Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Kazaya rıza, kadere teslim

Kazaya rıza, kadere teslim

20 Mayıs 2014 - 10:05 | Soma madeninde hayatını kaybeden Osman Özgün'ün ailesi, mezarı başında. Fotoğraf: Ayhan Acar (DHA)
Şimdi Soma'da "Kazaya rıza, kadere teslim İslam'ın bir şiarıdır" diye bildiri dağıtılıyor mezarlıklarda. Yapmayın Allah aşkına, "Bu 'kaza' sizin kaderinizdir, teslim olun, ses etmeyin" diye teselli mi olur?
Altı-yedi yaşlarında bir kız çocuğu... Gözlerinde yaşının on katı öfke var. "Babanın madende çalışmasını istiyor musun?" diye soruyorlar, en yüksek sesiyle, ciğerlerine doldurduğu kocaman bir nefesle haykırıyor: "Hayır!"  
 
Neden?
 
"Bir keresinde yaralandı, bir keresinde az daha ölüyordu. Böyle iş mi olur?"  
 
Ne kadar doğru bir soru değil mi? İş diye bize bunu öğretmiyorlar değil mi?   
 
'İnsanın her gün çoluğuyla çocuğuyla vedalaşarak gittiği, hiçbir zaman sağ dönüp dönmeyeceğini bilmediği yer' diye öğrenmiyoruz biz iş denen şeyi. Dolayısıyla çocuğun aklı kabul etmiyor... "Böyle iş mi olur?" diye bağırıveriyor, babasının kanatları altında büyümek isteyen her çocuk gibi.
 
Ona nasıl anlatabilirsiniz ki, bazı işler böyledir diye... Kabul eder mi? Neden diye sormaz mı? Neden benim babam demez mi? Bu kadar mı değersiz onun hayatı diye düşünmez mi? "Senin baban kahraman oldu şimdi" desen bu onu keser mi? Kesmeli mi kaldı ki? Bu böyle gelmiş böyle gitmeli mi?
 
Hürriyet Pazar'da Ayla Günerhan ile İpek İzci Şili'den bakır madenindeki kazadan iki ay yerin dibinde kaldıktan sonra sağ kurtarılan 33 işçiden altısıyla konuşmuşlar.
 
İnsanın içi yanıyor. Neler olabilirdi, neler oldu? Ve ne uğruna?
 
Şimdi Soma'da "Kazaya rıza, kadere teslim İslam'ın bir şiarıdır" diye bildiri dağıtılıyor mezarlıklarda. Yapmayın Allah aşkına, "Bu 'kaza' sizin kaderinizdir, teslim olun, ses etmeyin" diye teselli mi olur?
Bir şeyleri değiştireceksek önce o kız çocuğu gibi olanca samimiyetimiz ve kalan tüm safiyetimizle sormamız gerekiyor: "Böyle kader mi olur?" 
 
Küçük oyuncu Emy Vardanyan, Derya Durmaz'ın yönettiği ödüllü kısa film "Ziazan"ın başrolünde.
 
Çikolata sınır tanımaz
 
Şu sıralar dış basında ne tür haberlerle yer aldığımız malum... Ama bir de yüzümüzü ağartan işler oluyor ki, ne kadar başka gündemlerimiz olsa da atlanmaması gerek... Cannes Film Festivali'nde mesela bir Nuri Bilge Ceylan rüzgarıdır, esiyor. Artık Ceylan'ın yurt dışı başarılarına alışmış olsak da, son filmi 'Kış Uykusu' hakkında yazılıp çizilenler öyle böyle değil.
 
Hollywood Reporter'ın "Çehov film çekseydi böyle bir şey olurdu" ve Positif'in "Bergman'dan beri böylesini görmedik" cümlelerini en azından alıntılayalım ve sinema alanındaki bir başka başarımıza geçelim...
 
Tiyatrodan, dizilerden, en son 'Mavi Dalga' filminden bildiğimiz oyuncu Derya Durmaz, bu kez kameranın arkasına geçti ve bir kısa film çekti. Adı 'Ziazan'.
 
Gökkuşağı anlamına gelen adıyla, 4 yaşındaki bir Ermeni kızının hikayesi. En bayıldığı şey, Türkiye-Ermenistan arasında bavul ticareti yapan dayısının getirdiği tüpte çikolata. Bir gün onlara çikolata vermediği için arkadaşları onu 'gizli görev' oyununa almayınca küçük çıkınını yapıp dayısının bavuluna saklanarak Türkiye'ye gitmeye karar veriyor.
 
Hem gizli görevin alasını yaşayacak hem de herkese yetecek kadar çikolata alıp gelecek... Ama işte bakalım iki ülke arasındaki 'lanet sınır' kapalı olduğu için Gürcistan üzerinden gerçekleşecek 36 saatlik yolculuk nasıl geçecek?
 
Mesele çikolata olunca sınır tanımayan küçük Ermeni kızının yolculuğu, sahiden sınır tanımayarak ödülleri ala ala devam ediyor yoluna. Önce SEE a Paris Festivali'nde jüri özel ödülünü aldı, ardından Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışması'nın en iyisi seçildi... Son olarak da önceki gün Diversity'in Cannes Kısa Film Gösterimleri'nden hem jüri, hem seyirci ödülüyle döndü.
 
Hakkındaki seyirci yorumları da öyle iç açıcı ki, insanın yüreği aydınlanıyor. Ama zaten "Sınırların olmadığı bir dünyaya inananlar için" cümlesiyle yola çıkan 'Ziazan' da sahiden öyle bir film...
 
Her anını gülümseyerek izliyorsunuz, "Bütün mesele işte bu kadar yalın da anlatılabilir" dedirtiyor, insanın içini umutla dolduruyor...
 
Ne de olsa bir cümleyi kurmanın bin bir türlü yolu var ve güneşli bir yol da pekala düşündürebilir seyredeni...