Milliyet Sanat »Yazarlar » Ebru Demetgül | Çirkinliğin güzel manzaraları
Çirkinliğin güzel manzaraları
07 Ocak 2013 - 10:01 | Çinli sanatçı Yao Lu, atık yığınları üzerine örtülmüş yeşil ağları fotoğraflayarak, bilgisayarında manzara kompozisyonu haline getiriyor.Yao Lu’nun en çok kullandığı malzemelerden biri olan yeşil toz geçirmez naylon kumaşlar, çirkinliği örtmeye ve malzeme hırsızlığına engel olmaya çalışırken aslında korkutucu bir şekilde modern Çin’in sembolü haline geliyor
Geleneksel Çin Görsel Sanatı’nın en yüksek noktası olarak bilinen peyzaj resimleri, aynı zamanda bilinen en eski süregen sanat geleneği olarak kabul ediliyor. Sisle örtülmüş dağlar, kıvrılan akarsular, küçük ağaçlar ve evler Çin estetiğinin en bilinen unsurları. Yeşil, kırmızı ve bejin baskın olduğu bu estetiğin fırçalar ve boyalar yerine; çer çöp, inşaat atıkları, yeşil brandalar ve betonla yapıldığını düşünün. Yao Lu, bugünün kirini ve atığını geçmişin güzelliğine dönüştürürken, kültürüne sahip çıkmanın ve değişimi vurgulamanın derdinde.
Yao Lu, 1967 Pekin doğumlu. İlk olarak Pekin’de 798 Photo Gallery’de sergilemiş işlerini. Bugün Çinli sanatçılar arasında yükselişte, Çin sanatını dünyaya tanıtan isimlerden biri ve aynı zamanda Central Academy of Fine Arts fotoğraf bölümünde eğitmenlik yapıyor. Kendisi 2008 BMW Paris Photo Çağdaş Fotoğraf Ödülü’nün de sahibi. Bu fotoğraflar ilk bakışta niyetlerini belli etmiyorlar, biraz yakından bakınca yeşilliklerin aslında naylon brandalar olduğu, balıkların yüzmesi gereken bir akarsu üzerinde inşaat işçilerinin ve çöpçülerin dolandığı görülebiliyor. Bu ironik gibi gözüken durum, Çin’de ciddi ciddi yaşanıyor aslında. Son anda gelişmeye başlamış ve birilerine göre “gerilerde kalmış” ülkelerin bir gazla modernleşme istekleri haldır huldur yapılan inşaatlarla ve dengesiz bir şekilde kesip biçilen yeşil alanlarla kendini gösteriyor. Çoğunlukla da bu inşaatlar bitmek bilmiyor, yıllarca sürüyorlar. Yao Lu’nun yaptığı şey oturduğu yerden kalkıp molozları, atık yığınlarını ve üzerlerine örtülmüş yeşil ağları hatta inşaat işçilerini de fotoğraflayarak, bunları bilgisayarda manzara kompozisyonu haline getirmek. “Keşke aklıma gelseydi” diyebileceğimiz türden bir fikri uygulayan Lu, bir şekilde bu zekasıyla mesaj kaygılı görünmüyor ve naifliğini koruyor.
Yao’nun şu sözleri birçok şeyi özetleyici: “Çin’in tarihine geçmiş yüzyıllar üzerinden bakarsak, kültürü ve siyaseti 3-4 kez değiştirilmiş bir toplum görürüz. Bu değişimlerin çoğu tüm Çin halkı için oldukça kafa karıştırıcı ve travmatik olmuştur. Köklü ve gururlu bir geçmişin bağlantıları sarsılmış ve bölünmüş durumda. Bugün, yaratıcılık ve zeka konusunda oldukça aktif olan Çinliler, kültür ve tarihlerinin bugünleriyle olan ilişkisini sorgular haldeler.” Lu, bu fotoğraflarda Çin’in kültürel mirasına ait iki önemli noktayı vurguluyor; birincisi binlerce yıl öncesinden bugüne kadar gelebilmiş klasik edebiyat ve resim, ikincisi ise 20. yüzyılın mirası Komunizm. Bu fotoğrafların her biri klasik bir görüntüden referans alarak modern gerçekleri üzerine transpoze ediyor. Aynı zamanda geleceğe dair sezgiler de taşıyorlar. Gözümüzün aradığı manzaraların inşaat alanlarına dönüşeceği bir geleceğin haberini veriyorlar neredeyse.
Son zamanlarda Çin modern sanatının öncüleri, özellikle Çin sinemasının ve diğer medyaların doğa ve ekolojik denge üzerine yoğunlaştığını, bunun ileride Çin’in yurtdışına taşıyabileceği bir değer olduğunu düşünüyorlar. “Çin eco-sineması” olarak adlandırdıkları bu yeni tür ilerleyen yıllarda ekolojik bilinci sahiplenmelerinin bir temsili olabilir. “Eco-sinema” ve “Eco-sanat” kavramlarını geleceğin trendi olarak belirlemiş durumdalar hatta. Çin’in içinde bulunduğu “modernleşme” çağı, kendi sosyal realitelerini sunma konusunda kültürü yeniliklere itiyor aslında. Çevresine ve doğasına gittikçe yabancılaşan insanın “ben”liği ve “diğer”leri arasındaki mesafe artıyor. Geleneksel Çin peyzaj estetiğinin doğa ve insan bütünlüğü anlayışı, alışık olduğumuz haliyle bugünün sanatçılarına ve sinemacılarına bir şey ifade etmiyor, Çin’de yaşanılan büyük değişimi takip edemiyor.
Yao Lu’nun en çok kullandığı malzemelerden biri olan yeşil toz geçirmez naylon kumaşlar, çirkinliği örtmeye ve malzeme hırsızlığına engel olmaya çalışırken aslında korkutucu bir şekilde modern Çin’in sembolü haline geliyor. Gelişmekte olan ülke stresinin hala en büyük gündem olduğu Çin’de bu yeşil kumaşlar “inşaat halinde” anlamına geliyor. Eğer bir şehrin hiç naylon yeşili tepeleri yoksa, gözümüze yabancı, tuhaf ve yapay gelebiliyor. Çünkü bu tepelere sahip olmayan bir şehir gelişmiyor, kapital güçler tarafından sevilmiyor ve terk edilmiş durumda oluyor. Dolayısıyla böyle bir şehir için bilinen anlamda bir gelecek yok. Bu yeşillikler bir şehrin kaderi demek oluyor, bu kader zamanla bir sembole dönüşüyor. Binalar yükseliyor, binalar yıkılıyor, betonlar yer değiştiriyor, yıllarca yerinde duracak olan bir şehir görüntüsüne sahip olmak imkansızlaşıyor. Lu, bu çirkinlikten bir güzellik yaratmayı başarabilmiş. Fotoğraflarının aldatmacalı kurgusu, bir gerçeği bu tip bir ilüzyonla gizlerken aslında çok daha güçlü bir gerçeği etkili hale getiriyor.
Geleneksel Çin Görsel Sanatı’nın en yüksek noktası olarak bilinen peyzaj resimleri, aynı zamanda bilinen en eski süregen sanat geleneği olarak kabul ediliyor. Sisle örtülmüş dağlar, kıvrılan akarsular, küçük ağaçlar ve evler Çin estetiğinin en bilinen unsurları. Yeşil, kırmızı ve bejin baskın olduğu bu estetiğin fırçalar ve boyalar yerine; çer çöp, inşaat atıkları, yeşil brandalar ve betonla yapıldığını düşünün. Yao Lu, bugünün kirini ve atığını geçmişin güzelliğine dönüştürürken, kültürüne sahip çıkmanın ve değişimi vurgulamanın derdinde.
Yao Lu, 1967 Pekin doğumlu. İlk olarak Pekin’de 798 Photo Gallery’de sergilemiş işlerini. Bugün Çinli sanatçılar arasında yükselişte, Çin sanatını dünyaya tanıtan isimlerden biri ve aynı zamanda Central Academy of Fine Arts fotoğraf bölümünde eğitmenlik yapıyor. Kendisi 2008 BMW Paris Photo Çağdaş Fotoğraf Ödülü’nün de sahibi. Bu fotoğraflar ilk bakışta niyetlerini belli etmiyorlar, biraz yakından bakınca yeşilliklerin aslında naylon brandalar olduğu, balıkların yüzmesi gereken bir akarsu üzerinde inşaat işçilerinin ve çöpçülerin dolandığı görülebiliyor. Bu ironik gibi gözüken durum, Çin’de ciddi ciddi yaşanıyor aslında. Son anda gelişmeye başlamış ve birilerine göre “gerilerde kalmış” ülkelerin bir gazla modernleşme istekleri haldır huldur yapılan inşaatlarla ve dengesiz bir şekilde kesip biçilen yeşil alanlarla kendini gösteriyor. Çoğunlukla da bu inşaatlar bitmek bilmiyor, yıllarca sürüyorlar. Yao Lu’nun yaptığı şey oturduğu yerden kalkıp molozları, atık yığınlarını ve üzerlerine örtülmüş yeşil ağları hatta inşaat işçilerini de fotoğraflayarak, bunları bilgisayarda manzara kompozisyonu haline getirmek. “Keşke aklıma gelseydi” diyebileceğimiz türden bir fikri uygulayan Lu, bir şekilde bu zekasıyla mesaj kaygılı görünmüyor ve naifliğini koruyor.
Lu'nun fotoğraflarında iki önemli vurgu var: binlerce yıllık klasik Çin edebiyatı ve resmi ile 20. yüzyılın mirası Komünizm.
Yao’nun şu sözleri birçok şeyi özetleyici: “Çin’in tarihine geçmiş yüzyıllar üzerinden bakarsak, kültürü ve siyaseti 3-4 kez değiştirilmiş bir toplum görürüz. Bu değişimlerin çoğu tüm Çin halkı için oldukça kafa karıştırıcı ve travmatik olmuştur. Köklü ve gururlu bir geçmişin bağlantıları sarsılmış ve bölünmüş durumda. Bugün, yaratıcılık ve zeka konusunda oldukça aktif olan Çinliler, kültür ve tarihlerinin bugünleriyle olan ilişkisini sorgular haldeler.” Lu, bu fotoğraflarda Çin’in kültürel mirasına ait iki önemli noktayı vurguluyor; birincisi binlerce yıl öncesinden bugüne kadar gelebilmiş klasik edebiyat ve resim, ikincisi ise 20. yüzyılın mirası Komunizm. Bu fotoğrafların her biri klasik bir görüntüden referans alarak modern gerçekleri üzerine transpoze ediyor. Aynı zamanda geleceğe dair sezgiler de taşıyorlar. Gözümüzün aradığı manzaraların inşaat alanlarına dönüşeceği bir geleceğin haberini veriyorlar neredeyse.
Son zamanlarda Çin modern sanatının öncüleri, özellikle Çin sinemasının ve diğer medyaların doğa ve ekolojik denge üzerine yoğunlaştığını, bunun ileride Çin’in yurtdışına taşıyabileceği bir değer olduğunu düşünüyorlar. “Çin eco-sineması” olarak adlandırdıkları bu yeni tür ilerleyen yıllarda ekolojik bilinci sahiplenmelerinin bir temsili olabilir. “Eco-sinema” ve “Eco-sanat” kavramlarını geleceğin trendi olarak belirlemiş durumdalar hatta. Çin’in içinde bulunduğu “modernleşme” çağı, kendi sosyal realitelerini sunma konusunda kültürü yeniliklere itiyor aslında. Çevresine ve doğasına gittikçe yabancılaşan insanın “ben”liği ve “diğer”leri arasındaki mesafe artıyor. Geleneksel Çin peyzaj estetiğinin doğa ve insan bütünlüğü anlayışı, alışık olduğumuz haliyle bugünün sanatçılarına ve sinemacılarına bir şey ifade etmiyor, Çin’de yaşanılan büyük değişimi takip edemiyor.
Yao Lu’nun en çok kullandığı malzemelerden biri olan yeşil toz geçirmez naylon kumaşlar, çirkinliği örtmeye ve malzeme hırsızlığına engel olmaya çalışırken aslında korkutucu bir şekilde modern Çin’in sembolü haline geliyor. Gelişmekte olan ülke stresinin hala en büyük gündem olduğu Çin’de bu yeşil kumaşlar “inşaat halinde” anlamına geliyor. Eğer bir şehrin hiç naylon yeşili tepeleri yoksa, gözümüze yabancı, tuhaf ve yapay gelebiliyor. Çünkü bu tepelere sahip olmayan bir şehir gelişmiyor, kapital güçler tarafından sevilmiyor ve terk edilmiş durumda oluyor. Dolayısıyla böyle bir şehir için bilinen anlamda bir gelecek yok. Bu yeşillikler bir şehrin kaderi demek oluyor, bu kader zamanla bir sembole dönüşüyor. Binalar yükseliyor, binalar yıkılıyor, betonlar yer değiştiriyor, yıllarca yerinde duracak olan bir şehir görüntüsüne sahip olmak imkansızlaşıyor. Lu, bu çirkinlikten bir güzellik yaratmayı başarabilmiş. Fotoğraflarının aldatmacalı kurgusu, bir gerçeği bu tip bir ilüzyonla gizlerken aslında çok daha güçlü bir gerçeği etkili hale getiriyor.