Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Dehşet senaryosu
25 Aralık 2013 - 12:12
Attali, kitabında, insanlığın, piyasa, bilim yada savaş aracılığıyla özellikle de ahmaklık ve kötülük sonucu kendini yok etmeye mahkum olmadığını göstermeye çalışıyor

2050’de yeryüzü neye benzeyecek? Çocuklarımız ve torunlarımız yaşanabilir bir dünyada mı oturacaklar, yoksa bizi nefretle anarak bir cehennemin içinden mi geçeçekler? Jacques Attali, "Geleceğin Kısa Tarihi" adlı kitabında bu sorulara yanıt ararken, öncelikle, düzenlerin tarihine, nasıl doğup nasıl inişe geçtiklerine bakıyor. Gelecekte saklı duran olağanüstü sürprizleri anlamak için  geçmiştekilerin özünü bilmenin önemine dikkat çekiyor. Geleceği öngörmeye çalışmanın saçmalık olarak değerlendiren yazar, bununla birlikte önümüzdeki yarım yüzyıl içinde her şeyin birçok yönde değişeceğini, bunu göstermenin tümüyle mümkün olduğunu ve insanlığı yok edecek büyük bir çatışmanın ufukta göründüğünü söylüyor.

 

Attali’ye göre durum hiç de karmaşık değil. Piyasa güçlerinin avuçlarına aldığı gezegenimizde,  bireyciliğin nihai utkusu olan paranın ilerleyişi devam ederse, para, kendisine zarar verecek her şeyin sonunu getirecek. Attali, “buna yavaş yavaş yok edeceği devletler, hatta Amerika Birleşik Devletleri bile dahildir” diyor.

 

Yazara göre, Amerikan İmparatorluğunun tahakkümü 2035 yılından önce son bulacak. Çok uzun bir çatışmanın sonunda ve ciddi bir ekolojik krizin ortasında, hâlâ hakim imparatorluk olan Amerika Birleşik Devletleri, piyasaların, özellikle de mali piyasaların küreselleşmesi ve işletmelerin, özellikle de sigorta şirketlerinin gücü karşısında yenilecek. Kendinden önceki öteki imparatorluklar gibi mali ve siyasi yönden tükenen ABD böylece dünyayı yönetmeyi bırakacak. Dünya, geçici olarak çok merkezli hale gelecek, on kadar bölgesel güç tarafından idare edilecek. Bunun ardından, üç gelecek dalgası peş peşe yayılacak: Hiper-imparatorluk, hiper-çatışma, sonra da hiper-demokrasi.

 

Yazarın hiper-imparatorluk diye adlandırdığı, dünyanın biricik yasası haline gelen piyasa, aşırı servet ve sefaletlerin yaratıcısı olacak. Devletler, işletmelerin ve kentlerin karşısında silinecek. Yasaların yerini sözleşmeler, adaletin yerini hakemlik, polisin yerini ücretli muhafızlar alacak. Dünyanın düzenleyicileri haline gelen sigorta şirketlerinin saptadığı normlara devletler de, işletmeler de, özel kişiler de boyun eğmek sorunda kalacak. Hiper- imparatorluğun gelişi herkesi herkesin rakibi olmaya zorlayacak. Ardından hiper-çatışma patlak verecek. Petrol için, su için, bir toprak parçasını muhafaza etmek ya da onu terk etmek için, bir inancı dayatmak için, bir başka inançla savaşmak için, Batı’yı yok etmek için, kendi değerlerinin hüküm sürmesi için kavga edilecek; insanlık, bugün aklımıza bile gelmeyen silahları kullanan devletleri, dinci gruplaşmaları, terörist bütünlükleri ve özel korsanları karşı karşıya getiren barbarlıkların ve yıkıcı savaşların içine yuvarlanacak.

 

Eğer insanlık bir bomba tufanı altında yok olmazsa, Amerikan imparatorluğu da, hiper-imparatorluk da, hiper-çatışma da kabul edilemez hale gelecek. İnsanlık, piyasa ve demokrasi arasındaki yeni ve bu kez gezegensel ölçekli bir dengeye, hiper-demokrasiye doğru aşamalı olarak gidecek. O zaman özgürlük, sorumluluk, onur, kendini aşma ve ötekine saygıdan oluşan yeni bir sonsuzluğun kapıları açılacak. Hiper-demokrasi, bizi demokratik bir dünya yönetimine ve bir dizi yerel ve bölgesel kurumun yerleşmesine götürecek. Böylece, gelecek teknolojilerin inanılmaz olanaklarıyla yeniden keşfedilen işler, insanları bedelsizliğe ve bolluğa götürecek.

 

Jacques Attali, karanlık bir savaş-öncesine girdiğimize işaret ediyor ve  şunları söylüyor: “İklim istikrara kavuşturulabilir; su ve enerji kaynakları çoğaltılabilir; aşırı şişmanlık ve sefalet yok edilebilir; şiddete başvurmamak mümkündür; herkes için refah gerçekçi bir olasılıktır; demokrasi evrensel hale gelebilir. Ama yine de bu gizilgüçlüklerin bilincine varmak hiper-imparatorluğun gelişini önlemeye de, hiper-çatışmadan kaçınmaya da yetmeyecektir: İnsan, iyi haberler üzerinde asla hiçbir şey inşa etmemiştir.”

 

Attali, kitabında, insanlığın, piyasa, bilim yada savaş aracılığıyla özellikle de ahmaklık ve kötülük sonucu kendini yok etmeye mahkum olmadığını göstermeye çalışıyor. Hiper- demokrasi diye adlandırdığı şeyin birkaç on yıl içinde dünya gerçeği haline gelmesinin bugün yalnızca bize bağlı olduğunu belirtiyor.  

 

“Geleceğin Kısa Tarihi” adlı kitap, dünyanın taşıdığı riskler üzerine bir senaryo; geleceğin tarihinin gerçekten de kısa olabileceğini gösteren, önemli ve ders alınması gereken bir çalışma.

 

Geleceğin Kısa Tarihi/ Jacques Attali/ Fransızca Aslından Çeviren: Turhan Ilgaz/ İmge Yayınları.