Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Vicdan ile iştahın çarpışması

Vicdan ile iştahın çarpışması

07 Haziran 2017 - 05:06 | Mert Denizmen, Adnan Devran ve Melis Öz, Güray Dinçol'un yönettiği Halil Babür oyunu 'Kasap'ta.
İkinci Kat’ta sahnelenen 'Kasap', hayvan kalmadığı için insan etinin yenmesinin oylandığı bir ülke üzerinden insanın etik sınırlarını sorgulayan bir oyun
KASAP / İKİNCİKAT - Proje tasarım: Sami Berat Marçalı, Yazan: Halil Babür, Yöneten: Güray Dinçol, Yardımcı yönetmen: Semih Varol, Dekor ve ışık tasarımı: Eyüp Emre Uçaray, Güray Dinçol, Kostüm tasarımı: Meltem Tolan, Oynayanlar: Mert Denizmen, Evrim Doğan, Aziz Caner İnan, Adnan Devran, Melis Öz
 
Bir vejetaryeni et yemesi gerektiğine ikna etmeye çalışan birine rastlamışsınızdır muhtemelen. Nedense çok vardır çünkü. Belki içten içe kırlarda hoplayıp zıplayan kuzulara bakarken vicdan azabı duyduğundan bu yükü herkesle paylaşmak istemektir nedeni, bilemiyorum. Ama bin türlü ‘ikna edici’ argüman öne sürer, doğanın dengesinden girer, demir eksikliğinden çıkar, en sonunda “Bitkilerin de canı yok mu?”ya bağlarlar.
 
Siz de bu baskıdan bunalmış bir vejetaryenseniz, İkincikat’ın 'Kasap' oyunu en çok sizin için. Diğerleri sıkı bir vicdan muhasebesine hazır olsun.
 
Geçen sezondan beri devam eden 'Kasap', Sami Berat Marçalı’nın İkincikat’tan ayrılmadan önce hayata geçirdiği 'Savaş ve Barış Oyunları'nın bir ürünü. Teması, yazarı, yönetmeni ve oyuncu kadrosu kurayla belirlenen 'Kasap'ın başlığı 'Sınır'. Yani yazar Halil Babür, bu sözcükten yola çıkarak, vicdanın ve insanoğlunun etik anlayışının sınırlarını zorlayacak bir oyun yazmış. Hani “Çok vicdanlısın güzel kardeşim de, nereye kadar?” diye soruyor.
 
Olay, gökyüzü tavanının çökmesi sonucu insanların sokakta maskesiz nefes alamadığı, artık yaşama koşulları kalmadığı için bütün hayvanların yok olduğu uzak bir ülkede geçiyor. 
 
Adnan Devran ve Evrim Doğan, oyunun kurbanı ve vicdanı.
 
İnsanlar "doymuyorlar"
 
Hayvan olmayınca doğal olarak hayvansal hiçbir gıda da olmuyor ve insanlar “doymuyorlar”. Sebzeyle, tahılla, otla doymaya doymak mı denir efendim? Ülkenin felaket üstüne felaket yaşaması değil, artık hayvanların orada yaşayamaması değil, nefes alamamak da değil, etsizlik bozuyor milletin huzurunu.
 
Ve cin fikirli bakan Süha Korkut’un ürettiği dahiyane çözüm önerisiyle referanduma gidiliyor: Artık hayvan olmadığına ve insanın ete ihtiyacı olduğuna göre, neden kendi derdimize kendimiz çare olmayalım? Daha açık ifadeyle “Neden insan eti yenmesin?”
 
Daha referandumun sonucu beklenmeden bir kasap dükkanı kuruluyor, oraya müthiş gizlilikle çalışacak iki eleman alınıyor ve hazırlıklar başlıyor.
 
Altıdan Sonra Tiyatro’da sahnelenen 'He-go' oyunuyla ne kadar iyi bir yazar olduğunu bir kez daha gördüğümüz Halil Babür, çok ilginç bir fikirden yola çıkıp seyircinin zihninde ciddi sorulara yol açıyor. Bütün o “Yok artık, o kadar uzun boylu değil” dediklerinizin atılacak tek bir adıma baktığını görüyorsunuz. Bugüne kadar kendinizi nelere ikna ettiğinizi. 
 
Mert Denizmen rolünde etkileyici.
İyilerin rolü
 
Oyunun bütün kara mizahını yüklenen bakan rolünde Mert Denizmen çok etkileyici bir performans sergiliyor. İnsan etini tadıp köşesinde “durumu normalleştirecek” yazı yazması için davet edilen gurme yazarda Melis Öz ile başarılı bir komedi ikilisi oluşturuyorlar.
 
Kasap çalışanları Yura (Aziz Caner İnan) ve Karin (Evrim Doğan) ise zaman zaman vicdan muhasebesini tetikleyen karakterler. Özellikle Karin, oyunun  tek vicdan sahibi karakteri olarak sürekli ağlayarak, dünyada iyilerin rolünün ne olduğunu hatırlatıyor.
 
Bütün oyun boyunca yüzünde bir maskeyle oynayıp sadece gözlerindeki korku dolu bakışla seyirciyi kurbanlık “et”le empati kurmaya zorlayan Adnan Devran’a özellikle dikkat çekmek istiyorum.
 
Yönetmen Güray Dinçol, daha ilk anda insanın kanını donduran, distopik bir dünya kurmayı başarmış, ışık ve sahne tasarımı ile estetik bütünlük tamamlanıyor.
 
Tekrar başa dönersek, bakanın “Sarıkız’ın suçu ne? Onun da sevdiği yavruları vardı” acıklı tiradından “Ey dar gelirli vatandaşlarım, yeterince kötü yaşamadınız mı?” cesaretlendirici çağrısına kadar hiç de yadırgamayacağınız bir dolu parlak ikna yöntemi var.
 
'Kasap' 9 Haziran’da bir kez daha oynuyor. Alın o “et yemeden doyulmaz”cı arkadaşınızı, götürün. Bakalım vicdan ile iştahın çarpışmasından bu sefer kim galip çıkacak?