42 senedir sahnede: Çağdaş Bale Topluluğu
Cem Ertekin’in Çağdaş Bale Topluluğu, Türk balesinin “inanılmaz olaylar”ından biridir! Kendi yağıyla kavrulup, 42 senedir gösteri yapan bir özel bale topluluğu… Düşündüğüm zaman dünyada bile bu kadar uzun süreli bir örneği olmayabilir. Genç dansçılara sahne tecrübesi kazandırmak gibi önemli bir misyonu da yerine getiren topluluk, bu sene Cem Ertekin’in koreografisi, Yasin Anar, Murat Çatbaş ve Gökçe Sönmemiş’in modern bölüm koreografileri ile Vivaldi’nin 4 Mevsim konçertosunun müziğiyle "Mevsimler Balesi"ni sahneliyor. Ben Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Oditoryumu’ndaki temsili izledim ve temsil öncesi eserin koreografi, giysi ve sahne tasarımını yapmış olan, topluluğun Artistik Direktörü Cem Ertekin ile Mevsimler, Çağdaş Bale Topluluğu ve Türkiye’de balenin geleceği ile ilgili keyifli bir söyleşi yaptım.
“Mevsimler” nasıl oluştu?
Bildiğiniz gibi Çağdaş Bale Topluluğu bu sene 42. Yılını dolduruyor. Dolayısı ile artık yapacak fazla bir eser kalmadı. Herşeyi defaten tekrar tekrar yapmaya başladım. Tabii benim ilgimi çeken müziklerle uğraşıyorum. Vivaldi’nin Mevsimleri daima caziptir. Bazen asansör müziği olarak nitelendirilmiştir. Alışveriş merkezlerinde de çalınır bazı bölümleri. lAma başka bir gözle bakılacak olursa, Vivaldi’nin bir başyapıtıdır. Bir Venedik kokusu vardır. Yaylı sazlar için çok iyi bir olanaktır. Ben de bu sene bunu yapmak istedim. Çağdaş bir anlatımla yola çıktık, genç dansçı arkadaşlarımın da modern teklifleriyle, modern denemeleriyle bir co prodüksiyon gibi yapıldı. Genel olarak bana ait bir koreografi ama detaylarda onların bedenlerinin dilini de kullanma durumunda oldum. Bu da beni çok mutlu ediyor çünkü gençlerle böyle bir işbirliği yapmak gerekli.
Prodüksiyon ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
Aslında bu 40 küsur dakikalık bir eser ama biz daha uzun yapıyoruz çünkü Max Richter’in recompose denen, yeniden bestelediği versiyonunu kullanıyoruz. Klasik Vivaldi ile Max Richter’in yorumunu bir potada eriterek uzun hale getirdik. 2 perdelik bir yapıt oldu. Kah klasik çalınışta modern adımlar kullanılıyor, kah modern icrada klasik hareketler kullanılıyor. Benim gelgitlerim neticesinde oluşmuş bir yaklaşım. Yoksa bir tavır içinde değilim. İçimden ne geldiyse, öyle yaptım. Mevsimleri sahnedeki bir ağaçla anlatmaya çalıştık. Kuru bir ağaç fakat üstüne vurulan renklerle, ilkbaharın, sonbaharın renklerini alıyor. Kışın daha soğuk renkler, yazın daha sıcak renkler. Giysiler de öyle. Bu eserde tayt kullandık. Hem taşıması ekonomik hem hazırlaması ekonomik. Geçen seneki "Romeo ve Juliet"in herşeyi çok ağır, çok Şekspiryen’di. Bu sene herşeyi minimalize ettik. 15 dansçı dans ediyor. Konusu yok. Tematik olarak değerlendirdik.
Çağdaş Bale Topluluğu önümüzdeki senelerde nasıl devam edecek?
Ben hep inşallah seneye kapatırım, ben dinlenirim diyorum ama daima genç dansçılar geldikçe, kapımı çaldıkça gençleşiyorum, motive oluyorum. Ve onlar üstüne kurduğum eserlere onların da katkısı oldukça benim bu defteri uzun seneler kapatmama imkan kalmıyor. Tabii bu arada ülkenin haliyle bir paralellik kurmamaya çalışıyorum şimdilik. Ne olursa olsun devam etmek gibi bir ilkem var. İnşallah herşey pozitif olur, bizde devam ederiz ve bir çok topluluk oluşur. Bale, dans sanatı hakettiği yerde kalır.
42 sene özel bir topluluğu yaşatmak çok kolay değil ama…
Bu benim ailemin maddi ve manevi desteği ile başlamış olan bir çalışma. Ve tabii birde benim dansa olan aşkım ve inadımla olan birşey. Çok hırpalandığım zamanlar oldu fakat ben hep küllerimden yeniden doğmaya çalıştım. Bilmiyorum ne kadar doğabiliyorum ama 42.yılda 200 küsuruncu koreografimi yaptım. Kaç temsil yaptığımızı hesaplayamamıyorum bile.
Türkiye’de bale sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Hükümetin Sanata Destek Yasası Taslağı’nda Devlet Opera ve Baleleri’nin kapatılması gibi bir durum var biliyorsunuz…
Bugün Kültür Bakanı’nın bir yazısını okudum ve çok mutsuzum bu konuyla ilgili. Bu kurumları devam ettirmeye hiç niyetleri yok gibi. Devletin olmasın, özelleştirilsin istiyorlar. Evet, dünyanın birçol yerinde bu tip sanat kurumları özel ya da belediyelerin himayesinde sürdürülüyor. Ama bizim ülkemizin böyle bir geleneği vardı. Devlet Opera ve Baleleri, Tiyatroları, devlete güvenen topluluklardı.Bütün bunların özelleştirilmesi ya da lav edilmesi bana çok dramatik geliyor. Beni korkutuyor.
NOT: Temsili seyrettiğim Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Merkezi’nde her hafta bir sanat etkinliği olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum, kendimi çok ayıpladım. Cazından tutun, tiyatrosuna, konserine, dansına nuhteşem bir programları var. Ve de halka açık. Hükümetin sanat karşıtı politikalarına rağmen, sanat merkezlerinin artması beni çok çok mutlu ediyor. Ulaşım da kolay. Sarıyer’den bir minibüs, Koç Üniversitesi’ndesiniz!