Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Herkesin kaybettiği tek oyun

Herkesin kaybettiği tek oyun

16 Ocak 2013 - 07:01
Onat Kutlar’ın yaşamı taşrada başlamış, İstanbul’un kültür çevrelerinden sürmüş, Türkçeye en güzel en özgün öyküleri kazandırdıktan sonra sinema eleştirileriyle yetkinleşmiş ve şiirle son bulmuştu
Yazar, şair, senarist, eleştirmen Onat Kutlar, 30 Aralık 1994 günü Taksim’deki The Marmara Oteli’nin giriş katındaki Opera Pastanesi’ne konulan bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı, arkeolog Yasemin Cebenoyan yaşamını yitirdi. Kutlar, hastanede sürdürdüğü yaşam mücadelesini, 11 Ocak sabahı, saat 09.02 de kaybetti.

Yılbaşından bir gün önce eşi Filiz Kutlar ile evlilik yıldönümünü kutlamak ve dostlarıyla buluşmak üzere, saat 18.30’da Opera Pastanesi’ne giden Onat Kutlar, 15 dakika sonra, bir paltonun cebine bırakılan bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. Bombalı saldırıdan sonra ‘yarım saat gecikmeli gelen’ ambulansla Amerikan Bristol Hastanesi’ne kaldırılan Onat Kutlar, tomografi çekildikten sonra saat 21.00’den 02.00’ye dek süren yaklaşık 6 saatlik bir ameliyata alındı. Ancak, tüm tıbbi müdahalelere rağmen Kutlar, olaydan 12 gün sonra yaşamını yitirdi.

1965’te Türk Sinematek Derneği’ni ve Yeni Sinema dergisini kuran Kutlar, 1965-1976 yılları arasında, Türkiye’ye dünya sinemasının kapılarını açan Türk Sinematek Derneği’ni yönetti. Yurtiçi ve yurtdışından ödüllerle dönen “Yusuf ile Kenan”, “Hazal” ve “Hakkâri’de Bir Mevsim” adlı filmlerin senaryolarına imzasını attı. 1985’te Berlin Film Festivali’nde jüri üyeliği yaptı.

1952’de çeşitli dergilerde çıkan şiirleri ve hikayeleriyle tanınmaya başlanan Onat Kutlar, edebiyattaki özgün yerini Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazanan “İshak” adlı kitabıyla aldı. Denemeleri: Yeter ki Kararmasın, Bahar İsyancıdır; şiirleri: Peralı Bir Aşk İçin Divan ve Unutulmuş Kent adıyla yayımlandı. 1960’dan başlayarak, aralıklarla Meydan, Yeni Sinema, Milliyet Sanat Dergisi, Papirüs, Hürriyet Gösteri gibi dergilerde yazdığı sinema yazılarından bazılarını “Sinema Bir Şenliktir” adlı bir kitapta topladı. 1996 yılında “Unutulmuş Kent” adlı şiir kitabı Fransa’da Rauyamont Vakfı tarafından Fransızca olarak yayınlandı. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış olan “Gündemdeki Konu” ve “Gündemdeki Sanatçı” adlı yazıları yine aynı adla 1995’te ölümünden hemen sonra yayınlandı. Sinematek Derneği’ndeki çalışmalarından dolayı 1975 yılında Polonya’dan Kültür Nişanı, 1994 yılında da Fransa’dan, Chevalier de l’ordre des Arts et des Lettres Nişanı verildi. Hiç yayınlanmamış hikayelerinin de yer aldığı “Karameke” adlı kitabı 2009’da yayınlandı.

Onat Kutlar, 1989’da Yeni Düşün dergisinde yayımlanan bir yazısının başlığı “Bu Ülkede Doğmaktan Mutluyum”du:

“…Edebiyata gelince, türler arasında bir bağımsızlık savaşı olduğuna inanıyorum. Şiiri, öyküyü, denemeyi birer disiplin olarak kabul etmektense birer anlatım yöntemi olarak kabul etmek çok daha doğru geliyor bana. Sevdiğim kadına ya da hapiste yatan dostuma ya da ismini bilmediğim ama çok önem verdiğim bir uzak insana bir şey söylemek istediğim zaman yazı yazma zorunluluğunu duydum ve bu da konuştuğum kişilere göre değişti, kimine şiir yazdım, kimine mektup yazdım.

Öncelikle, böyle bir ülkede doğmuş olduğum, böyle bir ülkenin yurttaşı olduğum için çok mutluyum. Tabii bu, şoven bir duygu değil, vatanseverlik de değil. Gerçekten de Türkiye’nin konumu, bulunduğu coğrafya bakımından son derece önemli. Tabii stratejik yerimizi, Doğu-Batı arasındaki köprü niteliğini de amaçlamıyorum. Çok köklü kültürel bir mirasın üzerinde oturan, çok genç bir halkın ülkesi Türkiye. Bu yüzden de çok mutluyum Türkiye’de yaşamaktan.

…Kadınların yaşamın kendisini sanki daha yakından duyuran, bize sanki yaşamın kendisi gibi gelen varlıklar olduğuna inanıyorum.

Eğer yaşam tutkunuz da varsa, yaşamın kendisi gibi gördüğünüz varlıklara yabancı kalamazsınız. Tersi, ölüm duygusu verir bana. Yaşamın kadınla ilgili olmayan bir bölümü neredeyse hiç olmadı. Ve yaşamın her döneminde bırakın bir ilgi alanı olmasını, bir tutku olarak hep sürdü. Bir defa her şeyden önce çok memnunum yeryüzünde kadınlar bulunduğu için; iyi ki varlar.


Onat Kutlar, yalnız öykünün, şiirin, düzyazının, sinemanın değil; güzelliğin, sevginin, hoşgörünün, duyarlılıkların da ustalarından biriydi. Ardından birçok yazı kaleme alındı. Yazılarda, Kutlar’ın, Türkiye’nin geleceğine umutla bakan, hoşgörünün özünü belirleyen bilimsel düşünceye, aydınlığa inanan; insanın içine yaşam sevinci aşılayan ender kültür insanlarından biri olduğu vurgulandı. Can Yücel şu şiiri yazmıştı:

Kimesne Öldü

Onat’a merhamet değil, çok acandım
Sanki içimden, bileğim değil,
Bir dal kırıldı.
Neredeyse dünyaya değil,
İnsanlara değil,
Kendime sevgim azaldı.
Azmak için değil, öldürmek için değil,
Kimseyi değil,
Zaten kimsesiz kaldım.
Parasız kaldım.
At yarışında kaybetmişçesine,
İshak.



Onat Kutlar, olaydan bir süre önce yazdığı “Herkesin Kaybettiği Tek Oyun” başlıklı yazısında terör konusunu ele alıyor ve şunları söylüyordu:

“…Terörün anlamı ve kapsamı, onu kullanana göre değişmez. Giyotinin bıçağı, kutsal kralı, vatansever ve bozulmaz Robespierre’i, hayalci ozan Chenier’yi, serseri Sans-Culotte’lardan birini, ya da hain İsviçreliyi aynı umursamazlıkla keser.

Tıpkı Güneydoğu Anadolu’da şiddetin gencecik askerleri, küçük çocukları ve Kürt gençlerini aynı umursamazlıkla yok ettiği gibi.

Hiçbir şiddette kazanan yoktur.

Herkesin birden kaybettiği tek oyundur terör. Korkunç bir oyundur.

Andre Chenier’nin öldürülmesi ile ilgili söylenceler vardır. Bunlardan birine göre ünlü şair kafasını demirin aralığına koymadan önce bağırmış: ‘Bu kafada bir şeyler vardı!..’

Evet. Her öldürülenle bir evren yok edilir.

Hiçbir kutsal amaç, hiçbir ideoloji, hiçbir hak, hiçbir öfke, hiçbir yetki doğrulamaz öldürmeyi.
Kralın ve soyluların gaddar köpekleri kadar, halkın temsilcileri, dağlılar da düşünmelidirler bunu. Günlerdir çıkıp İstanbul’un sessiz ve eski sokaklarında dolaşmak istiyorum.

Hava ağır ağır serinliyor. Eylül geliyor. İyi güz günleri. Barış…

Ama çıkamıyorum. Nereye yürüsem ayağıma kan bulaşıyor.

Terör içindeyim.


Onat Kutlar’ın yaşamı taşrada başlamış, İstanbul’un kültür çevrelerinden sürmüş, Türkçeye en güzel en özgün öyküleri kazandırdıktan sonra sinema eleştirileriyle yetkinleşmiş ve şiirle son bulmuştu. 18 yıl önce hain bir saldırı sonucunda yitirdiğimiz Onat Kutlar’ın ölümü sadece dostlarında değil, ülkemizin kültür yaşamında da kapanması olanaksız yaralar açtı.