Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Kimsenin askeri değiller

Kimsenin askeri değiller

04 Haziran 2013 - 12:06 | Başbakan'ın
Hepsi birbiriyle gül gibi geçinip gidiyor. Bir tarafta başörtülü genç kızlarla LGBT örgütleri birlikte pankart yazıyor, bir ağızdan tezahürat yapıyorlar örneğin. “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız” diye bağırıyorlarYarın sabah neye uyanacağımızı tam olarak bilemediğimiz günler yaşıyoruz. Misal, ben perşembe günü cuma için yazımı yazdığımda, Gezi Parkı bir şenlik havasındaydı. Gece o vaziyette bıraktığımız yeri, iki saat sonra yangın yeri olarak bulduk. Barikatlar kurulmuş, ‘ağaç bekçileri’ biber gazıyla püskürtülüp çadırları ateşe verilerek kapı dışarı edilmişti. Ondan sonra çığ gibi büyüyen protestolarla geldik bu hafta sonuna. Biber gazının türlü çeşidinin ezberlendiği, ömründe herhangi bir protesto için adımını kapısının önüne atmamış insanların talcid’li su hazırlamayı, evde gaz maskesi yapmayı öğrendiği, çantalarına yarım limonlar atıp sokağa çıktığı günler geçirdik. Ve müthiş bir şekilde herkesin birbirine destek olduğu... Evlerinde tanımadıkları yabancıları ağırladıkları, tedavi ettikleri, normal hayatta yarım saat konuşacak olsalar birbirlerine girecek kadar karşıt görüşlerde oldukları halde birbirlerini kolladıkları günler, geceler gördük, evde dolma sarıp sokaktaki çocuklara götüren teyzeler tanıdık ve geldik cumartesi gecesine. Taksim Gezi Parkı’na yeniden halkın girdiği cumartesi gecesine ve ertesi pazar sabahına...

Dışarıdan nasıl göründüğü-gösterildiği bir yana, aslolan bir şey var ki, parkın içinde başka bir iklim esiyor. Pazar günü devasa bir piknik alanına dönmüştü, çınar ağaçlarının gölgesi yeniden. Bu kadar çok çeşitli ‘marjinal’ grup olabilir mi bilemiyorum, varsa da şuna sevinelim: Hepsi birbiriyle gül gibi geçinip gidiyor. Bir tarafta başörtülü genç kızlarla LGBT örgütleri birlikte pankart yazıyor, bir ağızdan tezahürat yapıyorlar örneğin. “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız” diye bağırıyorlar... Ama kendileri farklı söylemleri olanları da olabilecek en büyük saygıyla dinliyorlar, susturmaya çalışmıyorlar. Çarşı grubu bayrak açıyor, Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar deli gibi alkışlıyor. Maçla futbolla filan alakası olmayanların gözü yaşarıyor, öyle bir tablo. Millet birbirinin çöpünü topluyor, elden ele kağıtlar dolaşıyor “Lütfen provokasyonlara gelmeyelim, eylemimizin amacını unutmayalım” diye. Yani poliste ya da yüksek mercilerde itidal olmasa da parkta insanlar birbirini itidale çağırıyor habire.

Demeye çalıştığım şu ki, ortalığı yakıp yıkan, kaos yaratmaya çalışan vandallardan değil, gözlerine gaz sıkılıp kafalarına cop indiğinde canlarını kurtarmak için -evet başka silahları olmadığı için taş sökerek- savunmaya geçen, tehlike ortadan kalktığında da bütün farklılıklarıyla bir arada piknik yapıp eğlenen bir kitleden söz ediyoruz. Tamamen kendiliğinden, hiçbir partinin ya da örgütün güdümünde olmadan bir araya gelen, biri diğerine benzemeyen insanlardan oluşan, homojen bir kitleden... Görmesi bu kadar zor mu?

Tilda Swinton, üzerinde "1 Haziran 2013.
Sevgili dünya vatandaşları,
şu anda polis İstanbul'da hükümeti
protesto eden vatandaşlara şiddetle
saldırıyor. #occupygezi" yazan bir kağıtla
eyleme destek verdi.
Ne kadar fantastik bir marjinal grup

Gezi Parkı’nın bir haftalık direniş macerasına daha önce hiçbir eylemde olmayan bir ünlü katılımı oldu. Hem de tüm dünyadan. Onların kendilerini ortaya atmaları hem aldıkları risk hem de yarattıkları etkiden ötürü çok farklı oluyor, bunu kabul edelim. En ünlü ‘komiserimiz’ Erdal Beşikçioğlu ile ‘hünkârımız’ Halit Ergenç misal, meydanların gediklilerindendi bu eylemde. Derin Mermerci’nin de, Gonca Vuslateri’nin de, Ece Sükan’ın da, Berrak Tüzünataç’ın da, Bergüzar Korel’in de, Hande Yener’in de, Füsun Demirel’in de, Berna Laçin’in de, “Sevgiyle, gözyaşlarıyla ve büyük bir saygıyla” diye biten bir mektup yazan Roger Waters’ın da, Türkiye’deki dostlarına Selda şarkıları gönderen Asia Argento’nun da, Madonna’nın da, Tilda Swinton’ın da mensubu olduğu bir marjinal grup düşünebiliyor musunuz? Ne kadar fantastik değil mi!