Kayıplar, yas ve geriye kalan
Beklenmedik, ani bir kayıp yaşayanların, hele hele bu kayıp "doğal" olmayan şekilde, diyelim bir kaza sonucu, önlenmesi mümkünken olmuşsa muhtemelen hayatları boyunca onlarla kalacak "keşke"leri vardır. Evden beş dakika erken çıksaydım, o telefonu açsaydım, o yoldan değil de diğerinden gitseydim, böyle olacağını bilseydim, tahmin etseydim, fark etseydim, yapabilseydim... Değiştiremeyeceğinizi bilirsiniz ama bu "ihtimaller"e her gün yenileri eklenir. Kaybın acısını, yas duygusunu daha da ağırlaştıran ihtimaller.
"Dalgakıran"da seyiciye kendi yas sürecini anlatan Alex'in durumu da böyle. Alex 30'lu yaşlarında bir fotoğrafçı, bir koca, bir baba. Karısı Helen'a karşı "hayatının aşkı" tanımının eksik kalacağı bir düşkünlüğü, sekiz yaşındaki kızları Lucy ile beraber olabildiğince kusursuz bir hayatları var. Tek bir değiştirilmesi mümkünken değiştirilemeyen anla birlikte alt üst olacak bir mutluluk.
Başladığımız noktada her şey olup bitmiş, Alex seyirciye o andan öncesinden, yaşanırken hiçbir anlamı yokmuş gibi görünen sıradan detaylardan oluşan hayatlarından söz ediyor. O "sıradanlığın", "bugün kayda değer hiçbir şey olmadı" duygusunun aslında insana iyi gelen, güven veren bir yanı vardır ya; kötü bir şey olmamıştır, her şey yerli yerindedir, bir eksiğiniz yoktur. Alex'in hikâyesi o sıradan anlardan her şeyin karanlığa büründüğü yaz tatiline doğru ilerliyor.
Oyun yazarı Simon Stephens'ın aktör Andrew Scott için özel olarak yazdığı kısa monolog "Sea Wall / Dalgakıran", 2008 yılında İngiltere'de sahnelendiğinde büyük ilgi görmüş, daha sonra bir aktörün tek kişilik sahne deneyiminin kameraya aktarılması konusunda ders niteliği taşıyan filmi de yapılmıştı. Özellikle KOVID-19 ile beraber dünya topluca yas duygusuyla yüzleşir ve insanlar tiyatroyla çevrimiçi yollarla hasret gidermeye çalışırken bu kayıt da seyircinin göz bebeği hâline geldi.
"Dalgakıran" şu anda İstanbul'da Craft Tiyatro'da Çağ Çalışkur'un rejisi ve Serkan Altunorak'ın performansıyla seyirciyle buluşuyor. Topluluğun yeni evi Yapı Kredi bomontiada x Craft'ın ilk oyunu olarak. Seyirci salona girdiğinde Serkan Altunorak'ı başka koşullarda insanı ferahlatacak bir maviliğin içinde (Başarılı dekor tasarımı Deniz Göktürk Kobanbay imzalı) acısıyla baş başa buluyor. Alex biraz sonra anlatmaya başlayacak ve önce gülümseten, sonra iç yakan detaylardan söz ederek seyirciyi gelmekte olduğu hissedilen finale götürecek, onu da yavaş yavaş yasının içine çekecek. Aslında biraz fazla "yavaş" yapacak bunu. Craft'ın oyununun süresi 60 dakika. Andrew Scott'un oynadığı oyun, eleştirilerde "insanı alt üst eden 30 dakikalık performans" diye tanımlanıyor, zaten filmin süresi de 33 dakika. Oyunun asla çeviri duygusu vermeyen, su gibi akan Türkçesinde de Balım Kar ile birlikte imzası olan yönetmen Çağ Çalışkur, Alex'in zaten ağır ağır açılan hikâyesinin sindire sindire, uzun eslerle anlatılmasını tercih etmiş. Ama bu seyirciyi zorlayan, durumu kavrayıp duyguya ortak olmasını geciktiren ve dikkatini dağıtan bir tercih bana göre. Bunun dışında son derece insani, hepimize dair bir duyguyu sade ve açık bir dille anlatan, Serkan Altunorak tarafından da incelikle aktarılan bir oyun, "Dalgakıran". 7 Mayıs'a kadar her cumartesi ve pazartesi oynanıyor (Cumartesi 18.00 ve 20.30 olmak üzere iki seans). Yaslar ve kayıplar bu kadar yakınımızda, hayatımızın içindeyken, bu duyguda olsun ortaklaşmak için izlemeye değer.