Milliyet Sanat »Yazarlar » Nil Kural | İngiliz ustadan beş film
İngiliz ustadan beş film
19 Ekim 2012 - 07:10Sol sinema denince ilk akla gelen isimlerden biri olan Ken Loach’un etkileyici kariyerinin köşe taşlarına bakıyoruzİngiliz sinemasının usta yönetmenlerinden Ken Loach’un yeni filmi “Meleklerin Payı / The Angels’ Share”, bu hafta gösterime giriyor. Glasgow’da geçen filmde, işsiz, hapse girmekten son anda kurtulmuş Robbie’nin aynı durumdaki arkadaşlarıyla hayatta yeni bir şans aramasını konu alınıyor. Yönetmen ve uzun süredir birlikte çalıştığı senaristi Paul Laverty’nin Cannes’dan jüri özel ödülüyle dönen bu yeni filminden yola çıkarak, sol sinema denince ilk akla gelen isimlerden biri olan Loach’un etkileyici kariyerinin köşe taşlarına bakalım.
“Kes” (1969)
Erken dönem Loach filmlerinden biri olan “Kes”, Kuzey İngiltere’de işçi sınıfı bir aileyi yansıtmadaki başarısı bir yana gelmiş geçmiş iyi büyüme öykülerinden biri. David Bradley’nin müthiş bir performansla canlandırdığı 15 yaşındaki Billy, bir madencinin oğlu. Okulda, evde huzuru olmayan Billy’nin çevresiyle kurduğu ilişki, ‘Kes’ adını verdiği vahşi bir kerkeneze bakmaya ve onu eğitmeye başlamasıyla değişiyor. Gerçekçiliği, dramının dozu, performansları ve hikayesiyle dört dörtlük bir film olan “Kes”, Loach’un sinemasında ulaştığı zirvelerden biri. Bazılarına göre ise Loach’un en iyi filmi.
“Riff-Raff” (1991)
Loach, bu filmde 1980 sonlarının Londra’sında geçen bir işçi sınıfı portresi çiziyor. Glasgow’dan Londra’ya gelen Stevie, bir inşaatta çalışmaya başlar. Bu sırada işsiz pop şarkıcısı Susan’la (Emer McCourt) tanışır. Bir ilişkiye başlayan Stevie ve Susan üzerinden dönemin alt sınıfının tasvirini yapan Loach, tabii ki Thatcher dönemi İngiltere’sine dair keskin gözlemlerini sunuyor.
“Ülke ve Özgürlük / Land and Freedom” (1995)
Loach’un İspanya İç Savaşı’nı konu aldığı film, David Carr’ın torununun dedesinin ölümünün ardından geçmişini keşfetmesiyle başlıyordu. Komünist Parti üyesi olan Carr, Liverpool’dan İspanya’ya geçerek iç savaşa katılıyor ve faşizme karşı savaşıyordu. Loach, bu hikaye üzerinden savaşta sol içerisinde yaşanan sorunları gösteriyordu. Benzer bir izleği, İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesiyle ilgili olan “The Wind that Shakes the Barley”de de takip etti ve mücadelenin içinde solda yaşanan bölünmeleri gözler önüne serdi.
“İşte Özgür Dünya / It's a Free World...” (2007)
Göçmen sömürüsüne odaklanan bu yakın dönem Ken Loach filmi nedense pek göz önüne çıkmadı. Ancak senaryosundan oyunculuklarına ve konusunu işleyiş biçimine gerçekçi, ilgiyi hak eden dört dörtlük bir yapımdı.
İşlerde dikiş tutturamayan Angela (Kierston Wareing), bir arkadaşıyla birlikte özel bir istihdam kurumu kurar. Gitgide yoldan çıkan Angela, işleri onları çalışma izinleri olmadığı için polise ihbar etmeye kadar götürür. Sıradan bir kadının düzen içerisinde yozlaşmasını konu alan film, Angela karakterinin ahlaki ikilemlerini yansıtmadaki başarısıyla da dikkat çekiyordu.
“Hayata Çalım At / Looking for Eric”
Manchester United’ın efsane futbolcusu Eric Cantona ve Ken Loach işbirliğinin bu kadar iyi sonuç vermesini kimse beklemiyordu. Ancak “Looking for Eric”, yönetmenin sol fikirlerini popüler bir eski futbolcu, eğlenceli bir öykü ve mizahla işleyebileceğini gösterdi. Depresyonda bir postacı olan ve hayatının her alanında sorunlarla boğuşan Eric, sıkı bir Eric Cantona hayranıdır. Hayal dünyasında akıl hocası olarak Eric Cantona ile konuşmaya başlayan Eric, onun tavsiyelerine göre hareket etmeye başlar. Olaylar Eric’e ‘takım arkadaşları’na güvenmeyi öğretecektir.
“Kes” (1969)
Erken dönem Loach filmlerinden biri olan “Kes”, Kuzey İngiltere’de işçi sınıfı bir aileyi yansıtmadaki başarısı bir yana gelmiş geçmiş iyi büyüme öykülerinden biri. David Bradley’nin müthiş bir performansla canlandırdığı 15 yaşındaki Billy, bir madencinin oğlu. Okulda, evde huzuru olmayan Billy’nin çevresiyle kurduğu ilişki, ‘Kes’ adını verdiği vahşi bir kerkeneze bakmaya ve onu eğitmeye başlamasıyla değişiyor. Gerçekçiliği, dramının dozu, performansları ve hikayesiyle dört dörtlük bir film olan “Kes”, Loach’un sinemasında ulaştığı zirvelerden biri. Bazılarına göre ise Loach’un en iyi filmi.
“Riff-Raff” (1991)
Loach, bu filmde 1980 sonlarının Londra’sında geçen bir işçi sınıfı portresi çiziyor. Glasgow’dan Londra’ya gelen Stevie, bir inşaatta çalışmaya başlar. Bu sırada işsiz pop şarkıcısı Susan’la (Emer McCourt) tanışır. Bir ilişkiye başlayan Stevie ve Susan üzerinden dönemin alt sınıfının tasvirini yapan Loach, tabii ki Thatcher dönemi İngiltere’sine dair keskin gözlemlerini sunuyor.
“Ülke ve Özgürlük / Land and Freedom” (1995)
Loach’un İspanya İç Savaşı’nı konu aldığı film, David Carr’ın torununun dedesinin ölümünün ardından geçmişini keşfetmesiyle başlıyordu. Komünist Parti üyesi olan Carr, Liverpool’dan İspanya’ya geçerek iç savaşa katılıyor ve faşizme karşı savaşıyordu. Loach, bu hikaye üzerinden savaşta sol içerisinde yaşanan sorunları gösteriyordu. Benzer bir izleği, İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesiyle ilgili olan “The Wind that Shakes the Barley”de de takip etti ve mücadelenin içinde solda yaşanan bölünmeleri gözler önüne serdi.
“İşte Özgür Dünya / It's a Free World...” (2007)
Göçmen sömürüsüne odaklanan bu yakın dönem Ken Loach filmi nedense pek göz önüne çıkmadı. Ancak senaryosundan oyunculuklarına ve konusunu işleyiş biçimine gerçekçi, ilgiyi hak eden dört dörtlük bir yapımdı.
İşlerde dikiş tutturamayan Angela (Kierston Wareing), bir arkadaşıyla birlikte özel bir istihdam kurumu kurar. Gitgide yoldan çıkan Angela, işleri onları çalışma izinleri olmadığı için polise ihbar etmeye kadar götürür. Sıradan bir kadının düzen içerisinde yozlaşmasını konu alan film, Angela karakterinin ahlaki ikilemlerini yansıtmadaki başarısıyla da dikkat çekiyordu.
“Hayata Çalım At / Looking for Eric”
Manchester United’ın efsane futbolcusu Eric Cantona ve Ken Loach işbirliğinin bu kadar iyi sonuç vermesini kimse beklemiyordu. Ancak “Looking for Eric”, yönetmenin sol fikirlerini popüler bir eski futbolcu, eğlenceli bir öykü ve mizahla işleyebileceğini gösterdi. Depresyonda bir postacı olan ve hayatının her alanında sorunlarla boğuşan Eric, sıkı bir Eric Cantona hayranıdır. Hayal dünyasında akıl hocası olarak Eric Cantona ile konuşmaya başlayan Eric, onun tavsiyelerine göre hareket etmeye başlar. Olaylar Eric’e ‘takım arkadaşları’na güvenmeyi öğretecektir.