Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Ustalık ve saygı
01 Ekim 2013 - 11:10
Asıl “ustalık”tan söz edeceksek, yaşam ustasıydı demek lazım Tuncel Kurtiz için. Bu mesleğe yıllarını verdi diye değil, sahiden yaşadığı, “serseriliği” hiç elden bırakmadığı, kendiyle de dalga geçebildiği için şaşırtıcıydı, hiç yaşlanmamıştıCuma günü Tuncel Kurtiz’in bize veda ettiğini duyduğumda müthiş bir şaşkınlık yaşadım. Onu ne kadar genç, ne kadar yaşsız gördüğümü fark ettim. Onu son görüşümden geriye en çok bu duygum kalmıştı. Son filmi olacağını asla tahmin etmeyeceğimiz “Mutlu Aile Defteri”nin genç ekibiyle arasındaki uyumu hayretler içerisinde izlemiştim. “Ben ekibin en yaşlısıyım, bu mesleğe onların yaşından fazla yıl vermişim, herkes sussun ben konuşayım, en iyisini ben bilirim” hiçbirisi yoktu bunların konuşmalarında.

Öyledir çünkü bizde, “yaşına hürmeten” diye bir şey vardır, her yaş alan da o hürmeti bekler illa. Sevilmek filan değildir önemli olan, “saygı” gösterilmektir. Ama işte sadece yaşa gösterilen saygı da içi boş bir şeydir, koftur. Gençler sana pek “bulaşmazlar”, sözünü usulen dinlerler ve aslında bir kulaklarından girip ötekinden çıkar dediklerin. Sen de, yaşın gereği her şeyi gençlerden daha iyi bildiğini düşünürsün, onların ne düşündüğünü, ne yaptığını merak etmezsin, senden daha iyi bilecek değillerdir ya? “Onlar giderken sen dönüyordun” ya, atasözüyle konuşmak gerekirse...

Tuncel Kurtiz de işte o beni etkilemişti en çok. Böyle bir ortamda genç oyuncuların ona iltifat etmesi, kendisinin tercihen onların ne yapıp ne ettiğiyle ilgilenmemesi beklenir değil mi? Koskoca Tuncel Kurtiz... Hayır, kendisine rol teklif edildiği anda birlikte çalışacağı genç arkadaşlarını merak etmiş. Aralarında zaten daha önce izledikleri var, izlemediklerini de sormuş, soruşturmuş, izlemiş, öğrenmiş. Binnur Kaya’ya mesela dönüyor, “Çağan’ın filminde, “Babam ve Oğlum”da izlemiştim seni, gelip tebrik etmiştim Ayvalık’ta, hatırlıyor musun?” Evet, “Hatırlıyor musun?” diye soruyor, sanki bir oyuncu Tuncel Kurtiz’den tebrik alıp da unuturmuş gibi...

Yine asla “Ben neymişim abi” demeyen ve belli ki yıllar geçse de demeyecek olan Binnur Kaya da, “Ben hatırlıyorum da, siz nasıl hatırlıyorsunuz?” demişti hayretle, “Benim için önemli bir andı o.”

Sahiciydi...

Hayır işte, Tuncel Kurtiz için de önemli bir andı. Çünkü etrafında olup bitenle, başkalarının yaptıklarıyla, gençlerin başarılarıyla ilgili bir insandı. Mutlu oluyordu, yetenekli genç oyuncu görünce, tanıyınca. Hiç öyle “Ben ustayım, siz bana çırak olun” hali yoktu. Onun ardından yazdığım yazıda da belirtmiştim, “Ustalık ne? Bu meslekte ustalık olmaz, çalışan bir adamım ben” diyordu en kalender haliyle. Kırk kere duyduğun sözde “usta” nasihatlerine benzemiyordu. Sahiciydi. İnanıyordun.

İlker Aksum onunla bayağı yaşıtına takılır gibi şakalaşıyor, taklitlerini yapıyor, isimler takıyor, mesela “Sofokles” diyor, “Antik Yunan’dan günümüze kadar gelen büyük bir dinozor” diyor, “Bozulur mu ki?” diye düşünecek olsanız, hepsine en çok kendisi gülüyordu. “Muhteşem Yüzyıl”dan teklif alınca oturup bütün kitapları okuduğunu anlatıyordu, o döneme dair. “Cebimden ben kaç Ebu Suud çıkarırım” demiyordu. “Öğreniyorum” diyordu. Lafın gelişi değil, sahiden öğrenerek...

Yaşam “usta”sıydı

Ve asıl “ustalık”tan söz edeceksek, yaşam ustasıydı demek lazım Tuncel Kurtiz için. Bu mesleğe yıllarını verdi diye değil, sahiden yaşadığı, “serseriliği” hiç elden bırakmadığı, kendiyle de dalga geçebildiği için şaşırtıcıydı, hiç yaşlanmamıştı. Birilerine bir ders kalacaksa ondan, bu kalmalı. Daha çok yıl nefes aldın diye değerli ya da “usta” olmuyorsun bu hayatta, gerçekten “yaşamak” lazım...