Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Yalnızsan eğer öyle kal!
17 Ekim 2013 - 11:10
İsveçli şair Gunnar Ekelöf, "moda" olan edebi akımlara bağlı kalmadan, sözün simyasının peşine düştü20. yüzyılın en büyük ozanlarından biri sayılan Gunnar Ekelöf (1907-1968), Stockholm’de zengin bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Önceleri Fransız sürrealizmin etkisinde kalarak modernist yapıtlar üretse de, “moda” olan edebi akımlara pek bağlı kalmadı. Şiirleri, umutsuzluğun derinliklerine uzanan, zamandan başka hiçbir şeyin olmadığı bir yalnızlığı anlatıyordu. Sözün bir tür simyasının peşine düşmüştü. Kendisi için şiir yazma pratiğinin ne anlama geldiğini şöyle anlatıyordu: “Saklı anlamı, bir tür deyiş simyası bulmaya çalışıyordum. Her sözcük kendi anlamına sahiptir, ama birleştiklerinde tuhaf bir şeyler gelir başlarına. Başlangıçtaki anlamlarını yitirmeden bir ilişki kurulmuştur. Şiir, sözcükler, dizeler ve anlamlar arasındaki bu yüksek gerilimli ilişkidir.”

Sonu gelmeyen yorumlar Ekelöf’e göre değildi. Birkaç dize bütünüyle gerekli ve yeterliydi. Onun için, şiir, açık bir yapıt, riski ve şansı olan bir tür oyundu.

“yalnızsan eğer
öyle kal!
sonunda çoğalır yoldaşların”


1965’te Türkiye’ye yaptığı bir haftalık yolculuk Ekelöf’ün şiir yaşamındaki dönüm noktalarından birini oluşturdu. O kadar ki, son dileği küllerinin Salihli ilçesi yakınındaki Gümüş Çayı’na savrulması oldu.



Dutluk

Günümüz şiirinin başarılı temsilcilerinden Gonca Özmen, genç yaşına karşın birçok şiir ödülüne değer görüldü, şiirleri pek çok dile çevrildi. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “Şair niçin yazar?” sorusuna şu karşılığı veriyordu:

“Her şair biraz olanaksızı olanaklı kılmak için yazar. Her şair biraz yetinmeyi bilmediği için yazar. Her şair biraz gerçeklerin düş, düşlerin gerçek olması için yazar. Her şair biraz taş dile gelsin diye yazar, su kanatlansın diye yazar. Her şair biraz sözcükler düş görsün diye yazar.” (Milliyet Sanat, Mart 2011)

Şairin "Belki Sessiz" adlı ikinci kitabı, verdiği bu yanıtın izlerini taşıyor. Kitapta yer alan "Dutluk" şiirini çok sevdim:

Dutluğa doğru gel
Evlerin uzağına

Sana susmayı öğreteceğim
Dalların kaygısını da

Azaldığın yerden öpeceğim
Azaldığı yerden doğanın

Ovayı geç
Dutluğa doğru gel
Arasına otlatın

Sana fırtınayı dinleteceğim
Theşub’un çığlığını

Bir suyun ardında seni
Neden sonra yine bekleyeceğim

Tarlayı geç
Daha gel daha
Dut kokusuna

Sana karıncaları göstereceğim




Yüreğinizi Yazıya Dökün

Amerikalı romancı, kısa öykü yazarı, şair ve eleştirmen Joyce Carol Oates, günümüze dek elliden fazla roman, bir o kadar da kısa öykü, şiir ve deneme yayımladı. Romanlarında ve öykülerinde gerçekçi Amerikan geleneğiyle gotik kurmacayı birleştirdi. Yaşamlarında dizginleri ele alma istekleri sonunda kendilerini tüketen, yıkan kişilikleri konu edindi. Tecavüz, ensest, çocuk istismarı, intihar ve dayak konularını yazılarında sıkça işledi. Feminist söylemiyle de dikkat çeken yazarın öykülerinin ana izleği egemenlik ve bastırma, disiplin ve cezalandırmadır.
Geniş kapsamlı, tartışmalı, benzersiz konuları ele almasıyla tanınan Oates, Bir Yazarın İnancı adlı kitabında, yazmayı hiçbir zaman yalnızca sayfa üzerindeki sözcüklerin bir düzenlemesi olarak görmediğini belirtir ve “yazmak imgelemin vücut bulması için bir yeltenmedir; bir duygular çapraşıklığıdır; arıtılmış bir deneyimdir” der.

Oates, “Genç Yazara” başlıklı denemesinde, yazma süreci ve yazar olma durumundan söz eder. Bizi o noktaya getirenin okuma uğraşımız olduğunun da altını çizer ve genç yazara şu öğütlerde bulunur:

- Asla konunuzdan ve konunuza karşı olan tutkunuzdan utanç duymayın.
- Yazmak bir yarış değildir. Aslında ‘kazanan’ kimse olmaz. Tahmin, çabada ve nadiren neticede gelen ödüllerdedir.
- Farklı şeyleri ve gerekçelendirme yapmadan okuyun. Okumak istediğinizi okuyun, başkalarının size okumanız gerektiğini söylediği şeyi değil.
- Sevdiğiniz bir yazara dalın ve onun ilk yapıtların da dahil olmak üzere yazdığı her şeyi okuyun.
- Özellikle kendi kuşağınız için değilse de, kendi zamanınız için yazın.
- Dünyanın size adil davranmasını beklemeyin. Hatta merhametlice davranmasını bile beklemeyin.
- İlk karalama tökezletebilir ya da bitkin düşürebilir, fakat bir sonraki karalama ya da karalamalar daha yüksek bir seviyeye geçirecek ve ferahlatacaktır. Yeter ki inancınız olsun.
- Roman, tek çaresi roman olan bir derttir.
- Yüreklerinizi yazıya dökün.


Oates, başarının geçici baş döndürücü bir yanılsama, yakında havası sönecek bir balon; başarısızlığın ise bir gerçeklik ya da en azından tartışmaya açık bir gerçek olduğunu söyler ve şunları ekler:
“Başarı soğuktur ve aldatıcıdır, başarısızlık insanın vefalı yoldaşıdır, bir sonraki kitabın daha iyi olacağı hissini veren uyarıcıdır, aksi takdirde neden yazalım ki?”
"Bir Yazarın İnancı", Joyce Carol Oates’in yazarlık deneyimini öğrenmek, oluşan yazarlık durumunun hangi süreçlerden geçtiğini merak edenler için eşsiz bir fırsat sunuyor.