Tam olarak neyi alkışladık?
Ülkede yer yerinden oynarken iki lafın arasında bu da soruluyordu, kabul edelim: Ebru Gündeş “O Ses Türkiye”ye çıkacak mı? “Aman ne önemli konu” diyenler dahil, hepimiz o başlığı görünce bir tıklıyorduk. Nitekim yayına çıkacağı duyuruldu, hak verdik, çıkacaktı tabii, tamam, kocası Reza Zarrab tutuklanmış olabilir, ama o başka bu başkaydı. Bu memleketin bunca yıllık sevilen bir şarkıcısını kocasıyla birlikte değerlendirilecek değildi. Kendisinin de söylediği gibi o geçirdiği ağır rahatsızlıktan on gün sonra nasıl televizyona çıktıysa gene çıkar, işini yapardı.
Ama bunun bir Reza-Ebru aşkını kutsama ayinine dönüştürüleceğini tahmin etmemiştik sanırım. Önce Acun Ilıcalı aldı sözü, Ebru’nun diyecek çok şeyi vardı ama demek de istemiyordu aslında... Gelgelelim dinliyorduk biz. Sonrası malum, sonu gözyaşlarına bağlanan bir “Biz birbirimizi çok sevdik, iyi günde kötü günde diye birbirimize söz verdik, bu karanlık günler hemen geçsin, çocuğum incinmesin” konuşması. Ve neye geldiğini anlayamadığımız alkışlar. Evet, bu konuşma alkışlandı salonda.
Sanki Reza Zarrab bir yolsuzluk operasyonunda tutuklanmamış da başına bir doğal afet gelmiş gibi, ya da saldırıya uğramış gibi...
O kadar çok acı var ki hayatımızda
Nasıl örnek vermeli, ekmek almaya giderken kafasına gaz fişeği gelmiş Berkin’den mi, parkta otururken yaralanıp 36 yıllık hayatını başa sarıp her şeyi yeniden öğrenerek hayata tutunmaya çalışan Lobna’dan mı? Oğlunun acısına dayanamayan kalbi 48 yaşında duran Fatma Ayvalıtaş’tan mı? Hangi birinden?
O kadar çok acı var ki hayatımızda, burnumuzun dibinde, hangisinden söz etsek daha iyi anlaşılır o sevdiğinden ayrı kalma duygusu? Acılar birbiriyle tartılmaz evet, herkesin derdi tasası kendine büyük, kuşkusuz. Ama rica ediyorum söyleyin; bu çıkıp ekranda dertleşilecek, ağlanacak ve de alkışlanacak bir durum mudur? Ve sahiden o salondaki insanlar tam olarak neyi alkışlıyordu? Benim Acun kadar büyük bir kalbim olmadığı için anlayamıyorum herhalde...
Vartan Estukyan’ın yazısı vardı Agos’ta, o sayede haberdar olmuştum; Saadet Partisi’nin gençlik kolları olarak bilinen Anadolu Gençlik Derneği, Noel ve yılbaşı kutlamalarından rahatsızmış. Ve bunu protesto etmek için İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt kampüsünde eylem yapacaklarmış. Çok yaratıcı bir soruları var: “Siz hiç Kurban Bayramı kutlayan Hıristiyan gördünüz mü?” şeklinde. Ki Estukyan gibi ben de gördüm, birçok azınlık vatandaşın Müslümanların dini bayramlarında dükkanlarına şeker koyup müşterilerine ikram ettiğini. Ha, kurban kestiklerini görmedim ama buna da üzüldüğümü söyleyemeyeceğim.
Bir “Noel’e hayır” bildirisi hazırlamışlar, özetle “Müslüman genç, özüne dön, bu senin bayramın değil” diyorlar. Bu zaten yeni bir şey değil, peki. Ama oturup bir afiş hazırlayıp, o afişe de Noel Baba’yı yumruklayan sarıklı, sakallı bir adam çizmek neyin nesi?
Peki eylem niyetine yaptıkları ne? Ellerine şişme bir Noel Baba alıp önüne şırıngaydı, biraydı, temsili kokaindi koyup “Hıristiyandan dost olmaz” temalı laflar etmek. Finalde de Noel Baba’yı sünnet eder gibi yapmak.
“Bu ne gülünç, ne çocukça bir şey” demek istiyor insan, diyemiyor. Çünkü tersi durumda, Müslümanlar için kutsal sayılan birine bu muamele yapılsa olabilecekleri hayal bile etmek güç. Bir de Müslüman gencin özü buysa vay halimize...