Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Duygu tek iletişim yolu
23 Ekim 2013 - 10:10 | Bertolucci, 1978 yılında "Luna / Ay" filminin çekimlerinde.
Bernardo Bertolucci’ye göre, sinema, gerçekliğin kendisini başka herhangi bir sanattan, herhangi bir dilden daha fazla temsil etmesi için seçtiği dildirBernardo Bertolucci, tanınmış bir şairin oğlu olarak 1941 yılında İtalya’da Parma yakınlarında doğar. Aynı zamanda film eleştirmeni olan babasıyla, küçük yaşlardan itibaren kentteki sinemalara giden Bernardo, babasına öykünüp şiir yazmaya başlar. Asıl hedefi şair olmaktır, ancak henüz 15 yaşındayken kameranın arkasına geçer ve iki kısa film çeker. 1961’de babasının yakın arkadaşı olan yazar ve şair Pier Paolo Pasolini’nin ilk filmi "Accatone"de asistanlık yapmak üzere Roma Üniversitesi’nde gördüğü modern edebiyat derslerini bırakır.

1962 yılında yayımlanan ilk şiir kitabı “Gizem Peşinde” önemli bir ödül olarak kabul edilen Viareggio Ödülü’nü kazanır. Bu arada Pasolini’nin bir hikayesinden alınan ilk uzun filmi Azrail’i çeker. 1964’de otobiyografik bir çalışma olan “Devrimden Önce” adlı filmi Cannes Festivali’nde gösterilir. 1969’de İtalyan Komünist Partisi’ne katılır ve Freudyen analize başlar. Borges’in “Hain ve Kahraman Teması” öyküsünden İtalyan televizyonu için düşük bütçeli “Örümceğin Stratejisi”ni çeker. Aynı yılın sonunda Alberto Moravia’nın romanından uyarladığı "Komformist"i çekmeye başlar. Her iki film de Ödipal ilişkilerle birlikte faşizm dönemini ele alır ve bir yıl sonra gösterime girdiklerinde beklenmedik bir başarı elde ederler.

Bertolucci için asıl uluslararası ün, 1973’te yaptığı “Paris’te Son Tango” ile gelir. Kendisinin de yazımına katkıda bulunduğu bu film 1970’li yıllara damgasını vuran en önemli filmlerden biri olur. Ünlü yönetmen bu filmi ile ilgili olarak, yıllar sonra şunları söyler: “'Paris’te Son Tango’yu yaparken gerçekten ne yaptığımı keşfetmem, çekimlere başladıktan sonra oldu. İlk başta bir çiftle ilgili, iki insan arasındaki ilişkiyle ilgili bir film yapmak istiyordum. Çalışmaya başlayınca ve filmin şekil almaya başladığını hissettiğimde, yaptığımın yalnızlıkla ilgili bir film olduğunu fark ettim. Ben zaten bunun en önemli içerik olduğuna inanıyorum: yalnızlık.”

Filmin uyandırdığı yankılar Bertolucci’ye her şeyin, bu arada Hollywood’un kapılarını da açar. Sanatçı, orada süresi beş saati aşan görkemli tarihsel fresk yönetir. "Novecento-1900" adlı film, İtalya’nın yüzyıl başlarından 1945’e, yani savaş sonrasına dek öyküsünü, tam 1900 yılında doğan iki çocuğun yaşam öykülerini izleyerek anlatır. Bertolucci her fırsatta şiir deneyiminden söz etmeyi ihmal etmez: “Film çekmek şiir yazmaya benzer. Ben bu denkleme, insanların genelde filmlerle romanlar arasında yaptıkları denklemden daha çok inanırım… Şiir yazmak gibi çok yalnız ve çok haşin bir deneyimden geldiğimden filmin bir kişinin işi, bir kişinin özel hisleri, bir kişinin gözü olması gerektiğine inandım.”

Bundan sonra, 1979 yılında "Ay", 1981 yılında da "Gülünç Bir Adamın Trajedisi" adlı filmleri yönetir. 1987 yılında, Pekin’de Yasak Şehir’de çekilen "Son İmparator" filmini yaratır. Bütün dünyada büyük başarı kazanacak olan film, ertesi bahar en iyi film ve en iyi yönetmen dahil olmak üzere tam dokuz ayrı dalda Akademi Ödülü’nü alır. Bu filmi, "Çölde Çay" (1990), "Küçük Buda" (1993), "Çalınmış Güzellik" (1996), "Teslimiyet" (1998) ve "The Dreamers" (2003) adlı filmler izler.

Louis Garrel, Eva Green ve Michael Pitt, 2003 yapımı "The Dreamers"ın başrollerinde.


Bertolucci’ye göre, sinema, gerçekliğin kendisini başka herhangi bir sanattan, herhangi bir dilden daha fazla temsil etmesi için seçtiği dildir. Gerçeklik kendisini edebiyatla, şiirle, müzikle, resimle, heykelle ama en çok da sinemayla ifade eder.

Bertolucci rüyaların ve filmlerim aynı psikolojik malzemeden doğduğuna inanır, sinemanın bir “rüya merceğinde örüldüğü”nü öne sürer. Bazı filmlerinde sinema kariyeri ile psikanalitik kariyeri bir araya getirdiğini belirtir ve şunları söyler: “Filmlerin genel olarak benim için çok gizemli bir katmanlaşma üzerine kurulu, öyle ki hiçbir zaman siyasal olanı psikanalitikten, linguistikten, üretim araçlarından falan ayıramadım. Bence bunların hepsi birden karışmış bir halde. Bana öyle geliyor ki filmlerim bu labirentten, bu politika ve psikanaliz kaosundan çıkmak üzere bir yol bulmaktan başka şey değil.”

Ona göre aklın kaynağına duygu ile gidilir: “Bugün duygu tamamen reddedilmiş durumda; hislerin utanç verici olduğu düşünülüyor. Bugünün dünyasında duygunun tek iletişim yolu olduğu inancındayım. Gerçekten de bizler ancak duygular aracılığıyla aklın kaynağını yeniden keşfedebiliriz.”

Bertolucci ile 1952- 2003 yılları arasında yapılan söyleşilerden bir seçki Agora Kitaplığı’ndan çıktı. Oldukça genç yaşta başladığı sinemada özellikle eleştirmenler ve sinamasever kitlelerin büyük sevgi ve saygınlığını kazanan İtalyan yönetmen Bertolucci’nin en geniş kapsamda görüşlerini yansıtan kitap, eserleri ve düşüncesindeki derinlikleri keşfetme fırsatı sunuyor.

(Bernardo Bertolucci/ Derleyenler: S. Gerard - T. Jefferson Kline - Bruce Sklarew/ Agora Kitaplığı/ Türkçesi: Burcu Erdoğan)