Milliyet Sanat »Yazarlar » Eser Rüzgar | Argo, Beyaz Saray'ın kanatları altında
Argo, Beyaz Saray'ın kanatları altında
03 Mart 2013 - 05:03 | Ben Affleck, En İyi Film Oscarı'nı First Lady Michelle Obama'nın elinden aldı denebilir. Son derece hükümet yanlısı bir film için uygun bir tören oldu...Filmde rehineleri kurtarmak için CIA’ye Hollywood destek veriyor, gerçekte ise “Argo” fazlasıyla hükümet yanlısı kokuyor. Önümüzdeki yıllar Oscar’a siyasetin bulaşması ne yazık ki devam edecek gibi görünüyor85. Oscar Ödülleri geçtiğimiz hafta sahiplerini buldu. Her ödül töreni sonrasında olduğu gibi bu yıl da kazananlar hakkında çokça yorum yapıldı. Bu seneki Oscar Ödülleri’nin bana kalırsa en dikkat çekici özelliği sinemaya siyasetin aşikâr bir şekilde girmesi oldu. Zaten yıllardır akademi üyelerinin çeşitli lobilerle olan bağları biliniyor, ama bu yıl En İyi Yapımın Beyaz Saray’dan First Lady Michelle Obama tarafından açıklanması sinema sanatının üzerindeki iktidar gücünü açıkça gözler önüne serdi.
“Argo” en iyi kurgu, en iyi uyarlama senaryo ve en iyi yapım dahil üç Oscar’la geceden ayrıldı. Peki “Argo” gerçekten Oscar’lık bir film miydi? Ardından bu tartışmayı getirdi. 1979’da İran’daki Amerikan Elçiliği’ne yapılan saldırıdan yola çıkan, sonrasında da İran’dan çıkarılmaya çalışılan altı Amerikalı diplomatın kaçırılma öyküsünü anlatan Argo’nun tarihsel bir gerçekliği var. Argo, bu tarihi gerçeği Amerikan sinemasının tüm olanaklarını kullanarak kendine yontuyor. Film tam anlamıyla “Amerika sütten çıkmış ak kaşıktır, mükemmeldir; ama o Doğu, o Orta Doğu yok mu? Onlardan her şey beklenir.” bakış açısıyla çekilmiş.
Filmde olağanüstü CIA her zamanki gibi yine kusursuz gösteriliyor. Zeki,çevik,ahlâklı ve başarılı. Vatandaşlarını o kadar umursuyor ki bunun için sahte bir senaryo hazırlatıp Hollywood’un da desteğini alarak kalkıp film çekme bahanesiyle İran’a adamını gönderiyor. Tabii ki yine bir kahramanımız var, ceketiyle uyuyacak kadar işine odaklı bir kahraman. Tony Mendez, görevi pahasına cehennemin içine gitmeye razı oluyor ve tabii ki yine bu kahramanımızın bir aile figürü var. Her ne kadar iyi bir baba olmayı becerememiş olsa da oğluyla aynı televizyon kanalını izlemek isteyecek kadar duyarlı bir baba. Bunlar hiç de orijinal olmayan Hollywood filmi klişeleri.
Filmin ilk yarım saati çok ağır bir tempoyla ilerliyor, izleyici tam pes edecekken kurgu biraz ilginç bir hâl alıyor. Sonlara doğru ise rehinelerin kurtarılma sahneleri doğal olarak tempoyu artırıyor. Bunun dışında filmin, sanatsal açıdan olağanüstü bir yapım ya da iyi bir kurgu sahibi olduğunu söylemek zor. Senaryosu ise zaten olabildiğine milliyetçi. İran halkına insani özellik yüklenmemiş, çoğu yerde kitle formu içinde değerlendirilmiş. Sadece Kanada elçisinin evinde çalışan fon karakter Sahar iyi çiziliyor, zaten o da ülkesini terk edip Irak’a sığınıyor. Elçinin karısının Uzak Doğulu olarak seçilmesi, alt metinde yine bir Vietnam günah çıkarması olarak okunabilir.
Humeyni rejimi sırasında, kadınların sokakta rahatça dolaşmaları bile zorlaşmışken direnişçilerin arasında çarşaflı kadınları görmek ne kadar gerçekle örtüşüyor? Son anda açılan telefonlar, son anda onaylanan uçak biletleri iyi kurgu olarak nitelendirilebilir mi? Tartışılır.
Ben Affleck’e gelince uzatıp koyulttuğu, aralara aklar düşürdüğü saçları ve kırıştırdığı alnıyla eski yakışıklı hallerinden uzak, görevine bağlı bir CIA çalışanını ortalama bir oyunculukla canlandırıyor. Rehineleri canlandıran oyuncuların yüzünde ise ölümle burun buruna olduklarını hissettiren emareler pek fazla görünmüyor.
Filmin son sahnelerinden birinde “Sen harika bir Amerikalısın” sözü, önünde Amerikan bayrağı sallanan aile yuvasıyla tamamlanıyor. Görevini başarıyla tamamlayıp evine dönen güçlü eş, artık iyi bir eştir vurgusuyla Amerikan gücüne hayranlık aile kavramı üzerinden veriliyor.
Sonuç olarak filmde rehineleri kurtarmak için CIA’ye Hollywood destek veriyor, gerçekte ise “Argo” fazlasıyla hükümet yanlısı kokuyor. Önümüzdeki yıllar Oscar’a siyasetin bulaşması ne yazık ki devam edecek gibi görünüyor. Ayrıca önümüzdeki on yıl içinde Ben Affleck senatoda kendine bir koltuk bulursa hiç de şaşırtıcı olmaz, bunu da buraya yazdım.
“Argo” en iyi kurgu, en iyi uyarlama senaryo ve en iyi yapım dahil üç Oscar’la geceden ayrıldı. Peki “Argo” gerçekten Oscar’lık bir film miydi? Ardından bu tartışmayı getirdi. 1979’da İran’daki Amerikan Elçiliği’ne yapılan saldırıdan yola çıkan, sonrasında da İran’dan çıkarılmaya çalışılan altı Amerikalı diplomatın kaçırılma öyküsünü anlatan Argo’nun tarihsel bir gerçekliği var. Argo, bu tarihi gerçeği Amerikan sinemasının tüm olanaklarını kullanarak kendine yontuyor. Film tam anlamıyla “Amerika sütten çıkmış ak kaşıktır, mükemmeldir; ama o Doğu, o Orta Doğu yok mu? Onlardan her şey beklenir.” bakış açısıyla çekilmiş.
Filmde olağanüstü CIA her zamanki gibi yine kusursuz gösteriliyor. Zeki,çevik,ahlâklı ve başarılı. Vatandaşlarını o kadar umursuyor ki bunun için sahte bir senaryo hazırlatıp Hollywood’un da desteğini alarak kalkıp film çekme bahanesiyle İran’a adamını gönderiyor. Tabii ki yine bir kahramanımız var, ceketiyle uyuyacak kadar işine odaklı bir kahraman. Tony Mendez, görevi pahasına cehennemin içine gitmeye razı oluyor ve tabii ki yine bu kahramanımızın bir aile figürü var. Her ne kadar iyi bir baba olmayı becerememiş olsa da oğluyla aynı televizyon kanalını izlemek isteyecek kadar duyarlı bir baba. Bunlar hiç de orijinal olmayan Hollywood filmi klişeleri.
Filmin ilk yarım saati çok ağır bir tempoyla ilerliyor, izleyici tam pes edecekken kurgu biraz ilginç bir hâl alıyor. Sonlara doğru ise rehinelerin kurtarılma sahneleri doğal olarak tempoyu artırıyor. Bunun dışında filmin, sanatsal açıdan olağanüstü bir yapım ya da iyi bir kurgu sahibi olduğunu söylemek zor. Senaryosu ise zaten olabildiğine milliyetçi. İran halkına insani özellik yüklenmemiş, çoğu yerde kitle formu içinde değerlendirilmiş. Sadece Kanada elçisinin evinde çalışan fon karakter Sahar iyi çiziliyor, zaten o da ülkesini terk edip Irak’a sığınıyor. Elçinin karısının Uzak Doğulu olarak seçilmesi, alt metinde yine bir Vietnam günah çıkarması olarak okunabilir.
Humeyni rejimi sırasında, kadınların sokakta rahatça dolaşmaları bile zorlaşmışken direnişçilerin arasında çarşaflı kadınları görmek ne kadar gerçekle örtüşüyor? Son anda açılan telefonlar, son anda onaylanan uçak biletleri iyi kurgu olarak nitelendirilebilir mi? Tartışılır.
Ben Affleck’e gelince uzatıp koyulttuğu, aralara aklar düşürdüğü saçları ve kırıştırdığı alnıyla eski yakışıklı hallerinden uzak, görevine bağlı bir CIA çalışanını ortalama bir oyunculukla canlandırıyor. Rehineleri canlandıran oyuncuların yüzünde ise ölümle burun buruna olduklarını hissettiren emareler pek fazla görünmüyor.
Filmin son sahnelerinden birinde “Sen harika bir Amerikalısın” sözü, önünde Amerikan bayrağı sallanan aile yuvasıyla tamamlanıyor. Görevini başarıyla tamamlayıp evine dönen güçlü eş, artık iyi bir eştir vurgusuyla Amerikan gücüne hayranlık aile kavramı üzerinden veriliyor.
Sonuç olarak filmde rehineleri kurtarmak için CIA’ye Hollywood destek veriyor, gerçekte ise “Argo” fazlasıyla hükümet yanlısı kokuyor. Önümüzdeki yıllar Oscar’a siyasetin bulaşması ne yazık ki devam edecek gibi görünüyor. Ayrıca önümüzdeki on yıl içinde Ben Affleck senatoda kendine bir koltuk bulursa hiç de şaşırtıcı olmaz, bunu da buraya yazdım.