Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Kör müyüm, topal mıyım?
Kör müyüm, topal mıyım?
01 Kasım 2013 - 11:11Hande Yener’in “Sevgiliniz var mı?” sorusuna verdiği, neresinden tutulsa elde kalacak bir cevap... “Yok artık” derken son bombasını da patlatıyor: “Yaşlı mıyım ya?”Karşımızda Hande Yener. Kafasında kedi kulakları, sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Bir yandan da magazin kameralarına açıklamalarda bulunuyor. Sonunda soru geliyor sevgilisi olup olmadığı konusunda... “Herkesin var, benim niye olmasın?” diye cevap veriyor, Hande Yener bu soruya. Ama belli ki kesmiyor kendisini verdiği cevap; bir de açmaya karar veriyor... “Sakat mıyım?” diye giriyor lafa... “Herhalde yanlış anlıyorum duyduğumu” diye düşünüyorum, ama yetmiyor devam ediyor: “Kör müyüm, topal mıyım?” “Yok artık” derken son bombasını da patlatıyor: “Yaşlı mıyım ya?”
Öyle ya, sakat mıymış ki sevgilisi olmasınmış? Neresinden tutulsa elde kalacak bir cevap... Ama gülünüp geçilecek gibi de değil, çünkü aslında genel bir yargıyı da ele veriyor bir yandan: “Aşk, genç ve güzel, eli ayağı düzgün insanların yaşayacağı bir şeydir”. Ruhunun, kafanın güzelliğinin hükmü yoktur. Onlarla dağları devirebilir, şahane işler başarabilir, tüm engelleri yıkabilirsin... Ama birinin kalbini kazanamazsın. “Sakatsın” çünkü.
Yener, görmeyi denesin
Ve bunu o kadar da kabullenmiş durumdayız ki işte Hande Yener gibi, büyük bir rahatlıkla, “Ne diyorum Allah aşkına ben?” diye sormadan sıralayabiliyoruz... “Kör müyüm, topal mıyım?” Hayır insan diyelim ki boş bulunup lafa girdi, ilk sözcükten sonra silkinip kendine gelir, cümleyi toparlamaya çalışır. Yok öyle bir kaygısı. Hatta Allah korusun, “Yaşlı mıyım?” diye soruyor gülerekten...
Yaşlanmak, zaman zaman tekrarladığım gibi sadece bazı ölümlülerin başına gelen bir lanet değil. Ve Hande Yener’e bir haberim var: İnsanın bu dünyada daha uzun süre yaşaması, sevme yeteneğini yok etmiyor, hatta artırdığını bile söyleyebiliriz. Dolayısıyla gözünü açıp etrafına bakarsa “yaşlı” insanların da sevgilileri olduğunu şaşırarak görecektir.
Körlük, topallık dersen, bunlar hiç engel değil sevmeye ve sevilmeye. Yine sayısız örneğini bulmak mümkün, madem “kör” değil, bakabiliyor demektir, görmeyi de denemesini öneririm...
"Çok mutluyuz yerin altında"
Görünüşe göre daha uzun süre Marmaray’la yatıp kalkmaya devam edeceğiz. İlk güne elektrik kesintisiyle başladık, daha neler olacağını hep beraber göreceğiz. Ben şahsen uzaktan görmek niyetindeyim, hayal bile edemiyorum kendimi içeride. Ama anladığım kadarıyla öyle bir büyüsü var ki, giren çıkamıyor.
Dün akşam TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman Cüneyt Özdemir’in sorularını yanıtlıyordu. Hakikaten akla ziyan bir konuşmaydı.
“İnsanlar Marmaray’ı çok merak ediyorlar, trenleri çok merak ediyorlar” dedi Karaman. Olabilir, bu kadar konuşulan bir şey, merak edilmesi doğal. Fakat “Çok sevdiler, içinden çıkarmak mümkün olmuyor. Burada dışarıdan daha mutlular” da neyin nesi? Neticede bir ulaşım aracından söz ediyoruz. Ne demek içinden çıkmamak? Güle oynaya geziyorlarmış hep beraber ama işte çok sevdikleri için de trenin her yerini elliyorlarmış. Sonunda biri imdat frenini çekmiş, o yüzden üç dakikalık bir arıza olmuş. Ama işte gene mutlu son; “Biz Marmaray’da yerin altında çok mutluyuz yolcularımızla ama dışarı çıkar çıkmaz bir şeyler olduğu söyleniyor. Bunun nasıl olduğunu biz de araştırıyoruz işin açığı” diyor.
İşte biz Marmaray’ın içine giremeyenler oradaki mutlu yaşamın bir parçası olamadığımız için hasetimizden çatlıyoruz. Elektrik kesildi, tren durdu gibi söylentiler çıkarıyoruz, başka açıklaması var mı?
Öyle ya, sakat mıymış ki sevgilisi olmasınmış? Neresinden tutulsa elde kalacak bir cevap... Ama gülünüp geçilecek gibi de değil, çünkü aslında genel bir yargıyı da ele veriyor bir yandan: “Aşk, genç ve güzel, eli ayağı düzgün insanların yaşayacağı bir şeydir”. Ruhunun, kafanın güzelliğinin hükmü yoktur. Onlarla dağları devirebilir, şahane işler başarabilir, tüm engelleri yıkabilirsin... Ama birinin kalbini kazanamazsın. “Sakatsın” çünkü.
Yener, görmeyi denesin
Ve bunu o kadar da kabullenmiş durumdayız ki işte Hande Yener gibi, büyük bir rahatlıkla, “Ne diyorum Allah aşkına ben?” diye sormadan sıralayabiliyoruz... “Kör müyüm, topal mıyım?” Hayır insan diyelim ki boş bulunup lafa girdi, ilk sözcükten sonra silkinip kendine gelir, cümleyi toparlamaya çalışır. Yok öyle bir kaygısı. Hatta Allah korusun, “Yaşlı mıyım?” diye soruyor gülerekten...
Yaşlanmak, zaman zaman tekrarladığım gibi sadece bazı ölümlülerin başına gelen bir lanet değil. Ve Hande Yener’e bir haberim var: İnsanın bu dünyada daha uzun süre yaşaması, sevme yeteneğini yok etmiyor, hatta artırdığını bile söyleyebiliriz. Dolayısıyla gözünü açıp etrafına bakarsa “yaşlı” insanların da sevgilileri olduğunu şaşırarak görecektir.
Körlük, topallık dersen, bunlar hiç engel değil sevmeye ve sevilmeye. Yine sayısız örneğini bulmak mümkün, madem “kör” değil, bakabiliyor demektir, görmeyi de denemesini öneririm...
"Çok mutluyuz yerin altında"
Görünüşe göre daha uzun süre Marmaray’la yatıp kalkmaya devam edeceğiz. İlk güne elektrik kesintisiyle başladık, daha neler olacağını hep beraber göreceğiz. Ben şahsen uzaktan görmek niyetindeyim, hayal bile edemiyorum kendimi içeride. Ama anladığım kadarıyla öyle bir büyüsü var ki, giren çıkamıyor.
Dün akşam TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman Cüneyt Özdemir’in sorularını yanıtlıyordu. Hakikaten akla ziyan bir konuşmaydı.
“İnsanlar Marmaray’ı çok merak ediyorlar, trenleri çok merak ediyorlar” dedi Karaman. Olabilir, bu kadar konuşulan bir şey, merak edilmesi doğal. Fakat “Çok sevdiler, içinden çıkarmak mümkün olmuyor. Burada dışarıdan daha mutlular” da neyin nesi? Neticede bir ulaşım aracından söz ediyoruz. Ne demek içinden çıkmamak? Güle oynaya geziyorlarmış hep beraber ama işte çok sevdikleri için de trenin her yerini elliyorlarmış. Sonunda biri imdat frenini çekmiş, o yüzden üç dakikalık bir arıza olmuş. Ama işte gene mutlu son; “Biz Marmaray’da yerin altında çok mutluyuz yolcularımızla ama dışarı çıkar çıkmaz bir şeyler olduğu söyleniyor. Bunun nasıl olduğunu biz de araştırıyoruz işin açığı” diyor.
İşte biz Marmaray’ın içine giremeyenler oradaki mutlu yaşamın bir parçası olamadığımız için hasetimizden çatlıyoruz. Elektrik kesildi, tren durdu gibi söylentiler çıkarıyoruz, başka açıklaması var mı?