Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Egemen Limoncuoğlu | Çok kral 'psychedelic' nağmeler

Çok kral 'psychedelic' nağmeler

08 Ağustos 2017 - 04:08
Avustralyalı yedi müzisyen, bir dolu albüm, birlikten yaratıcılık doğar timsali bir müzikal serüven. King Gizzard and the Lizard Wizard son yılların en heyecan verici gruplarından biri
bir varmış bir yokmuş, 
mevsimlerin ters, saat farkının çok olduğu
uzak, epeyce uzak bir diyarda,
kangurular cep taşımacılığı yapar iken, 
koala ahalisi ağaç gövdelerinde tembellik eder iken,
yedi gençten müzisyen... 
 
O yedi gençten müzisyen, kendi başlarına, öncelikle de kendilerini mutlu edecek bir müziğin peşine düştüğünde, 2010’lu yılların başıydı. Melbourne ve çevresinin müzik ortamlarına hızla girdiler. Grup biyografilerinde her daim geçen, bir cins ‘pişmek için ideal sıcaklık’ olarak görülebilecek ebeveyn evinin garajına kapanıp enstrümanlarıyla dar alanda kısa, gürültülü ama ufku açık paslaşmalara girme safhasının isim babalığı yaptığı garage rock ilk rotaları oldu. Hoyratça çalınmış gibi tınlayan ama aslında üzerine düşünülmüş şarkılardan oluşan bir kısa albüm geldi 2011’de. Hemen akabinde ilk King Gizzard and the Lizard Wizard albümü “12 Bar Bruise”. Blues el kitabında geçen ‘12 bar blues’un Kral Gizzardçası.
 
Delişmen rock'tan Western'e
 
Avustralya bize rock’n’roll aleminin en has grubu AC/DC’yi, pop aleminin en içi dolu turşucuk yıldızı Kylie Minogue’u, yürek teli titretmekle cinayet baladları arasının şairane zikzaklarının piri Nick Cave’i verdi. Son düzlüğüne girdiğimiz 2010’lu yıllarda da boş durmadı Avustralya: Tame Impala ve yakın akrabası Pond’u, Empire of the Sun’ı, hatta pop gençler 5 Seconds of Summer’ı ihraç etti dünyamıza. Ve tabii, bu satırların konusu yedi ‘psychedelic’ler King Gizzard and the Lizard Wizard’ı.
 
“12 Bar Bruise”a geri dönerek devam edelim. Gürültülü gitarlara, delişmen şarkılara gömülü küçük hazineler ile ilk albümlerini çıkaran Stu Mackenzie, Ambrose Kenny Smith, Joey Walker, Cook Craig, Lucas Skinner, Eric Moore ve Michael Cavanagh’da başka marifetler de vardı. Bir kere standart rock grubunun gitar  bas  davul düzenini, iki davul, üç gitar ve joker gibi davranan bir yedinci üye, ki o üyenin birincil görevi armonika çalmak, ile zenginleştirmişlerdi. Üretkenlik bir diğer marifetleri, aynı zamanda belki zaaflarıydı. Zira ilk albümün hemen altı ay sonrasında ikinci bir albümleri çoktan piyasaya çıkmıştı. Zıpkın gibi çalmaktan sinematik bir evrene geçişleri de bu altı ayda oluvermişti. “Eyes Like the Sky”, bir western filmin ses kaydı gibiydi adeta. Bir anlatıcı hikayeyi bizlere aktarırken, grup da Ennio Morricone’yi aratmayacak atmosferik notaları, ekolu gitar arpejlerine, feedback oyunlarına katıp gözle görülür tek yeşil şeyin birkaç kaktüs olduğu topraklarda at sürdüğümüz bir hikayeye bırakıyordu dinleyeni.
 
 
Üretiyorlar durduramıyoruz
 
Henüz daha ne olup bittiğini sınırlı çevreler anlayabilmişken, henüz bu taraflara sesleri tam ulaşmamışken, 2013’te ikinci albümlerinin yine altı ay sonrasında üçüncü albüm de teşrif etti:“Float Along  Fill Your Lungs”. Ve bir kez daha yön değiştirdiler. Garage rock’tan western alemine dalmışlardı, oradan kafalarını kaldırıp, bu kez epey yükseklere, ayaklarını yerden kesecek irtifalara meylettiler. Saykedelik, saykodelik, psikedelik... Bir türlü Türkçe tam ne diyeceğimize karar vermediğimiz psychedelic tınılar denizine attılar kendilerini. Bir sene içinde üç albüm, üçü de birbirinden farklı üç hal. Aslına bakarsanız tam da öykündükleri, örnek aldıkları dönemlere, yani rock dediğimiz müziğin her gün yeni bir keşif yaptığı yıllara, '60’lara uygun bir haldi bu. Albüm formatının henüz yeni yeni oturduğu, ve kısa aralıklarla albümlerin piyasaya çıktığı zamanlara. Peki ‘Kral’ Gizzard bu kadarla kalacak mıydı?
 
Hayır tabii ki. 2014’te de iki albüm yaptılar. Önce “Oddments”, yol sonuna doğru da “I’m in Your Mind Fuzz” çıktı. Peki bu iki albüm ve artık iyiden iyiye dünya çapında gördükleri alaka onların üretkenlik zaaflarını sekteye uğrattı mı dersiniz? Tahmin edeceğiniz üzere hayır, uğratmadı. 2015’te de iki albüm yayımlandı King Gizzard ve Lizard Wizard saflarından. Üstelik bu kez önce dört şarkıdan oluşan, dördünün de 10 dakika 10 saniye sürdüğü “Quarters!” ve akustik enstrümanlarla ters köşe yaptıkları “Paper Mâché Dream Balloon” idi bu albümler. İnanması güç gelecek ama 2016’yı tek bir stüdyo albümüyle geçirdiler. Fakat sonra işin rengi belli oldu, 2017’de beş yeni albüm çıkartmaya hazırlanıyorlardı.
 
 
Anadolustralya rock
 
Sürekli albümlerinden bahsederek konserlerinin fos çıktığı izlenimini veriyor olmayalım, o konuda da izlenmesi elzem ekiplerden bu yedi ‘deli’. Ama bu cins bir albüm kaydetme temposu onları belki de en farklı kılan özellikleri içinde yaşadığımız yıllarda. Günleri, haftaları sadece onların albümlerini dinleyerek, ne anlattıklarını (ki o konuda da renkli bir dünyaları var, sıkı hayalperestler, Stu Mackenzie sağ olsun hikayeler ve konu başlıkları değişip duruyor) çözmeye çalışarak geçirmek mümkün. Bir kere ucundan dahil olunca takip etmesi çok keyifli bir hadiseye dönüşüyorlar.
Bu senenin başında “Flying Microtonal Banana” albümleri çıktı. Bizim için, bu toprakların sesleriyle büyüyen bizler için ayrı bir tarafı vardı bu albümün. Zurna, evet bildiğimiz zurna, işitiliyordu albümde. Hoş, bu durum grubu takip edenler için sürpriz değildi. Zaten halihazırda ay-yıldızlı tişörtle görülmüşlükleri, çok sayıda zamane açık fikirli grubu gibi Selda Bağcan’ı, Barış Manço’yu, Erkin Koray’ı ilgiyle dinlemişlikleri vardı. Gittikleri güzergâhta zaten (yine) halihazırda aşina olduğumuz melodileri müziklerine katmışlıkları da. Ama bu kez hakikaten, neredeyse bir Anadolu pop/rock albümü kaydetmişleri gibi hissedilebilecek bir kıvamdaydı şarkıları. İşte tam da bu yüzden, hazır bu sene çıkartacakları beş albümden ikincisi “Murder of the Universe” de taze çıkmışken onları sayfalarımıza konuk ettik. Kanguru (ve koala) diyarının en ‘kral’ çocukları, kertenkele büyücüleri yaratıcılıkla imtihanlarını sürekli en iyi notlarla geçerken ıskalamak istemeyeceğinizi düşündük.