Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Egemen Limoncuoğlu | Adeta bir manifesto
31 Ağustos 2018 - 10:08
Ödüllü İngiliz müzisyen Anna Calvi’nin, beş yıl aradan sonra çıkardığı stüdyo albümü “Hunter”, kadın olmak, cinsiyet algısı ve yaşama dair çokça diyeceği olmasıyla adeta kişisel bir manifesto.

Kadın müzisyenleri bir nevi biblo gibi algılamaya meyilliyiz. Onlara biçilen, toplumsal anlamda kimliklerine biçilen rolü oynamaları, bu rol çerçevesinde müzik yapmaları, bu rolün sınırlarını pek az aşmaya yeltenmeleri üzerine kurulu, istemesek bile yaşadığımız dünya, toplum vesaire sayesinde kafamızda oturmuş yazılı ve yazılı olmayan kurallar var. O kuralların dışına çıkmak için bizzat kendimizi eğitmemiz gerekiyor. Öğrenmek, düşünmek, anlamak. Yoksa 50’li yıllarda Amerikan reklam ajanslarının eve yeni bir fırın alınınca dünyanın en mutlu insanı olan kadınlarına döndürüyoruz bu müzisyenleri. Zihnimize yerleşik o algıyı kırmaya yardımcı çok sayıda kadın müzisyen var neyse ki. Onlara biçilen kadın şarkıcı rolü asla kabul etmeyip, kimliklerini tek bir tanıma hapsettirmeyen müzisyenler. Kendileriyle birlikte dinleyecilerini de ileriye taşıyan sanatçılar. Müziği sadece bir neşe kaynağı, eğlence vasıtası olarak görmediğinizde, müziğin size bu dünyaya, hayata dair her şeyi öğretebilecek bir can yoldaşı olduğunu da fark ettiğinizde hayat daha güzel. Ve bir diyeceği olan kadın müzisyenler bu yolda en büyük yardımcılarımızdan.

 

Gelecek ay 38 yaşına basacak İngiliz müzisyen Anna Calvi de işte bu yardımı esirgemeyenlerden. Kendi zihinsel yolculuğunu, hayatını, merakını, sorgu sualini dinleycisine de aktaran, dinleyicisiyle paylaşan sanatçılardan. Bu ortaklık kuruşla dinlyecisini de kafa yormaya teşvik eden isimlerden. Bu satırlar yazılırken memleketimizin bir erkek şarkıcısını, onun eski eşki ve bir kadın şarkıcıyı içeren haberleştiriliş şekliyle suç olmayanın suç, suç olanın hak olarak gösterildiği bir ‘skandal’ gündemdeydi. Siz bu satırları okurken belki unutulacak bu konu. Belki başka gelişmelerle hâlâ konuşuluyor olacak. O kısmı kestirmek güç. Çağın sosyal medya bazlı gündem fetişiyle ışık hızında unutulacağını tahmin etmek abartı olmaz herhalde, açtığı yaralar baki kalsa da. Fakat zamanlama itibarıyla Anna Calvi’nin sanki bu olan biteni takip etmişçesine yaptığı şarkılardan oluşan albümü “Hunter”, bu ay sonunda çıktığında. Kulak verenler belki bir tutam daha düşünür mevzu üzerine. Belki de düşünmez. Kim bilir...

 

Küçük bir keman, Elektrikli bir gitar

 

 

Anna Margaret Michelle Calvi adıyla doğuyor Bayan Calvi. 24 Eylül’ünde 1980’in. İkisi de psikoterapist olan İtalyan bir baba ve İngiliz bir annenin çocuğu olarak dünyaya adım adıyor. Lakin ilk adımı biraz şanssız atıyor, doğuştan kalça çıkığı ile merhana diyor dünyaya, hayatının ilk üç yılını bu dertle cebelleşerek geçiriyor. Yaz aylarını İtalya’da, kışları İngiltere’de geçirdiği çocukluğu dedesinin piyano çalışına dikkat kesilerek, müziğe gönlünü kaptırıyor. 6 yaşında keman öğreniyor, ona hediye edilen, gördüğü en küçük kemanla. 8 yaşında elektrikli gitarın varlığını işin en iyisini keşfederek öğreniyor: Hendrix’i.

 

Yaşı ilerledikçe müzikle alakası da boy atıyor Calvi’nin, klasik bestecilere, hippie çağına, Ravi Shankar gibi ‘dünya müzisyenleri’ne merak sarıyor. İyi bir dinleyici olmak, zamanla şarkı formu, şarkıların düzenlemesi vb. konularda kendini eğitişine de ortam yaratıyor. Gitarla kurduğu bağ da, enstrümana hakimiyetine de yükseliyor o esnada. Üniversite çağında -ki müzik okuyor- gitar dersleri verecek seviyeye ulaşıyor.

 

Dikkat ettiyseniz bir kez bile şarkı söylemeye ya da sesine dair bir cümle yok bu safhaya kadar. Nedenine gelince, Calvi hakikaten şarkı söylemiyor uzunca bir süre, 30’larına yaklaşana dek. Tuhaf geliyor kulağa, ama ‘duşta bile şarkı söylemezdim’ diyor gençliğinden bahsederken. Ta ki sesiyle barışana dek böyle devam ediyor. Barışması da yine kendi kendine, dört duvar arasında, kendini söyleyebildiğine ikna edişiyle oluyor. Bazı gruplara girip çıkıyor, fakat esas müzisyen Anna Calvi’ye doğru adımını bugün hâlâ bünyesinde bulunduğu plak şirketi Domino ile anlaşarak atıyor. O Domino Records ki Arctic Monkeys’ten Franz Ferdinand’a, Tricky’den Pavement gibi indie kahramanlarına çok sayıda ilham verici ve popüler ismin albümlerini basan şirket olarak hatırlı bir yere sahip müzik camiasında. Youtube’a yüklenen cover şarkılar, müziğin çok düşünen bilirkişisi Brian Eno’dan gelen övgüler, Nick Cave’in Grinderman’i öncesi sahneye çıkışlar derken Calvi hızla  bol takdir gören yeni isim mertebesine yükseliyor.

 

İlk albümü (kendi adını taşıma düsturuna uygun olarak albümün adı “Anna Calvi”) 2011’de piyasaya çıktığında, onu Patti Smith, Siouxsie Sioux, PJ Harvey ikonikliğinde bir karakter olarak müzik dünyasına o günlerde teşrif eden en havalı kadın müzisyenlerden biri olarak görenleri sayısı hiç de az olmuyor. Gitara hakimiyetiyle virtüöz, sesini tutkuyla kullanışıyla yetenek timsali görülüyor. Albüm iyi satıyor, çok iyi eleştiriler alıyor. İkinci albümü “One Breath” de farksız bir muamele görüyor. Britanya topraklarının prestij timsali ödülü Mercury’ye adaylıkları yetmiyor, ödül jürisinde de kendisine yer veriliyor.

 

Hassas ve güçlü, avcı ve av

 

Bu ay sonunda piyasaya çıkacak “Hunter”, üçüncü stüdyo albümü olacak Anna Calvi’nin. Biraz ortalıktan kaybolması, onu hızla değişen dinleme alışkanlıkları içinde arka sıralara attı aradan geçen beş yıl içinde. O her ne kadar nefis bir “Lady Grinning Soul” cover’ı da ihtiva eden bir EP ya da çeşitli müzikal konukluklarla ortalıktan tamamen kaybolmamış olsa da. “Hunter”ı Nick Cave’in albümlerini kaydeden adam olarak tanımlayabileceğimiz Nick Launay’la birlikte yapmış Calvi. Launay, 80’lerin hemen başındaki post-punk döneminin de kayda alınışında önemli yere sahip bir prodüktör. Geoff Barrow ve Beth Gibbons’la birlikte Portishead’in çekirdeğini oluşturan Adrian Utley ile Nick Cave’in Bad Seeds’inin bas gitar müdürü Martyn P. Casey albümde çalan iki dikkat çekici isim.

 

Fakat albümün esas ‘manifesto’ misali tarafı Anna Calvi’nin “Hunter”ın çıkışını duyururken yazdığı satırlar. “Avlanıyorum” diyerek başladığı, “deneyimler istiyorum, cinsel özgürlük istiyorum, mahremiyet istiyorum, güçlü hissetmek istiyorum, ve korunduğumu hissetmek istiyorum” diye devam ettiği bir metin bu. Cinsiyet tanımlarının ötesine geçip, erkek ya da kadın olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalmamaktan bahsettiği, cinsiyetin bir spektrum olduğunu, bu spektrumda illa en maskülen uçta, ya da en feminen uçta olmaya zorlanmak yerine, kendi arzu ettiği yerde pozisyon almaktan bahsettiği. Toplumda bir kadından beklenenlerin ötesine geçebilmeyi, kadın ve erkek kelimeleri tekrar ve tekrar zikredip en sonunda limitlerinin nereye kadar olduğunu bulmaktan, insan olma deneyiminin uçsuz bucaksızlığını bulmaktan bahsediyor. Sadece erkeğin hikayesinde yer alan bir kadın kahramana değil, kendi hikayesinin kahramanı olan bir kadın olmayı istiyor. Albümünü de bu ‘veriler’ ışığında dinlemek, çözümlemek gerekiyor. Zira diyor ki Calvi, “bu albümün niyeti ilkel ve güzel olmak, hassas ve güçlü olmak, avcı ve av olmak.”

Metnin tamamına Calvi’nin resmi internet sitesinden, Instagram sayfasından ulaşmak mümkün. Biz de bu sayfanın noktasını o metinden bir bölümle koyalım, “Hunter”ın çıkış tarihini beklemeye öyle devam edelim. 

“Dünyayı bana ait görüyor, onun pasif bir ürünü olmak yerine ondan bir şey talep ediyorum. Bazen her şey açık ve net görünüyor, bazen kendimi kaybolmuş hissediyorum. Güçlü hissediyorum, bir yandan da zayıf; vücudum ve sanatımı bir zırh gibi kuşanıyorum, ama biliyorum ki kendime karşı dürüst olmak, zarar görmeye açık olmak da demek.”

Etiketler: Anna Calvi  Hunter