Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Olanaksıza ulaşmak
27 Mart 2013 - 10:03 | Amerikalı yazar, gazeteci ve toplumsal aktivist Jack London (1876-1916).
Şöhretin istemekle gelemeyeceğini, dünya mirasının ancak çaba gösterenlere kalacağını düşünen Amerikalı yazar Jack London, "Hiç kimse imkansıza ulaşmadan büyük olmamıştır," diyordu
Jack London’ın zorluklarla geçen kısa yaşamı 1876 yılında San Francisco’da başladı. Babası tarafından terk edildikten sonra, California’daki Oakland’da, annesinin ve “London” soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. Erken yaşlarda ağır işlerde çalışmaya başladı, on dört yaşında okulu bıraktı. İstiridye korsanlığı yaparak, sahil koruma devriyesinde çalışarak geçimini sağladı. Tayfa olarak yazıldığı bir gemiyle Japonya’ya kadar gitti. Bu uzun gezinin bir bölümünü “Japonya Açıklarında Tayfun” isimli ilk öyküsünde anlattığında, henüz on yedi yaşındaydı. Dünyanın dört bir bucağında gemicilik, altın arayıcılığı, gezgin avarelik, maden işçiliği, inci avcısı, boksörlük ve muhabir gibi işlerde çalışan London, Sosyalist eylemlere katıldı. Bir süre hapis yattı. Sonraki yıllarda California Üniversitesi’ne girmeyi başardıysa da, bir yıl sonra eğitimini bırakmak zorunda kaldı.

İlk kitabı “Kurt Kanı” ile geniş bir okur kitlesine ulaştı. Sonraki yıllarda art arda birçok kitap yayımladı. ABD’nin en çok kazandıran yazarı olduysa da, gelirleri hiçbir zaman giderlerini karşılamaya yetmedi.

London, yaşama gözlerini kapadığında henüz kırk yaşındaydı. Ölümünün neye bağlı olduğu kesin olarak bilinemedi; tıbbi açıklama “gastrointestinal üremik zehirlenme” şeklinde olsa da, çektiği ağrılara dayanamayarak intihar ettiği kanısı yaygınlaştı, ancak bu iddia kanıtlanamadı.

London, yoksul bir ailenin çocuğuydu; eğitimini sürdürmesi ya da yazar olması için onu destekleyen, yol gösteren olmadı. Ama şansı, sefaletin onu yok etmesini önlemişti. Neredeyse bütün istiridye korsanları sonradan asılmış, vurulmuş, hastalıktan ölmüş ya da kalan yıllarını hapiste geçirmişti. London, adeta karanlıkta çekiç sallayıp durarak gün ışığının sızacağı delikleri açtı. İşçi sınıfından yukarı tırmanması kolay değildi. Çok kitap okudu. Bir sosyalist olduğunu keşfetti. O yıllarda şunları söyleyecekti:

“Her günüm bedenimle ağır iş yaparak ve bu günlerimin sayısı kadar çukurun dibine yaklaştım. Bu çukurdan çıkacağım ama, yukarı tırmanırken bedenimdeki kasları kullanmayacağım. Artık, çaresiz kalmadığım takdirde bir tek gün bile ağır iş yapmayacağım; yoksa Tanrı beni kahretsin.”

London’ın başarılı olma yolundaki azmi, onu zamanının en çok okunan yazarı yaptı. Eşi Charmian’e göre London, kendini kapitalizmin ayıplarına ve pisliklerine başkaldırmaya adamıştı.

Birçok yazısında, sosyalizme doğru yaşadığı entelektüel dönüşümü anlatan London 1905’te kaleme aldığı “Bana Göre Yaşamın Anlamı”(1) yazısında şunları söylüyordu:

“Artık tırmanmak istemiyorum. Başımın üstündeki heybetli toplum yapısı artık bana bir haz sunmuyor. İlgimi çeken, o yapının temeli. Orada entelektüeller, idealistler ve sınıf bilinçli işçilerle omuz omuza, levye elimde, gökdeleni sallayan bir kaldıraç oluşturmaktan memnunum. Bir gün, birkaç levye daha tutacak eller bulduğumuzda, onu tepe üstü devireceğiz; bütün çürümüş yaşamları ve yürüyen ölüleri, canavarca bencilliği ve alık maddeciliğiyle. Sonra mahzeni temizleyip, insanlık için, oturma odasının bulunmadığı, tüm odaların ışıklı ve havadar, solunan havanın temiz, asil ve canlı olduğu bir ortam yaratacağız.

Öngörüm böyle. İnsanların, midelerinden daha değerli ve yüce bir şeye ulaşacakları; onları eyleme geçirmek için midelerinden daha iyi bir güdüleyicinin bulunacağı zamanı iple çekiyorum. İnsanın asillik ve üstünlüğüne olan inancımı koruyorum. Ruhsal güzellik ve özverinin, günümüzdeki berbat oburluğu yeneceğine inanıyorum. Ve son olarak, işçi sınıfına güveniyorum.”


Kitapları yabancı dillere en çok çevrilen Amerikan yazarlarından biri olan Jack London, ardında on sekiz ciltlik kısa hikaye, on dokuz roman, yedi düz yazı kitabı, yüzlerce makale, deneme ve eleştiri bıraktı. Bir yazısında edebi başarısının temellerini şöyle açıklıyordu:

“Çok büyük şans. İyi sağlık. İyi beyin, zihnimle bedenim arasında iyi bir bağıntı. Sefalet.”

Yirmi yıldan kısa süren yazarlık kariyerinde edindiği deneyimleri düş gücünün yaratılarıyla birleştiren London, genç yazarlara şu öğütlerde bulunuyordu:

“Sizin, genç yazar, söyleyecek bir şeyiniz var mı, yoksa sadece söyleyecek bir şeyiniz olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer varsa, hiçbir şey bunu söylemenizi engelleyemez. Eğer dünyanın duymak isteyeceği şeyler düşünme yetiniz varsa, düşünmenin en iyi biçimi ifade etmektir… Hayatın çehresini kavrayışla okumayı öğrenmelisiniz.”

Şöhretin istemekle gelemeyeceğini, dünya mirasının ancak çaba gösterenlere kalacağını belirten yazar şunları ekliyordu:

“Tanınmamış yazarın imkansızı gerçekleştirmesi lazımdır; ancak öyle tanınmış yazar haline gelir. İmkansız mı? Kesinlikle. Hiç kimse imkansıza ulaşmadan büyük olmamıştır.”

Jack London, olanaksızlığa ulaştı ve edebiyat tarihinin en verimli ve en etkili yazarlarından biri olmayı başardı.

(1) Bana Göre Yaşamın Anlamı, Jack London, Derleyen ve İngilizce Aslından Çeviren: Yiğit Yavuz, İmge Yayınları, 2009