Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Ne zor şeymiş
Ne zor şeymiş
26 Aralık 2012 - 07:12Sabahattin Ali halkın sesiydi. Baskılara ve her türlü tehdide karşın yazmayı sürdürdü. İnandığı yolda direndi, ulusun bağımsızlığını, emekçi halkın özgürlük ve mutluluğunu savunduEdebiyatımızın temel taşlarından Sabahattin Ali’ye göre edebiyat her şeyden önce bir mücadeleydi, edebiyatın amacı ise “insanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselme arzusunu uyandırmak” olmalıydı. Sabahattin Ali’nin “Edebiyata nasıl başladınız?” sorusuna yanıtı kısa olmuştu: “Kitap okuyarak.”
Sabahattin Ali bıkıp usanmadan okudu, yazdı, düşündü. Toplumsal çelişkilere tepkisini sanat yoluyla gösteren yetkin bir yazar oldu. Öyküden romana şiirden oyuna kadar çeşitli edebi türlerde yapıtlar verdi. Yapıtlarında insanın trajedisine, toplumsal yaşamdaki çelişkilere, yaşamın acı gerçeklerine emekçi insanların sorunlarına ışık tuttu. Öykü ve romanlarının arka planında dönemin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısındaki çarpıklıklar, yozlaşan değerler yer alıyordu.
Öğretmenlik, memurluk gibi işlerde çalışan Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Mim Uykusuz, Rıfat Ilgaz’la birlikte Marko Paşa’yı çıkarmaya başladı, yazıları yüzünden tutuklandı, hapis yattı, gizi hâlâ çözülemeyen bir cinayete kurban gittiğinde 41 yaşındaydı.
Sabahattin Ali Bulgaristan sınırında öldürüldü. Ölüm haberi uzun süre gizli kaldıktan sonra, 12 Ocak 1949 günü gazetelerde yer aldı. Kitapları ancak 1960 sonrasında yeniden basılabildi, cinayet üzerindeki kuşkular da açıkça 1968’lerde dile getirilmeye başlandı.
Sabahattin Ali, Ali Baba dergisinde 25. 11. 1947 tarihli sayısında yer alan yazısı “Ne Zor Şeymiş” başlığını taşıyordu:
“Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! … Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunla, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.
Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemdik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.
Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyor musunuz şu haini! ille de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor..’
Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!”
Sabahattin Ali halkın sesiydi. Baskılara ve her türlü tehdide karşın yazmayı sürdürdü. İnandığı yolda direndi, ulusun bağımsızlığını, emekçi halkın özgürlük ve mutluluğunu savundu. Pek çok tasarısını gerçekleştiremeden öldürülen Sabahattin Ali, hep genç kaldı.
Sabahattin Ali bıkıp usanmadan okudu, yazdı, düşündü. Toplumsal çelişkilere tepkisini sanat yoluyla gösteren yetkin bir yazar oldu. Öyküden romana şiirden oyuna kadar çeşitli edebi türlerde yapıtlar verdi. Yapıtlarında insanın trajedisine, toplumsal yaşamdaki çelişkilere, yaşamın acı gerçeklerine emekçi insanların sorunlarına ışık tuttu. Öykü ve romanlarının arka planında dönemin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısındaki çarpıklıklar, yozlaşan değerler yer alıyordu.
Öğretmenlik, memurluk gibi işlerde çalışan Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Mim Uykusuz, Rıfat Ilgaz’la birlikte Marko Paşa’yı çıkarmaya başladı, yazıları yüzünden tutuklandı, hapis yattı, gizi hâlâ çözülemeyen bir cinayete kurban gittiğinde 41 yaşındaydı.
Sabahattin Ali Bulgaristan sınırında öldürüldü. Ölüm haberi uzun süre gizli kaldıktan sonra, 12 Ocak 1949 günü gazetelerde yer aldı. Kitapları ancak 1960 sonrasında yeniden basılabildi, cinayet üzerindeki kuşkular da açıkça 1968’lerde dile getirilmeye başlandı.
Sabahattin Ali, Ali Baba dergisinde 25. 11. 1947 tarihli sayısında yer alan yazısı “Ne Zor Şeymiş” başlığını taşıyordu:
“Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! … Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunla, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.
Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemdik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.
Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyor musunuz şu haini! ille de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor..’
Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!”
Sabahattin Ali halkın sesiydi. Baskılara ve her türlü tehdide karşın yazmayı sürdürdü. İnandığı yolda direndi, ulusun bağımsızlığını, emekçi halkın özgürlük ve mutluluğunu savundu. Pek çok tasarısını gerçekleştiremeden öldürülen Sabahattin Ali, hep genç kaldı.
Etiketler: cinayet edebiyat kitap Kürk Mantolu Madonna Ne Zor Şeymiş Orhan Tüleylioğlu Sabahattin Ali suikast