Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Soluk soluğa
06 Kasım 2013 - 11:11
Çağdaşı olan oyuncular gibi sisteme boyun eğmeyen Jean Seberg, onu dışlayan topluma meydan okudu, içindeki isyan eğilimini hiç bastırmaya kalkmadıJeanne d’Arc rolünü oynadığı “Azize Joan / Saint Joan” ve Jean-Luc Godard’ın yönetip, Jean-Paul Belmando’yla birlikte oynadığı “Soluk Soluğa / A bout de souffle” ile parlayan Jean Seberg, intihar ederek yaşamına son verdiğinde henüz 40 yaşındaydı.

Yaşamı boyunca dikkatleri üstüne toplayan bir sinema yıldızı olan Jean Seberg, 1938’de Marshalltown’da doğdu. Çok erken yaşlarda tiyatroya gönül vermiş, 1956 yılı başında okulda bir piyeste başrol oynamış, temsil bitip de salonda alkış tufanı kopunca başarı doruğuna çıkmıştı. Genç kızın adı herkesin dilinde dolaşmaya başladığı günlerde tiyatro tutkusuyla yanıp tutuşan bir kız için 1600 km. uzağa gitmek hiçbir şeydi. Genç taşralı kız- ailesinin karşı çıkmasına rağmen- gelecekteki mesleğinin temellerini Priscilla Beach’te atmaya koyuldu. Burada her şeyi öğrenmeye fırsat buldu. Ardından, Cape Cod Tiyatrosuna kaydoldu. Bunda sonra New Jersey’de Cape May’e gitti. Ve ilk kez orada para kazandı.

Jean Seberg, "Azize Joan" filminde
Jeanne d'Arc rolünde. Yön. Otto Preminger, 1957.
O yıllarda Otto Preminger, "Azize Joan" filminde başrolü oynayacak yetenekli bir aktris arıyordu. Preminger büyük bir profesyoneldi. "Azize Joan" projesine atılmadan önce profesyonelliğini kanıtlamıştı. Seçmeler sonunda Preminger, sevinç içindeydi. Aradığı o nadir inciyi bulmuştu. Jean Seberg, ilk rolünü oynamak için 18 bin kişilik bir aday barajını aşarak aktrislik mesleğine görkemli bir başlangıç yaptı. Ardından "Günaydın Hüzün / Bonjour tristesse" filminde oynadı.

Jean için "Soluk Soluğa" filmi meslek hayatında yeni bir adım oldu. Film aktrise çok az para kazandırmıştı. Ancak bir oyuncunun kendini aşmasını ve ilerlemesini sağlayan bir mucize gibi geldi. Fransız sinemasının bütün kapıları kendisine ardına kadar açılıyordu. Kamerada siyah ve beyazı çok iyi yansıtan yüzü makyaj gerektirmiyor, iyi bir ışıklandırmayla fotojenik görünüyordu. Fransız gençliğinin gözünde, "Günaydın Hüzün"ün Cécile’inden sonra Patricia-Jean imajı kadın özgürlüğünün simgesi oldu.

Jean Seberg, Jean-Paul Belmondo ile rol aldığı "Soluk Soluğa / A bout de souffle" filmiyle bir ikona dönüştü. Yön. Jean-Luc Godard, 1960.


İlk evliliğini genç ve yakışıklı bir sinemacı olan François Moreuil ile yapmıştı. Daha sonra kendisinden 23 yaş büyük olan ünlü romancı Romain Gary ile evlendi.

1965 yılında Jean mesleğinin doruğuna çıkmıştı. O ana dek on üç film çevirmişti. Uluslararası bir ün yaparak doruklara tırmanmıştı.

Romain Gary’den ayrılınca tam anlamıyla çöken aktris giderek daha fazla içmeye başlayacak, sinirlerini yatıştırmak için kendini valium’a verecekti. Jean kafasını meşgul edecek şeyi çok geçmeden buldu: Ülkesinde ırk ayrımcılığına karşı mücadele baş göstermişti; mücadeleye o da karıştı. Ne olursa olsun, bir davaya hemen gözü kapalı katılan sanatçılardan biriydi. Bundan sonra FBI onu açıkça yakın takibe aldı. 1969’da FBI bürosu Jean Seberg hakkında resmen soruşturma açılmasını istedi. Bununla beraber Jean, Amerikalı siyahların davasını savunmaya devam ediyordu. Tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan militanlara para yardımı yapıyor, evinde toplantılar yapılmasına göz yumuyor, örgütün kaçak elemanlarını orada saklıyordu.

Romain Gary ile mutlu günlerinde.


Bu arada, Jean bir westernde oynamak için Meksika’ya gitmişti. Orada tanıştığı Carlos Navara adındaki öğrenciyle birkaç gün süren bir aşk yaşadı. Ancak olay bu kadarla kalmadı; Paris’e dönüşünde hamile kaldığını anladı. Romain’le boşanması henüz kesinleşmediğinden onun meşru karısı sayılıyordu ve yasaya göre doğacak çocuğun babası o olacaktı. FBI genç aktrisi gözden düşürmek için bütün yöntemlerini kullanıyordu. Hiç tartışmasız, tam isabetle vurmak için büyük bir fırsat yakalamıştı. Doğacak bebeğin babasının bir siyah olduğu söylentisini yaydı. Çok geçmeden Newsweek, Seberg’in bir çocuk beklediğini, bu çocuğun Romain Gary’den olmadığını, çocuğun babasının aktrisin Kaliforniya’da görüştüğü siyah bir eylemci olduğunu öne sürdü. Jean yaşadığı bunalımdan erken doğum yaptı ve prematüre bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Yanında bulunan kişiler iki gün sonra ölen bebeğin rengine tanıklık ettiler…

Çağdaşı olan oyuncular gibi sisteme boyun eğmeyen Jean Seberg, onu dışlayan topluma meydan okudu, içindeki isyan eğilimini hiç bastırmaya kalkmadı. Onun için Hollywood ile Fransa arasında bölünen ömrünü gönlünce yaşadı, aşık oldu, sevdi sevildi, erken gelen ölümünün haberi bütün dünyaya yayıldığında, insanlar onu hüzünle yâd ettiler.

Ünlü aktristin yakınları, arkadaşları ve dostlarıyla söyleşerek, anılar ve belgeler ışığında biyografisini kaleme alan Maurice Guichard, çocukluğundan başlayarak Seberg’in yaşamındaki bilinmeyen yönleri, filmlerini, aşklarını, şaşırtıcı kişiliğini, yaşadığı ortamı ve onun trajik sonunu hazırlayan evrelerini roman tadında sunar:

“Bir hiç uğruna yola çıkmış, doruklara ulaşmıştı. Sırf çalışmanın ve yeteneğin insanı başarılı kıldığını kanıtlamıştı. Azınlıkları savunan siyasal yaklaşımı ve bu yaklaşımın kendi üzerindeki dramatik sonuçları, maruz kaldığı saldırılar benim nezdimde onu daha sempatik kılmıştır.”

Maurice Guichard merakla okunan kitabında, ünlü aktristin soluk soluğa geçen, döneminin sinema yıldızlarının geleneğine uygun biçimde iniş çıkışlarla dolu yaşam öyküsünü ustalıkla anlatıyor.