Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Ne kadar uzağa gidebilirsin?
Ne kadar uzağa gidebilirsin?
18 Nisan 2018 - 11:04Ceren Ercan’ın Türkiye üçlemesinin ikinci halkası ‘Berlin Zamanı’ isimli oyununda ‘gidenler’ hikâyesini anlatıyor.
Bütün klasiklerin; Çehov’ların, Shakespeare’lerin, Ibsen’lerin ve çağdaş dünya tiyatrosu örneklerinin başımızın üstünde yeri var elbette. Ama gerçekten bir ülke tiyatrosundan söz edebilmek için o topraklarda o dönemde üretilen eserlerin önemi büyük. Tabii seyirci olarak da bir tiyatro salonuna girip tam da o sırada kendi hayatında yaşadığın, ailende, çevrende gözlemlediğin meseleye dair bir söz duymanın farklı bir anlamı oluyor.
Öncelikle sırf bu yüzden bile, Ceren Ercan’ın ‘Kalanlar - Gidenler - Saklananlar’ başlıklı Türkiye üçlemesinin hakkını vermek lazım. Üçlemenin ilki, geçen yıl İstanbul Tiyatro Festivali’nde perde açan Bakırköy Belediye Tiyatrosu yapımı ‘Seni Seviyorum Türkiye’ idi; ısrar ve inatla “kalanlar”ı anlatıyordu. İkincisi, ‘Berlin Zamanı’ ve adından da anlaşılacağı gibi “gidenler” üzerine. Bir süredir Türkiye’den Berlin’e esen umut dolu yeni göç rüzgârı üzerine.
Avrupalı gibi Türk
Oyuncu ve yönetmen Mark Levitas ile yazar, dramaturg Ceren Ercan’ın kurdukları Platform’un Fringe Ensemble (Bonn) ile ortak yapım olarak hayata geçirdiği “Berlin Zamanı”nın üç karakteri var; iki kadın, bir erkek, Özge, Deniz ve Eren. Farklı gibi görünen ama özünde aynı nedenle; çok kültürlü ve özgür yaşam koşulları uğruna rotayı Berlin’e çevirmiş üç genç ve iyi eğitimli insan; “egzotik değil Avrupalı gibi üç Türk”. Deniz kariyer düşleri peşinde Berlin sokaklarına koşmuş bir oyuncu, orada partilerin, eğlenceli bir hayatın ve parlak sinema filmlerinin kendisini beklediğini umuyor. Özge önünde ne olduğundan ziyade ardında ne olmadığıyla ilgili; Moda’daki evini kapatmadan önce eşyalarını eşe dosta dağıtırken burayla göbek bağını da kesebildiğini düşünüyor. Eren ise Berlin sokaklarında dedesinin izini sürmekte.
Dün - bugün arasında
Biz de bu üç karakterle birlikte dünde ve bugünde dolaşıyor, İstanbul ve Berlin arasında mekik dokuyoruz. Tabii muhtemelen hepimizin en az bir kere kafasından geçmiş sorular eşliğinde... Evin kapısını kitleyip, kediyi tanımadığın birine emanet edip arkadaşlarına ve tanıdığın, bildiğin sokaklara veda edip arkana bakmadan gitmek mümkün de o gittiğin yerde sana kim ve ne kucak açmış olacak? Burada her ne daralttıysa içini, sanki seninle beraber oraya da gelmeyecek mi? Sen kendini istediğin kadar “Avrupalı gibi” ya da “dünya vatandaşı” gör, geldiğin coğrafya kaderinin bir parçası olmaya devam etmeyecek mi? Özetle, ne kadar uzağa gidebilirsin?
Frank Heuel’in sahnelediği oyunda üç karakter de kendi hikâyelerini birbirinden bağımsız olarak anlatıyor, birinden diğerine atlayarak devam ediyoruz izlemeye. Deniz’in hikâyesi merakla ve kahkahalarla izleniyor, Tolga Karaçelik’in ‘Kelebekler’ filmini de kanatlandıranlardan Tuğçe Altuğ sahiden çok ışıklı, komedi damarı yüksek ve doğal bir oyuncu. Ezgi Çelik Özge’nin o arada kalmışlığını, git gellerini, özellikle de korsan taksideki son derece bildik paranoyalarını başarıyla aktarıyor. Benim için en çok belirsizlik içeren ve o yüzden de bağ kuramadığım karakter Eren oldu, onu da genç oyuncu Kutay Kunt canlandırmakta.
Tanıdık duygular
Daha önce Craft’ın ‘Killology’si için de söylediğim gibi, bu monologlar şeklindeki hikâye anlatımı biçiminin hele de belli bir zamanı aşınca seyiciyi zorlamaya başladığını düşünüyorum. Yaklaşık 100 dakika süren ‘Berlin Zamanı’ da bu tehlikenin sınırlarında dolaşıyor. Üç karakterin hikâyesi birbirine bağlanabilse, bu insanların gitme sebepleri daha ayrıntılı anlatılsa, bizim onları daha iyi tanıyıp anlamamız sağlanabilse daha keyifle izlenirdi diye düşünüyorum. Bu şekilde üç hikâye de yarım, üç karakter de bir parça yabancı kaldı, bize daha çok aradaki o çok tanıdık duyguları, korkuları, sadece bu şehirde yaşayan insanların bilebileceği detayları yakalamak düştü. “Evet ya, tam da böyle hissettim ben de” dedirten yerleri var oyunun ki bu da hâlâ az şey değil.
BERLİN ZAMANI
PLATFORM
- Yazan: Ceren Ercan - Yöneten: Frank Heuel - Yönetmen Yardımcısı: Nazlı Bulum - Dekor Tasarımı: Annika Ley - Kostüm Tasarımı: Mehtap Yılmaz -Ses ve Müzik Tasarımı: Ömer Sarıgedik - Işık Tasarımı: Cem Yılmazer - Oynayanlar: Ezgi Çelik, Tuğçe Altuğ, Kutay Kunt - Fotoğraflar: Murat Dürüm