Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Ve Altın Portakal... Antalya seyircisine
Ve Altın Portakal... Antalya seyircisine
12 Ekim 2012 - 07:10Antalyalılar bu festivali çok sahipleniyorlar. Sıkı bir şekilde filmleri takip edip, söyleşileri kaçırmıyorlar. Antalya izleyicisi performansıyla büyük ödülü hak ediyor
Bir Altın Portakal’ın daha sonuna yaklaşıyoruz, ilk iki gün dışında hayli sakin, gürültüsüz patırtısız... Dün Atilla Dorsay’ın Sabah’tan Göksel Yapar’a detaylarıyla anlattığı gibi organizasyondaki hatırı sayılır ‘amatörlükler’ bir yana, halkla buluşmayı da hakkıyla yerine getiren bir festival oldu.
Beni sahiden Altın Portakal’da en çok bu etkiliyor. Antalyalılar bu festivali çok sahipleniyorlar. Kortejin yolunu gözleyip Yeşilçam yıldızlarına el sallamaktan söz etmiyorum. Sıkı bir şekilde filmleri takip edip, hayatı buna göre düzenleyip, gösterim sonrasındaki söyleşileri asla kaçırmayıp orada yönetmenle, oyuncularla kıran kırana tartışmak, kastettiğim. Ayrıca bu tip etkinliklerde alışık olduğumuz üzere sadece gençler değil yaşı hayli ileri izleyiciler de canla başla katılıyor gösterimlere, söyleşilere. Hani bu kültür-sanat işleri bir gençlik meşgalesidir ya ‘büyüklerin dünyasından’ bakınca... Boş vakti olanın işidir. Hayır, burada millet işini gücünü ona göre ayarlayıp koştura koştura geliyor. Ben iki hanımın konuşmasına kulak misafiri oldum mesela, belli ki biri her sene bu vakitte yakın bir şehirden kalkıp akrabalarının yanına geliyor, festivali takip etmek için. Gelecek senenin planları başlamıştı şimdiden. Bu, Altın Portakal’ın en büyük başarısı, bana göre. Ya da diyebiliriz ki Antalya izleyicisi performansıyla büyük ödülü hak ediyor.
Bunu, festivalin hataları, eksiklikleri görmezden gelelim, ‘olacak o kadar’ diyelim anlamında söylemiyorum. Aksine, yarından itibaren bunların üzerinde tek tek durulmalı ve seneye yarım asırı devirecek festival, artık hak ettiği gibi profesyonel bir organizasyon ekibine teslim edilmeli. Festival kataloğu kapanışa iki gün kala basılmamalı örneğin...
Festivalden birkaç not
-Hrant Dink cinayetinden yola çıkarak ‘derin devlet’ meselesine el atan 'Hile Yolu', Amerikan sineması trüklerine yaslanmakla suçlandı. Ben, bu tür filmlere de ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Böyle bir meseleye düzgün bir bakışla yaklaşan, ama ‘seyirlik’ de olan.
-İran sinemasının ‘babası’ Dariush Mehrjui, Akdeniz Üniversitesi’nde bir konferans verdi. Bu kadar büyük bir ismin ülkemizdeki varlığının daha çok ses getirmesi ne iyi olurdu... Ben kendisinin festival filmlerinin en sıkı takipçisi olduğunu tespit ettiğim yöntmen Yüksel Aksu'yla bir görüşmesine şahit oldum. İçimden bir ses bu görüşmeden bir işbirliği çıkabilir, seneye Mehrjui Türkiye’de bir film çekebilir diyor.. Şimdilik bu kadar söylemiş olalım.
-Bir festival izleyicisi teyze gördüğü filmlerin finalinden mutsuz: “Neticeyi bizlere bırakmak bu sene bir zarurete dönüşmüş herhalde.”
-Ve son olarak: Sinemamızda taşrada kasvetli yaşam kotası dolmuştur. Başka mecralara el atmanın zamanıdır bence. En azından bir süre için... Kentte de bir yaşam var, hikayeler var, kentli insanın da kendine göre dertleri var, öyle değil mi?
Bir Altın Portakal’ın daha sonuna yaklaşıyoruz, ilk iki gün dışında hayli sakin, gürültüsüz patırtısız... Dün Atilla Dorsay’ın Sabah’tan Göksel Yapar’a detaylarıyla anlattığı gibi organizasyondaki hatırı sayılır ‘amatörlükler’ bir yana, halkla buluşmayı da hakkıyla yerine getiren bir festival oldu.
Beni sahiden Altın Portakal’da en çok bu etkiliyor. Antalyalılar bu festivali çok sahipleniyorlar. Kortejin yolunu gözleyip Yeşilçam yıldızlarına el sallamaktan söz etmiyorum. Sıkı bir şekilde filmleri takip edip, hayatı buna göre düzenleyip, gösterim sonrasındaki söyleşileri asla kaçırmayıp orada yönetmenle, oyuncularla kıran kırana tartışmak, kastettiğim. Ayrıca bu tip etkinliklerde alışık olduğumuz üzere sadece gençler değil yaşı hayli ileri izleyiciler de canla başla katılıyor gösterimlere, söyleşilere. Hani bu kültür-sanat işleri bir gençlik meşgalesidir ya ‘büyüklerin dünyasından’ bakınca... Boş vakti olanın işidir. Hayır, burada millet işini gücünü ona göre ayarlayıp koştura koştura geliyor. Ben iki hanımın konuşmasına kulak misafiri oldum mesela, belli ki biri her sene bu vakitte yakın bir şehirden kalkıp akrabalarının yanına geliyor, festivali takip etmek için. Gelecek senenin planları başlamıştı şimdiden. Bu, Altın Portakal’ın en büyük başarısı, bana göre. Ya da diyebiliriz ki Antalya izleyicisi performansıyla büyük ödülü hak ediyor.
Bunu, festivalin hataları, eksiklikleri görmezden gelelim, ‘olacak o kadar’ diyelim anlamında söylemiyorum. Aksine, yarından itibaren bunların üzerinde tek tek durulmalı ve seneye yarım asırı devirecek festival, artık hak ettiği gibi profesyonel bir organizasyon ekibine teslim edilmeli. Festival kataloğu kapanışa iki gün kala basılmamalı örneğin...
Festivalden birkaç not
-Hrant Dink cinayetinden yola çıkarak ‘derin devlet’ meselesine el atan 'Hile Yolu', Amerikan sineması trüklerine yaslanmakla suçlandı. Ben, bu tür filmlere de ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Böyle bir meseleye düzgün bir bakışla yaklaşan, ama ‘seyirlik’ de olan.
-İran sinemasının ‘babası’ Dariush Mehrjui, Akdeniz Üniversitesi’nde bir konferans verdi. Bu kadar büyük bir ismin ülkemizdeki varlığının daha çok ses getirmesi ne iyi olurdu... Ben kendisinin festival filmlerinin en sıkı takipçisi olduğunu tespit ettiğim yöntmen Yüksel Aksu'yla bir görüşmesine şahit oldum. İçimden bir ses bu görüşmeden bir işbirliği çıkabilir, seneye Mehrjui Türkiye’de bir film çekebilir diyor.. Şimdilik bu kadar söylemiş olalım.
-Bir festival izleyicisi teyze gördüğü filmlerin finalinden mutsuz: “Neticeyi bizlere bırakmak bu sene bir zarurete dönüşmüş herhalde.”
-Ve son olarak: Sinemamızda taşrada kasvetli yaşam kotası dolmuştur. Başka mecralara el atmanın zamanıdır bence. En azından bir süre için... Kentte de bir yaşam var, hikayeler var, kentli insanın da kendine göre dertleri var, öyle değil mi?