Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Güzün geliyor olsaydın savuştururdum yazı

Güzün geliyor olsaydın savuştururdum yazı

15 Mayıs 2013 - 10:05 | Emily Dickinson'ın günümüze ulaşan tek fotoğrafı, 1846-47 yıllarında çekilmiş bu daguerrotype.
Amerikalı şair Emily Dickinson ölümünden otuz, otuz beş yıl sonra keşfedildi. Hayattayken sadece 7 şiiri yayımlanan Dickinson 57 yıllık ömründe tam 1775 şiir yazmıştı...
Emily Dickinson, 10 Aralık 1830 günü ABD’nin Massachusetts eyaletinin küçük Amherst kasabasında dünyaya geldi. 15 Mayıs 1886 günü yaşama veda etti.

Hayattayken sadece 7 şiiri yayımlanan Dickinson’ın 57 yıllık ömründe tam 1775 şiir yazmıştı.

Ölümünden kısa bir süre sonra, kız kardeşi Lavinia tarafından kilitli bir çekmecede bulunan şiirleri, yaşadığı yıllarda hemen hemen hiç kimsenin tanımadığı bir şairin dünyayla tanışma sürecinin de başlangıcıydı.

Dickinson ölümünden otuz, otuz beş yıl sonra keşfedildi. Peş peşe yayımlanan kitaplarından sonra eleştirmenler “19. yüzyılın en büyük şairi”, “İngiliz dilinde yazan kadın şairlerin en büyüğü”, “Dünyanın Sappho’dan sonraki en büyük kadın şairi” gibi övgüler yağdırdılar. Kısa sürede uluslararası bir üne kavuştu. Şiirleri birçok dile çevrildi. Hakkında pek çok kitap yayınlandı.

Genç kızlık döneminden itibaren, aile ve yakın arkadaş çevresiyle sınırlı ve görünürde olaysız bir yaşam sürmeyi seçen Emily Dickinson’ın yalnız kalma eğilimi, yıllar geçtikçe yoğunlaşmış ve şairin hiç terk etmemecesine evine, hatta odasına kapanması sonucunu vermişti.

Dickinson’ın birçok şiirini dilimize kazandıran Dost Körpe şunları söyler:

“Dickinson’ın bize götürdüğü dünya parmak uçlarımızda yürümeyi gerektirir. Büyük bir sözcük ekonomisiyle yazılmış şiirlerinde, hiçbir şey atlanmayı, göz ardı edilmeyi bağışlayacak kadar önemsiz değildir. Evrene onun gözlerinden bakarken ne çok sevilen bir dost, ne de kayıtsız kalınan bir konuk gibi hissederiz kendimizi. Oradayızdır yalnızca ve kusursuz gözlemciler olarak onun bıraktığı ayak izlerini takip eder, araladığı kapıları aralar ve varoluşun mantığın zayıf temellerinin kaldıramayacağı kadar ağır yükü karşısında heyecanlanarak görkemin ve dehşetin, yaratılışın iki ucunun arasında gidip geliriz, tıpkı şairin bir zamanlar yapmış olduğu gibi.”

Yarattığı şiir dünyasında gizem dolu bir yaşam süren Dickinson, yalnızlığın doğasını keşfe çıkmış, onu derinlemesine yaşamış ve şiirine taşımıştı. Şiirleri, kısa, çarpıcı ve inanılmaz derecede yoğun duygularla dolu küçük mücevherler gibiydi.

Güzün geliyor olsaydın
Savuştururdum yazı-
Yarı gülümseyerek-yarı tahkirle
Bir sineğe yaptığı gibi-ev hanımlarının-

Bir yıl sürseydi seni görmem
Aylardan yumak yapardım
Ve ayrı bir çekmeceye koyardım her birini
Korkudan-karışır diye sayıları

Yüzyıllar sürseydi bile, gecikme
Ellerimle sayardım onları-çıkarırdım-
Ta ki Van Dieman’ın ülkesine
Düşene dek parmaklarım

Kesin olsaydı eğer, bu hayat bittiğinde
Var olacak senin ve benim yaşamımız-
Fırlatırdım onu bir kabuk gibi
Ve sonsuzluğu alırdım-

Ama şimdi, süresinden
Kuşkulu, arada kalmak
Batıyor bana
Yaban arısı gibi tıpkı- göstermeyen iğnesini


(Türkçesi: Oğuz Cebeci)