Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Oyun alanının dışına çıkın!

Oyun alanının dışına çıkın!

04 Şubat 2014 - 02:02 | Füsun Demirel, Burcu Çelik ve Özge Ertem, Beyoğlu Sekizinci Kat'ta sahnelenen Bulut Tiyatro oyunu "Evim! Güzel Evim!"de.
‘Evim! Güzel Evim!’, bittikten sonra da düşündüren, konuşturan bir oyun
Cumartesi gecesi Asmalımescit’in köşesinde taksi beklerken 25-30 yaşlarında bir adamın, bir genç kızı tartakladığını görüyoruz. Önce bir kafa atıyor, sonra tutup duvara çarpıyor kızı. Caddedekiler de göz ucuyla bakarak açıktan açıktan geçiyorlar. Yanımdaki arkadaşım, “Durun, ne yapıyorsunuz?” diyecek oluyor, bu sefer bize yöneliyor adamın bütün öfkesi. “Sana ne ulan, benim sevgilim”i izleyen korkunç küfürlerle arkadaşımın üstüne yürüyor. İçinde ‘sevgi’ geçen bir tanım kullanabiliyor, dövdüğü kız için. Tam o sırada erkek arkadaşından daha öfkeli görünen kız veriyor ağzımızın payını: “Gitsene, belanı mı arıyorsun?”
 
Ertesi gün Bulut Tiyatro’nun Beyoğlu Sekizinci Kat’taki ‘Evim! Güzel Evim!’ini izlerken hâlâ aklımda bu sahne.
 
Anne-baba ve artık yetişkin olmuş iki kızdan oluşan bir ailenin hikayesini anlatıyor, Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği oyun.
 
Çocukluk hayaletleri
 
Akıllı, becerikli, yetenekli bir anne... Üniversitede öğrenciyken tanışmış kocasıyla. Dinarsu halı reklamındaki gibi iki güzel kız çocuğunun oynadığı bir yuva hayali kurmuşlar birlikte... Ne istedilerse de olmuş.
 
Ama daha oyun başladığı anda bir gerilim filmi atmosferi var bu ‘mutlu yuva’da. Babanın kapıyı güm güm güm çalıp eve geldiği andan itibaren anlamaya başlıyor, oyun ilerledikçe ilmek ilmek çözülen hikayenin içine giriyorsunuz.
 
Dışarıdan mutlu bir ‘yen’ gibi görünen, ama cama burnumuzu dayayıp baksak fark edeceğimiz kırık kollarla dolu bir ‘aile’ bu da. Ve o baba da haklı görüyor kendini ‘sevgilisine’ kafa atan adam gibi: “Size ne, benim karım”.
 
Sevgi sözcüklerini de eksik etmiyor, ‘meleğim’ diyor tokat attığı kadına. Annenin derdi, kızları mutsuz olmasın, anlamasınlar ağladığını... O onların babası, saygı duysunlar... Gözyaşlarını içine akıtıp sürdürüyor ‘oyun’u.
 
Annede, tam 22 sene aradan sonra tiyatro sahnesine çıkan şahane oyuncu Füsun Demirel var.
 
İzledikten sonra diyorsunuz ki, “Bu geçen süreye ne yazık”... Burcu Çelik ile Özge Ertem, babalarıyla farklı mücadele biçimleri ve anneleriyle kurdukları bambaşka ilişkileriyle müthiş iki kız kardeş olmuşlar.
 
Bir saat 15 dakika boyunca oyun alanının dışında, ailenin tepesindeki koltuğunda oturan babada Fatih Özkan hiç kıpırdamadan son derece başarılı bir ‘dehşet’ figürü oluşturuyor.
 
‘Evim! Güzel Evim!’, bittikten sonra da düşündüren, konuşturan bir oyun...
 
Hangimizde yok böyle çocukluk hayaletleri?
 
Görmek, düşünmek ve ‘geç olmadan’ oyun alanının dışına çıkmak lazım.
 
“Bu şarkılar yok artık”
 
 
Cuma gecesi garajistanbul’da Mirkelam konserindeyiz. Sevinerek söylemek istiyordum ki, geçen hafta yazmış olduğum protokol bandı yok artık orta yerde. Konser son derece neşeli, Mirkelam her zamanki gibi enerjik. Repertuvar tam istediğimiz gibi, en sevilen eski şarkıların hiçbirinden mahrum kalmıyoruz. Arada espriler, cover parçalar eksik değil.
 
Arada soruyor Mirkelam, “Eski şarkı mı çalalım, yeni mi?” Cevap hep “Eskiiii!” oluyor.
 
Son albüm ‘Denizin Arka Yüzü’ne hakim değil, seyirci. Yine de ‘Evlenelim Gel’, ‘Kırık Gitarlar’, ‘İstanbul Beyoğlu’, ‘Ambulans’ serpiştiriliyor aralara. Ve eski şarkı isteyen dinleyicisine de hak veriyor Mirkelam. “Doğru” diyor, “Yok artık böyle şarkılar.”
 
Yine de albümü dinlemenizi öneriyorum. Belki bir ‘Tavla’, bir ‘Unutulmaz’ bulamayacaksınız ama başka bir dünya var içinde, keşfetmeye değer...