İstanbul Tiyatro Festivali'nde neler görelim?
İnanır mısınız bilmiyorum, tiyatroda “Niye o ödülü biz değil de onlar aldı?”dan başka şeyler de oluyor... Siz bunları pek okuyamıyor, hele hele ekranlardan hiç göremiyorsunuz, evet...
Hafta sonu gündüz magazin programlarında yaptığım kısa tur, hâlâ suni Afife tartışmalarının kanal kanal gezdiğini gösterdi çünkü... En büyük derdimiz o heykelciğin kimin evine gideceğiymiş belli ki.
Halbuki bu arada İstanbul Tiyatro Festivali başladı. İki senede bir yapıldığı için de ayrıca önemli ve değerli günler bunlar...
Yurt dışından önemli topluluklar geldi, yurt içinden de birçok grup yepyeni oyunlar hazırladı festival için. Sahiden umut verici bir tablo...
Bana da soranlar oluyor, “Hangi oyunları göreceksin, önereceğin var mı?” diye. Ben buradan kendime göre birkaç öneride bulunayım, her zamanki gibi de maceraperest ruhları kendi keşif serüvenlerini yapmaya teşvik edeyim...
Öncelikle fırsatınız varsa ne yapın edin, Schaubühne’nin ‘Bir Halk Düşmanı’nı görün. Dünya tiyatrosunun yıldız yönetmeni Thomas Ostermeier, iki sene önce ‘Hamlet’ ile gelmişti festivale. Ve benim gibi “Üç saat mi? Sahiden mi?” diye endişe edenleri bile bir üç saat daha olsa izleyecek halde uğurlamıştı salondan.
Sonra Propeller Theatre Company iki ayrı Shakespeare oyunuyla geliyor festivale. Maske, animasyon, projeksiyon ve müzik desteğiyle merak uyandıran bir ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ ve ‘Yanlışlıklar Komedyası’ var programda. Birini seçip gitmekte fayda var.
Yiğit Sertdemir’in sahnelediği ‘Kral (Soytarım) Lear’ baştan beri en çok merak ettiklerimdendi, ama anlaşılan tek merak eden ben değilmişim, biletleri ilk tükenen oyunlardan olmuş. Herhalde bunda Tomris İncer, Güven Kıraç, Demet Evgar, Sezin Akbaşoğulları, Okan Yalabık, Berkay Ateş, Umut Kurt’tan oluşan oyuncu kadrosunun cazibesinin de payı var. Hikayeyi Soytarı’nın gözünden anlatan, soytarıca bir ‘Lear’ hikayesi bu ve kaçırılacak gibi değil.
Stüdyo Oyuncuları’nın 95-96 sezonunda sahnelediği efsane oyun ‘Gergedanlaşma’ bu kez topluluğun 25. yılı şerefine yenilenmiş hali ve ‘Gergedanlaşma 2.014’ adıyla festivalde. Tabii ki yine yazan ve yöneten Şahika Tekand. Bence topluluğun performatif sahneleme ve oyunculuk yönteminin bu ilk ürünü mutlaka görülmeli.
Bulut Tiyatro’nun ‘Kabuklu Sürprizli Hayvanlar’, İkinci Kat’ın ‘Fü’ oyunları benim diğer izlemek için sabırsızlandıklarım...
Türkiye sahnelerinde genç kan nasıl akıyor, onu merak edenler için de, ‘Yeni Dalga’ başlığı altındaki oyunlar iyi bir fırsat sunuyor.
Bunlar şimdilik benim merak ettiklerim. Programa bakarsanız, eminim siz de kendi listenizi oluşturacaksınız. Kısır tartışmalar içinde boğulmayın, hayat sokakta, hayat sahnede...
Sürekli arıza yapan sinema
Sinema deyince hâlâ ve ısrarla aklına Beyoğlu gelen biri olarak, eski salonlarımdan bir bir mahrum kalınca her şeye rağmen Fitaş’a gitmeye çalışıyorum. Evet, onun adı artık Beyoğlu Cinemaximum ama benim için bir zamanların Dünya Sineması’nın hatırını taşıyor.
Gelgelelim iki seferdir gittiğime pişman oluyorum, bilmiyorum başka şans verebilecek miyim? Çünkü iki seferdir orta yerde bir elektrik arızası ve yirmi dakikalık aralarla izliyoruz filmi.
Bu defaki daha filmin onuncu dakikasında meydana geldi. Kestik, bekledik, bekledik, bekledik... Sonunda “Bir arıza var, gideremiyoruz, sizi gişeye alalım” anonsuyla salonu boşalttık.
“Giderdik, giderdik” haberiyle de gişeden yine salona döndük.
Gitti mi yarım saat ve de heves...
Sahip olunan sinema salonlarının sayısını artırmak iyi güzel de, hiçbirine üvey evlat muamelesi yapmadan hepsine gerekli özeni göstermek daha hoş olmaz mı?
Yoksa yakında Fitaş’ın kapısına da kilit mi vurulacak? Çünkü özellikle akşamları öyle terk edilmiş bir hali oluyor ki, yerine dikilecek alışveriş merkezini görür gibi oluyorum...