Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Kitapçı çırağı Hesse
Kitapçı çırağı Hesse
27 Şubat 2013 - 10:02 | Nobel ödüllü Alman yazar Hermann Hesse'nin itiraf ettiği en büyük tutkusu kitaplardı.18 yaşında ticarete yönelik bir meslek öğrenmek için bir kitapçıda çırak olarak çalışmaya başlayan Hermann Hesse, ticari bir meslek yerine hayat boyu peşini bırakmayacağı bir tutkuya sahip oldu...
Hermann Hesse, henüz çok genç yaşta seçkin bir okuyucu olup çıkmış ve ömrü boyunca da öyle kalmıştı. Anne babasının ve bilgin büyükbabasının kitaplığı, içindeki zengin hazinelerle elinin altındaydı ve delikanlı Hesse boş bir saat buldu mu bunu okumaya ayırıyor; kimi zaman pek bilinçli şekilde edebiyat tarihine ilişkin bilgi edinmeye koyuluyordu. Hesse’in amacı okuyarak kendine özgü üslubunu geliştirmek, doğru dürüst düzyazılar kaleme alabilen biri konumuna yükselmekti.
Ancak Hesse’in okul deneyimi fiyaskoyla sonuçlanacaktı. Maulbronn manastırındaki Protestan-ilahiyat okulundan kaçan Hesse, daha sonra değişik eğitim kurumlarında öğrenim görmeye başlasa da, bunu sürdüremedi.
Hesse, anne babasıyla anlaşarak ticarete yönelik bir meslek öğrenmeye karar verdi. Heckenhauer Kitabevi'nde çıraklık yapmak üzere 17 ekim 1895’te Tubingen’e geldiğinde 18 yaşındaydı. Öbür çıraklar gibi Hesse’nin de işi kitapları ambalaj yapmak ve alıcılarına teslim etmek, gereken yerlere kataloglar yollamak, faturalar düzenlemek, dergileri abonelerine göndermek, sahaf bölümündeki kitaplarla ilgilenmekti. Bir evin zemin katında, soğuk ve kasvetli bir odada kalmaya başlayan Hesse’in mesaisi, sabahın 7.30 gibi günün erken saatinde başlayıp bir saatlik öğle paydosunun ardından akşam 8.30’a kadar sürüyordu.
İnsanlar arasına pek karışmayan Hesse, münzevi bir yaşam sürmeye başladı. Giderek toplumdan kendini soyutladı: “Eli yüzü düzgün kitap ve dergiler okuyarak geçirmediğim her saatte kaybolmuş gözüyle bakıyorum.”
İçine gömüldüğü kitaplar ve yazın dünyası dostlarının yerini alıyor, başkalarıyla görüşüp konuşmaların yerini tutuyor ve Hesse öğretmensiz, yakın bildik tanıdıktan uzak, başkalarından fazla teşvik görmeksizin kendi manevi dünyasını kuruyordu: ”Doğrusu özel olarak çalışmam, birazcık okuyup incelememdir ki, yaşamı değerli kılıyor benim için.”
Hesse pes etmedi, karşılaştığı engeller kendisini kamçıladı. Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Yazar meslektaşların saygınlığını ve birbirini izleyen pek çok kuşağın sevgisini kazandı, çeşitli dillerle çevrilen kitaplarıyla dünyanın her kıtasında okunan bir yazar konumuna ulaştı.
Hermann Hesse kitaplara ilişkin pek çok yazı kaleme aldı, bu yazıların birinde şunları söyleyecekti:
“Kitapların işlevi, bağımsız insanları daha da bağımsız yapmak değil, hele yaşama yeteneksiz kişilere ucuzundan, yalancı, gerçek yaşamın yerine yapay bir yaşam sunmak hiç değildir. Ancak insanlara yaşamın kapısını aralaması, yaşama hizmet etmesi, ona yarar sağlaması durumunda kitapların bir değeri vardır. Bir güç kıvılcımının, bir gençleşme sezgisinin, yeni bir tazeleniş soluğunun okuyucuda doğmasını sağlamadı mı, okumakla geçirilen her saat boşa harcanmış demektir.”
Hermann Hesse, henüz çok genç yaşta seçkin bir okuyucu olup çıkmış ve ömrü boyunca da öyle kalmıştı. Anne babasının ve bilgin büyükbabasının kitaplığı, içindeki zengin hazinelerle elinin altındaydı ve delikanlı Hesse boş bir saat buldu mu bunu okumaya ayırıyor; kimi zaman pek bilinçli şekilde edebiyat tarihine ilişkin bilgi edinmeye koyuluyordu. Hesse’in amacı okuyarak kendine özgü üslubunu geliştirmek, doğru dürüst düzyazılar kaleme alabilen biri konumuna yükselmekti.
Ancak Hesse’in okul deneyimi fiyaskoyla sonuçlanacaktı. Maulbronn manastırındaki Protestan-ilahiyat okulundan kaçan Hesse, daha sonra değişik eğitim kurumlarında öğrenim görmeye başlasa da, bunu sürdüremedi.
Hesse, anne babasıyla anlaşarak ticarete yönelik bir meslek öğrenmeye karar verdi. Heckenhauer Kitabevi'nde çıraklık yapmak üzere 17 ekim 1895’te Tubingen’e geldiğinde 18 yaşındaydı. Öbür çıraklar gibi Hesse’nin de işi kitapları ambalaj yapmak ve alıcılarına teslim etmek, gereken yerlere kataloglar yollamak, faturalar düzenlemek, dergileri abonelerine göndermek, sahaf bölümündeki kitaplarla ilgilenmekti. Bir evin zemin katında, soğuk ve kasvetli bir odada kalmaya başlayan Hesse’in mesaisi, sabahın 7.30 gibi günün erken saatinde başlayıp bir saatlik öğle paydosunun ardından akşam 8.30’a kadar sürüyordu.
Hesse, giderek daha münzevi bir hayat sürmeye başladı.
İnsanlar arasına pek karışmayan Hesse, münzevi bir yaşam sürmeye başladı. Giderek toplumdan kendini soyutladı: “Eli yüzü düzgün kitap ve dergiler okuyarak geçirmediğim her saatte kaybolmuş gözüyle bakıyorum.”
İçine gömüldüğü kitaplar ve yazın dünyası dostlarının yerini alıyor, başkalarıyla görüşüp konuşmaların yerini tutuyor ve Hesse öğretmensiz, yakın bildik tanıdıktan uzak, başkalarından fazla teşvik görmeksizin kendi manevi dünyasını kuruyordu: ”Doğrusu özel olarak çalışmam, birazcık okuyup incelememdir ki, yaşamı değerli kılıyor benim için.”
Hesse pes etmedi, karşılaştığı engeller kendisini kamçıladı. Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Yazar meslektaşların saygınlığını ve birbirini izleyen pek çok kuşağın sevgisini kazandı, çeşitli dillerle çevrilen kitaplarıyla dünyanın her kıtasında okunan bir yazar konumuna ulaştı.
Hermann Hesse kitaplara ilişkin pek çok yazı kaleme aldı, bu yazıların birinde şunları söyleyecekti:
“Kitapların işlevi, bağımsız insanları daha da bağımsız yapmak değil, hele yaşama yeteneksiz kişilere ucuzundan, yalancı, gerçek yaşamın yerine yapay bir yaşam sunmak hiç değildir. Ancak insanlara yaşamın kapısını aralaması, yaşama hizmet etmesi, ona yarar sağlaması durumunda kitapların bir değeri vardır. Bir güç kıvılcımının, bir gençleşme sezgisinin, yeni bir tazeleniş soluğunun okuyucuda doğmasını sağlamadı mı, okumakla geçirilen her saat boşa harcanmış demektir.”
Etiketler: Bozkır Kurdu Der Steppenwolf Doğuya Yolculuk Hermann Hesse Nobel Orhan Tüleylioğlu Siddhartha