Cem Ertekin ve Genç Koreograflardan Dünya Dans Günü Kutlamaları
Bu seneki 29 Nisan Dünya Dans Günü kutlamalarını Istanbul’da geçirdim.
28 Nisan akşamı Çağdaş Bale Topluluğu’nun, misafir sanatçılarla sunduğu Dünya Dans Günü Galası’nı seyrettim. Çağdaş Bale Topluluğu dışında, Antalya Devlet Opera ve Balesi, Istanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı ve Zeynep Tanbay Dans Projesinden dansçılar sahne aldılar.
Temsilde "Giselle" ve "Don Kişot" gibi klasik eserlerin yanı sıra, Cem Ertekin, Zeynep Tanbay, Uğur Seyrek, Beyhan Murphy, Murat Kurtulmuş ve Gökçe Sönmemiş’in koreografileri sahnelendi.
Cem Ertekin’in Çağdaş Bale Topluluğu için bu sezon sahneye koyduğu "Mevsimler Balesi"nden 3 bölüm vardı. Cem Ertekin bu eserinde Vivaldi’nin Mevsimleri’nin rekompoze müziğini kullanıyor. Eserin tamamını Kasım ayında seyretmiştim, bu temsildeki bölümleri de keyifle seyrettim. Pas de deux’de Maia Ito’ya Gökçe Sönmemiş mükemel şekilde eşlik etti. 2 erkeğin düetinde Yasin Anar ve Osman Çelik başarıyla dans ettiler. Yine "Mevsimler"den 4 çiftin dansında ise, Çağdaş Bale Topluluğu gayet uyumlu ve dinamikti.
Cem Ertekin’in daha evvelki sezonlardan birinde Claudio Monteverdi’nin müziğiyle yaptığı ve benim favori eserlerimden "Tozlu Hayaller"den bir pas de deux’nün de olması beni çok mutlu etti. Çağrı Çekiç rüya gibi bir dansçı. Mert Öztekin ile şahaneydiler.
Zeynep Tanbay’ın eseri "Symbosis"ten bir bölümde, Gizem Bilgen, Evrim Akyay, Beril Şenöz ve Mert Öztekin dans ettiler. Bu eserin de tamamını Haliç Kongre Merkezi’nde seyretmiştim. Beethoven’ın müziğini Zeynep Tanbay müthiş bir şekilde kullanmış. Müzikten daha sert hareketler var ama aynı zamanda enstrümanların hareketi, koreografiye de birebir yansıtılıyor. Hem bir harmoni, hem bir uyumsuzluk bu kadar güzel bir şekilde birleştirilebilir. Dansçıların perormansı kusursuz.
Uğur Seyrek’ten 2 düet vardı. İlki Kelebekleri Öldürmeyin’dendi. Bu eser de, tamamını defalarca seyrettiğim, hiç bıkmadığım, favori eserlerimden. Deniz Kılınç için diyecek birşey yok. Neo klasik ve modern eserlerin vazgeçilmez dansçısı. Bu eserde de, artistik ve teknik olarak şahaneydi. Mert Öztekin ile uyum içinde dans ettiler. Uğur Seyrek’in hareketleri birbirine bağlamasına bir kere daha hayran kaldım.
İkinci Uğur Seyrek düeti "Kurban"dı. Bu dansı da Antalya Devlet Balesi’nden her rolde beğendiğim Esra Taner ve Murat Özdemir dans ettiler. Daha evvelden seyretmemiş olduğum bir eser. Burdaki kadın karakter Kelebekler’deki hırçın kadından çok farlıydı. Taner ve Özdemir başarılı bir performans sergilediler.
Beyhan Murphy’nin koreografisini yapmış olduğu "Güldestan"dan bir ikili dansı, yine Antalya Devlet Balesi’nden Derya Tokgöz ve Tolga Burçak dans etti. İkisini de daha evvel modern eserde seyretmiştim ve bu dansta da moderne ne kadar yakıştıklarını düşündüm. Tolga Burçak’ın eşliği bence kayda değer.
Gala temsilinde konservatuar öğrencilerine de yer verilmesi bence çok iyi olmuş. MSGSÜ konservatuarından Ekincan Yılmaz, Gökçe Sönmemiş’in hafif oryantal ezgileri olan bir müzikle yaptığı sempatik koreografide başarıyla dans etti.
Istanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencileri ise, Murat Kurtulmuş’un "Amelie" filminin müziklerini yapan Yann Tiersen’in müziğine yaptığı eser “Dans Yağmuru”nda dans ettiler. Kurtulmuş, genç dansçıların tüm kabiliyetlerini ortaya çıkaran koreografileri çok iyi tasarlayabiliyor. Nitekim bu eser de öyleydi. Müzikler de, yanlış hatırlamıyorsam "Amelie"nin müzikleriydi. Papyonlu erkekler, puantiyeli etekli kızlar Paris havasını estirdiler.
30 Nisan’da ise Süreyya’da Istanbul Devlet Balesi’nden yine Dünya Dans Günü’ne ithafen yapılan "D’Ansamble III"ü seyrettim. Program tamamıyla dansçıların koreografilerinden oluşuyordu. Melih Mertel’in koreografisini yapıp, Berfu Elmas’la dans ettiği "Pebble" (Çakıl Taşı) gayet sempatik bir pas de deux idi. Ebru Cansız’ın Sarkaç’ında ise Deniz Kılınç, Melike Manav ve Olcay Tunçeli dans ediyorlardı. Deniz Kılınç, kahküllü uzun saçlarıyla, kostümüyle ve performansıyla bana “6000 Miles Away”de efsane dansçı Syvie Guillem’in tek başına yaptığı "Bye"daki halini anımsattı. İlke Kodal’ın eseri Hür’de, ülkemizde son zamanlarda yaşanan birseysel özgürlük kısıtlamaları gayet güzel bir şekilde anlatılmıştı. Cem Çelik’in koreografisi "İzdüşüm" ise yalnız yaşayan mutsuz bir adamın ikiye bölünen hayatını, 2 dansçı ile anlatıyordu. Sahnenin önünde, ışığın kullanımı ile, Mehmet Arkan’ın dans ederken sadece gövdesinin üst bölümünü görebiliyorken, arkada Melih Mertel’in sadece bacaklarını izliyoruz. Enteresan. Çiğdem Öztürk "Noktürn"de, Chopin ve Beethoven’ın müzikleri eşliğinde, 3 kadın dansçıyla huzursuz ve sonunda haykırmaya giden bir beklemeyi anlatıyor. Son eser ise Deniz Özaydın’ın "Işığa İzin Ver" isimli koreografisi. Üç tane ikili danstan oluşan bir eser. Sonuncusunda kendisi, İlke Kodal ile dans ediyor. Bu pas de deux’ye bayıldım. Nefessiz akan ve estetik bir pas de deux. Kodal ve Özaydın birbirlerine iyi uymuşlar.
Bu iki gece hem Dünya Dans Günü için iyi bir kutlama oldu hem de bana biraz ümit verdi. Olur da, TÜSAK geçerse, “inadına sanat”, bale ve dans devam edecek diye düşündüm. Cem Ertekin devlet desteği almadan 42 senedir bir bale topluluğunu yaşatıyor, yaşatmaya devam edecek. D’Ansamble’daki koreograflar ise eminim çalışmalarına devam edecekler, yeni projeler oluşturacaklar. 60 senelik bir kurumu, vicdansızca, vizyonsuzca ve utanmadan kapatabilirler ama Türkiye’de baleyi ve dansı yok edemeyecekler!