgiden. Duyabiliyor musun?
 
Anladım, duyuyorsun. Acaba gerçekten duyuyor musun yoksa duyduğunu mu sanıyorsun?
 
İkincisi sanki. Boş ver. Zaten aile dediğin çok konuşan ama birbirini hiç dinlemeyen bir kurum değil mi?
 
Sylvia (Tuğçe Altuğ) ve Billy (Barış Gönenen) kabilenin kemikleşmiş düzenini değiştirebilir mi?
 
Oyunun simgesel felsefesi bu sorularda şekilleniyor. Sağır olmakla, duyma problemi olmak arasındaki fark, insanın neresinin sağır olduğu ya da duyma problemi yaşadığı ikilemleri, biyolojik sağırlığın ötesindeki asıl duygusal sağırlığı, asıl iletişimsizlik sorununu vurguluyor. Aynı ikilem gerçekten duymak ile duyduğunu sanmak arasında da yaşanıyor. Tıpkı bakmak ile görmek arasındaki fark gibi.
 
Ya da “Âşığım” dediğinde tam olarak ne demiş oluyorsun? Kelimelerimiz ne hissettiğimizi söylemeye yeter mi?” sorularındaki ifadeler arasındaki ikilemler. Tıpkı içimizden geçirdiklerimiz ile ağzımızdan çıkanlar arasındaki fark gibi. 
 
Sağır Billy’nin yaşama bakışı Sylvia ile tanışınca değişiyor. Sylvia’nın durumu Billy’ninkinin tam tersi. O sağır değil, annesiyle babası sağır, ne var ki o ailenin içinde yaşarken zamanla Sylvia da sağırlaşmaya başlıyor. Burada da, yukarda sözünü ettiğim simgesel anlatımın bir başka örneğini görüyoruz. Çevremizdekilerin duyarsızlığı, zaman içinde bizi de duyarsızlaştırıyor mu acaba? 
 
Oyunun belki de en olumlu yaklaşımı şu yorumda kendini gösteriyor: “Birine ilk defa ‘seni özledim’ dediğinde, ‘seni seviyorum’ demiş oluyorsun.”
 
Oyunun Yorumu
 
Haydar Köyel’in akıcı sahne diliyle yaptığı çeviri, ağırlıklı olarak monolog ve diyaloglara dayanan, görece durağan oyunun başarısına büyük ölçüde katkıda bulunuyor. Köyel, baba rolünde de köşeli bir karakter çizmeyi gerçekleştiriyor. Sami Berat Marçalı’nın sessizliğe ses veren, hareketsizliğe hareket katan oyun düzeni çok başarılı. Eyüp Emre Uçaray’ın dekor tasarımı, aile yapısının genel atmosferini yansıtıyor. Örneğin yuvarlak yemek masası yerine uzun bir masadaki oturma düzeni bile ailenin hiyerarşik yapısını gösteriyor.
 
Daniel (İbrahim Halaçoğlu) ve Billy (Barış Gönenen) kabilenin zıt kardeşleri
 
Kocasıyla aynı görüşte olmadığı zamanlarda bile, kesinlikle onun karşısına çıkmak yerine, eşinin yanında yer almayı yeğleyen zevce/anne rolünde Ayşe LebrizBerkem ustalığını ölçülü bir oyunla ortaya koyuyor. Gülce Oral Ruth’un kişiliğini tam yakalamış diyemiyorum. Ailenin isyankârı mı, arabulucusu mu, vurdumduymazı mı olduğu, kesin hatlarla ortaya çıkmıyor. Tuğçe Altuğ, fiziğiyle de, oyunculuğuyla da Sylvia’yı başarıyla hayata geçiriyor.  
 
Ailenin en ayağı yerde üyesi ağabey Daniel; hiç kuşkusuz onu da bu ortam içinde yetişmiş olmaktan gelen öksüzlükleri, travmaları var. Yine de bunların üstesinden gelmeye ve gerçekçi bir bakışla yaşamaya çalışıyor. İbrahim Halaçoğlu Daniel’de inandırıcı bir kişilik çiziyor. 
 
Oyunun başarı grafiğinde en büyük yükü omuzlayan oyuncu, hiç kuşkusuz. Billy’yi canlandıran Barış Gönenen. Biraz abartılsa gülünçleşebilecek sağır rolünü ustalıkla oynuyor. Tabii burada işaret dili eğitmeni Cem Barutçu’nun, gerek Gönenen gerekse Altuğ’un oyuna yaklaşımlarına olumlu etkisini göz ardı etmemeliyiz. Barış Gönenen sevimli olmayı da, dirençli olmayı da, tavır koymayı da ve bütün bunları yaparken insanları incitmeme duyarlığını da incelikle yansıtıyor.
 
Emekyemez Mah. Sarı Zeybek Sok. 
Demirci Fettah Çıkmazı No:2, Karaköy
İletişim: 0 545 462 45 28 - : www.ikincikat.org
 

* * *

 

Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim

 
 
KİMSEYE BİR ŞEY SÖYLEMEYECEĞİM- Yazan-Yöneten: Uğur Küçükdağ, Dekor Tasarımı: Büşra Şen, Kostüm Tasarımı: Öz Demir, Müzik: Bulb, John Beltran, TheDeadCompany, Video & Görüntü Tasarımı: Ayşenur Vatansever, Teaser-Fragman: Umut Aktaş, Oynayanlar: Nihan Aypolat, Ersin Arıcı, Ilgım Bakkaloğlu.
 
Alternatif tiyatro yapan topluluklar, Hayal Perdesi sahnesinin olanaksızlıklarını ya da daha iyimser bir bakışla kısıtlı olanaklarını olumlu bir öğeye çevirmekte giderek ustalaşıyorlar. Bu ekiplerden biri de Görmmeyeri Topluluğu. Topluluğun ikinci oyunu ‘Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim’, izleyicilerin Hayal Perdesi salonunun karşılıklı iki yanında yer aldığı, oyunun ise ortadaki koridor gibi kalan alanda oynandığı bir düzende gerçekleşiyor. O koridorun iki ucunda iki mekân yer alıyor. Bir Uçta adamın evi. Karşı uçta da telefon eden kızın evi. Aradaki bölüm sokağı temsil ediyor. Oyunu yazıp yöneten Uğur Küçükdağ, 1964 yılında Amerika'da gerçekleşen Kitty cinayetinden esinlenmiş. Ama kadın cinayetlerinin hızla arttığı ülkemizde bu oyunla paralellik kurulabilecek her şey var. 
 
Gecenin geç bir saatinde telefon çalıyor. Evde karısını bekleyen adam telefonu açıyor. Karşısında çocuk mu, genç kadın mı olduğu belirsiz bir ses ara vermeksizin konuşmaya başlıyor. Kışkırtıcı, tahrik edici bir konuşma. Tam o sırada adamın karısı evinin önünde saldırıya uğruyor. Kadın onu izleyen görgü tanıklarının gözü önünde yardım isteyerek çırpınıyor. Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. Karısının dönmesini bekleyen adamın hiçbir şeyden haberi yok. Telefon konuşması dakikalarca sürüyor ve gittikçe tuhaf bir hal alıyor. Kadın yürüyemiyor, artık yardım bile isteyemiyor. Evdeki adam ise telefondan gelen sesin dışında bir şey düşünemiyor. Bu olay akışı içinde geri dönüşlerle karı kocanın geçmişine tanık oluyoruz. 
 
‘Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim’ iyi niyetle kotarılmış, iyi niyetle oynanan ve belli bir başarı çizgisinin altına düşmeyen bir oyun. Ekibin başarılarının devamını diliyorum.
 
Ayrıntılı bilgi: www.gormeyeri.com
Rezervasyon ve Gişe: 0212 245 10 48
Meşelik Sok. No:10 Taksim / İstanbul
 

* * *

 

Annelerimizden Dinlediğimiz Masallar Artık Daha Bilimsel

 
 
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi ilklere imza atmaya devam ediyor. Çocuk gelişimi öğrencileri, hem profesyonel hayatları hem de sosyal hayatlarında fark yaratacakları “Masal Anlatıcılığı Eğitimi” alacaklar. Eğitimi alan öğrenciler, okul öncesi çocuklara, annelerinden dinledikleri masalları, bilimsel açıdan aktaracaklar. 
 
Dünyadaki çalışmaları kendine örnek alarak, her yıl bir öncekinden daha donanımlı mezunlar vermeyi vizyon edinen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi, Çocuk Gelişimi öğrencilerine Masal Anlatıcılığı programı kapsamında eğitim verecek. 
 
Her gece yatmadan önce, sıcacık yatağımızda, anne babalarımızın şefkatli kollarında dinlediğimiz masallar, böylece bilimsel bir alt yapıya kavuşacak. Masalları sosyolojik ve psikolojik açılardan ele alarak, çocuk gelişimindeki yeri ve önemini kavrayacak olan İstanbul Kemerburgaz Öğrencileri, “profesyonel masal anlatıcısı” olarak alanlarında fark yaratacaklar. 
 
Çocukluğumuzdan bu yana büyüklerimizden dinlediğimiz, iyilik ve doğruluk mesajları veren masallar, sözlü anlatımın profesyonel teknikleri kullanılarak uyarlanacak ve bilgi, duygu ve düşüncenin karşı tarafa nasıl aktarılacağı detaylı olarak işlenecek. 
 
 
Hayatın Her Anında
 
Eğitimi alan öğrenciler, profesyonel hayata adım attığında, eğitim verdiği öğrencilere, klasikleşmiş masalları, ne anlattığını ve çocukların üzerinde nasıl etki yapacağını bilerek aktaracak. Ayrıca, sadece eğitim verdiği öğrenciler için değil, hayatın her anında doğru iletişim şekli için, sahip olunması gereken becerilere de sahip olacak. 
 
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı yeni oluşumlarını şöyle anlatıyor: “Masal anlatıcılığı adlı yeni programımızda eğitim alacak öğrencilerimiz, öncelikli olarak hayatlarının her anında kullanabilecekleri, sosyoloji ve psikoloji eğitiminden geçiyor. Kişisel gelişimlerine de katkı sağlayacak olan bu programda, yurt içi ve yurt dışında bu alanda yoğun bir program dahilinde eğitimler veren; SEİBA Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Merkezinin kurucusu-Hikâye Anlatıcısı, Tiyatro ve Dans Pedagogu Nazlı Çevik Azazi ile çalışmaktan mutlu olacağız.” dedi.
     
www.kemerburgaz.edu.tr  
   
 

* * *

 
 

Esat Tekand “Otobiyografik Karalamalar 3”

<>20 Nisan-20 Mayıs 2016
 
 
“Epey zaman geçti. Biriktirdiklerin, üst üste. Hâlâ yazmaya devam ediyorsun. Hatta yakından bakınca biraz da hızlanmışsın gibi. Hızlanınca, anlattıkların seçilmez oluyor, Ya da daha zor seçiliyor. Epey zaman oldu. Çok çeşitli şey birikti, üst üste. Birikenlerin altta kalanlarına anı deniliyor. Durduğunda, bir daha devam etmemek üzere. Üstteki de bir anı olacak. Daha sonra senin de olacağın gibi. Anlaşılır bir şey çaresizliğin, Durduramıyorsun konuşmayı. Karar verilmiş bir son yok, Konuşamaz hale gelince bitecek.”
Esat Tekand
  
Ahmet Fetgari Sk. No:44A Teşvikiye