Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | ‘Olduramayanlar’ onu çok özleyecek
‘Olduramayanlar’ onu çok özleyecek
10 Temmuz 2023 - 12:07.
“Özkan bizim hepimizin kınalı kuzusudur. Gruba katıldığında henüz 16 yaşında pembe yanaklı bir çocuktu. Bence Özkan sahne için yaratılmış bir insan. Hem bas gitar çalıp hem şarkı söyleyip, ikinci üçüncü sesleri yapıp hem dans edebilen bir müzisyen ben hiç görmedim”.
Fuat Güner bu sözlerle anlatıyor, Özkan Uğur’u, Yunus Ozan Korkut imzalı “Ele Güne Karşı” belgeselinde. Bu cümleler eşliğinde bir yandan da o bir an içinde tutamadığı kıpır kıpır enerjisiyle dans eden Özkan’ı izliyoruz. Sizin de karşınıza çıkmıştır mutlaka, bu kadar çok dansla, neşeyle uğurlanan insan az görülmüştür. Bir de gözyaşlarıyla. Hani gene aynı belgeselde yol arkadaşları Mazhar ve Fuat’la oturmuş çalarken, üzerlerinden pandemi, kendisinin hayatından ikinci kez lenfoma geçmişken, tam da “Senin yüzünden düştüm bu hâle / Ne bir şifa buldum ne de bir çare” derken bir anda gözlerinden yaşlar dökülmeye başlıyor. “Bir dakika” diyor kesiyor çalmayı. “Ne oldu Özkan’ım?” diyen Fuat’a “Bir şey oldu” diyor, “Hiç böyle olmamıştı”. Bana sorarsanız Özkan’ın neden bu kadar farklı insan tarafından bu kadar çok sevildiğinin ve şu an bu kadar içten bir üzüntüyle uğurlanmakta olduğunun ipuçları var o sahnede. Elbette parlak bir müzisyen, yetenekli bir oyuncu ama beraberinde hesapsız kitapsız, kalbinden koptuğu gibi, o içinden gelen hâle bir isim vermeye çalışmadan, coşkusuyla, samimiyetiyle, olduğu gibi yaşayan bir insan izledik biz bunca sene. Sahnede, filmlerde, hayatta. Kahkahası da sahiciydi, hüzünlenip ağlaması da.
Özkan Uğur’un çocuk yaşta başladığı bas gitarıyla yolu Kurtalan Ekspres’ten Ersen ve Dadaşlar’a, Erkin Koray - Ter’den, Edip Akbayram - Dostlar’a pek çok grupla kesiştiyse de biz milat olarak MFÖ’nün seyirciyle bir daha ayrılmamacasına buluştuğu “Ele Güne Karşı”yı alırsak, kendilerinin de belgeselde dile getirdiği gibi, 1984’te başlayan bir yolculuk bu. 40 sene gibi bir zaman. Ben daha MFÖ değil Mazhar Fuat Özkan adıyla, Nilüfer’li, Johnny Logan’lı Şan Tiyatrosu konserinde çalarlarken onları izleme şansına erişmiştim, dolayısıyla bu yolu bizi (ve sonraki kuşakları) büyüten bir yol olarak düşünsem yanlış olmaz. O yıllardaki tıfıl hâlimizle konserlerde gözümüzün hep genç, hep enerjik, hep eğlenceli Özkan’da olduğunu söylersem de.
Öyle de kaldı hep. Yaş alırken büyümedi, hele hele hiç yaşlanmadı. MFÖ repertuvarının en hareketli, en matrak en şarkıları hep ondan çıktı, konserlerin en eğlenceli dakikalarını onunla paylaştık. “Konserin sonuna doğru Özkan’ı sahneye süreriz” diye anlatıyordu Mazhar Alanson, sürüyorlardı ve eğlence başlıyordu. Hepimiz için farklı şeyler ifade eden sözler ezberletti hepimize. Neticede hep bir ağızdan söylemenin bir yolunu bulduk. Galiba en çok da “Olduramadım”da yakaladık hayattaki bütün “kopuk zincirlerimizin” karşılığını. “Ne yaptık ne ettiysek olduramadık”, sayesinde bunu haykırmaktan utanmadık. Acaba diyorum, Özkan Uğur’un artık onlarca farklı yöne savrulan hayatlarımızın nadir kalan ortak paydalarından olması biraz da bundan mıydı…