Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Ödüle alışığız, yüz vermiyoruz

Ödüle alışığız, yüz vermiyoruz

27 Mayıs 2014 - 12:05 | Willem Dafoe alkışlıyor, jüri başkanı Jane Campion Nuri Bilge Ceylan'a sarılıyor. Türkiye televizyonları bu olayı görmeyi reddediyor. Fotoğraf: Eric Gaillard (Reuters)
Cannes gibi dünyanın en önemli festivallerinden biri, senin yönetmenin insanların 15 dakika ayakta alkışladığı bir film yapmış. Büyük ödülün favorilerinden biri olarak gösterilmekte. Nasıl olur da bu töreni izlemezsin?
Cumartesi akşamı, pek çoğumuz bir konuya kitlenmiştik: Cannes Film Festivali’nin ödül töreninden gelecek habere...
 
Evet, canımızı çok yakacak olaylar olmuştu o gün de ülkemizde. Babasız kalan çocuklar, evlatsız kalan analar coğrafyası, ‘yalnız ve güzel ülkemiz’in yaralarına yenileri eklenmişti bu hafta da...
 
Ama bir akşamlık nefes alınabilirdi, iyi bir haber beklenebilirdi. Çünkü Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde yarışan ‘Kış Uykusu’ filmi gösterildiği günden beri Altın Palmiye’nin en güçlü adayları arasında anılıyordu. Ve nihayet sonuna gelmiştik, belki az sonra 100. yılını kutlayan sinemamız Yılmaz Güney’den 32 yıl sonra bir kez daha Altın Palmiye ile taçlanacaktı.
 
Hayır, birilerine acaba bir şey ifade etmiyor mu, hani nasıl anlatmalı, o saatlerde çığlık çığlığa izlediğiniz, Arda orada diye bizim sayılan Atletico Madrid-Real Madrid maçı var ya, işte bu da ‘en az’ onun kadar önemli bir durumdu.
 
Böyle saçma bir karşılaştırmaya gidiyorum çünkü ödül töreni sırasında bizim televizyon kanallarımızda gezinerek bunu anlamanız mümkün değildi. Cannes gibi dünyanın en önemli festivallerinden biri, senin yönetmenin insanların 15 dakika ayakta alkışladığı bir film yapmış. Büyük ödülün favorilerinden biri olarak gösterilmekte.
 
Nasıl olur da bu töreni izlemezsin?
 
Evet, Cannes’dan canlı yayın yapabilmek için yayın haklarını satın almak gerekiyor. Eee? Hayır bunu almayacaksın da neyi alacaksın? Daha önemli hangi etkinliği canlı takip edeceksin? Nelerin canlı verildiği de bir sır değil de ben gene sormuş olayım...
 
Ayrıca canlı takip etmeyi bir kenara bırakın, bir tek belli bir saatte Alin Taşçıyan’a bağlanan Habertürk dışında olayı duyurmaya, alt yazı geçmeye, ‘son dakika’ haberi muamelesi yapmaya yeltenen de olmadı çok şükür.
 
Gayet ‘cool’ bir tavrımız var ödüller karşısında, yüz vermiyoruz... Alışığız biz başarıdan başarıya koşmaya anlaşılan, öyle görünüyor...
 
Medyamız ağır başlı, vakur duruşunu koruyor Cannes’a karşı...
 
Millet de sosyal medyada debelensin dursun.
 
Bora Ebeoğlu ve Oya Küçümen, 17 yıl sonra yeni bir albüm yayınladılar. Fotoğraf: Mustafa Alkaç
 
Çok özlemişiz Oya ile Bora’yı
 
Şarkılarınız dillerde dolaşacak, millet size bayılacak, siz durup dururken ortadan yok olmayı tercih edeceksiniz...
 
Herkes gibi benim de şaşırdığım, içten içe takdir ettiğim ama yeni şarkılarını dinleyemediğim için üzüldüğüm bir hikayeydi, Oya-Bora’nınki. Takdir ediyordum çünkü kolay bir seçim değildi, şöhretten kaçmak. Ve belki bu ortadan yok oluşlarıyla da iyice klasikleşti şarkıları.
 
Ben kendi DJ’lik yaptığım gecelerden biliyorum, bir Oya-Bora şarkısının yerini çok az şey tutabilir. Hele hele bu ‘Sevmek Zamanı’ gibi dillere dolanmış bir şarkıysa... Doksanlardan günümüze o kadar da çok ‘klasik’ kalmadı, kabul etmek gerekir ki...
 
Neyse, bütün bu güzelleme, Oya-Bora’nın yeni bir albüm çıkardığını müjdelemek için. Hem de 34 şarkılık albüm. ‘Aşk Güzel Şeydir’ ve ‘Adı Aşk Olsun’ adlı iki CD’den oluşuyor. İçinde filmlere, dizilere yaptıkları şarkılar var aslında. Ama sonuç olarak bizim için yeni şarkılar ve 97’den beri duymadığımız seslerini duymak ciddi ciddi çocukluk arkadaşınızı bulmuş gibi sevindiriyor insanı.
 
Bestelerde ve düzenlemelerde Bora Ebeoğlu, Cengiz Onural, Cenk Erdoğan imzaları var. Tek tek saysam sığdıramayacağım ama birini yazsam öteki eksik kalacak yetkin müzisyenler çalmış albümde. İyi müzik var, uzun sözün kısası.
 
Yavuz Hakan Tok, Milliyet Sanat dergisinin haziran sayısı için bir röportaj yaptı ikisiyle, maalesef buna ‘dönüş’ adını vermeye yanaşmıyorlar. Çok da güzel anlatıyorlar ‘reddi şöhret’ hikayelerini. Hem onu okumanızı, hem de albümü edinmenizi öneririm.
 
Ossi Müzik’e ve Hakan Eren’e teşekkürlerimle.
 
Bir de best of albüm yoldaymış, onu da duyuralım...