Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | İnsanlığın var olduğunun filmi
İnsanlığın var olduğunun filmi
04 Aralık 2015 - 11:12“Ertuğrul 1890”, Japonya’da gösterime giriyor bu hafta. Türkiye - Japonya dostluğunun 125. yılında, 15 milyon dolarlık dev bütçesiyle iki ülke ortak yapımı ilk film olarak
Yıl 1890... Eylül ayı... Osmanlı İmparatorluğu’nun parlak günleri geride kalmış, ancak güçlü görünme çabaları devam etmekte. II. Abdülhamit, Japonya İmparatoru Komeii’ye bir ‘iade-i ziyaret heyeti’ göndermiş. Donanmanın en güzel gemisi kabul edilen ancak çürük olduğu da gayet iyi bilinen Ertuğrul fırkateyniyle...
11 aylık yolculuk sonunda görev tamamlanmış, 650’ye yakın mürettebatıyla Yokohama Limanı’na varmış Ertuğrul. Ancak bir sorun var; geri dönüş vakti Japon sularında tayfun mevsimi. Japon yetkililerin uyarıları kâr etmemiş, yolda fırtınaya yakalanan Ertuğrul fırkateyninin akıbeti Kashinozaki Deniz Feneri’ne yönelmişken, Koshimoto kayalıklarında parçalanmak olmuş...
Buraya kadarını aşağı yukarı biliriz, ders kitaplarından. Yazmayı unuttukları, orada Oshima adlı yoksul bir balıkçı köyü olduğu, kayalıklarda fırtınaya tutulan çok olduğundan can kurtarmaya alışık köylülerin kendilerini dalgalara atarak geminin enkazından 69 kişiyi kurtarıp iyileştirdiği, aylarca misafir ettiğiydi...
Evet, denizden çıkarılan 150 kadar denizcinin oraya gömüldüğünü, Japonya’da bir Ertuğrul şehitliği olduğunu biliriz belki de, o devirde o halkın mum ışığında yaralıları yaşatmak için nasıl bir mücadele verdiğini yazmaz kitap. Kendi olmayan lokmalarını nasıl hiç tanımadıkları ‘yabancılar’la paylaştıklarını da... Wakayama eyaletinden gelen “Tedavi masraflarını karşılayalım” önerisine “Biz gözümüzün önünde acı çeken insanlara yardım ettik, ne masrafı?” cevabını verdiklerini de... Savaşları yazar, bunları yazmaz... Bir biz, bir de ‘onlar’ var diye büyütürler çocukları...
Yıl 2003... Koshimoto Belediye Başkanı eski bir tapınakta bazı notlar bulur. 100 küsur yıl önce Oshima’nın doktoru tarafından tutulmuş tedavi notları... 69 Türk gemicinin Oshima günlüğü. Çok duygulanır, ister ki bu bir film olsun, hâlâ çocuklarına ‘Mustafa’, ‘Ali’ gibi ön adlar takan Oshima halkının hikâyesini herkes duysun.
Yönetmen Mitsutoshi Tanaka’nın o yıllarda üzerinde çalışmaya başladığı, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da Türkiye tarafındaki yapımcılığını üstlendiği film; “Ertuğrul 1890”, Japonya’da gösterime giriyor bu hafta. Türkiye - Japonya dostluğunun 125. yılında, 15 milyon dolarlık dev bütçesiyle iki ülke ortak yapımı ilk film olarak... İşin içine 1985 yılındaki İran-Irak Savaşı’nda 215 Japon yolcuyu Tahran’dan taşıyarak hayatlarını kurtaran THY uçağının da hikâyesi eklenmiş, böylece ortaya karşılıklı bir dostluk hikâyesi çıkmış. Türkiye’deki uygulamacı yapımcısı Böcek Yapım olan filmde Japonya’nın önemli oyuncuları Masaaki Uchino, Shiori Kutsuna ile Kenan Ece, Alican Yücesoy, Mehmet Özgür, Melis Babadağ oynuyor.
Ekiple birlikte Tokyo’daydık bu hafta. Türk Hava Yolları’nın o günkü kabin ekibi de vardı... Tuhaf bir şeydi sahiden...
Ağladı millet izlerken.
İki ülke arasındaki ‘kardeşlik’ biraz lafta kalan bir şeydir bence. Devlet çıkarları kardeşlik tanımaz, her fırsatta yaşayıp görüyoruz bunu. Ama bir halk bir diğerine zor zamanda kendiliğinden el uzatmışsa, araya devlet yetkilileri filan girmeden, sırf insanlık adına yapmışsa bunu, onun izleri silinmiyor işte... 125 yıl sonra da olsa dönüp sizi buluyor. Kuşaktan kuşağa anlatılası bir hikâye oluyor.
(Film Türkiye’de 25 Aralık’ta gösterime girecek.)
Japon yardımseverliği
Japonların titizliğini, disiplinini duymuştum da görmesi başkaymış. Bir de işini iyi yapma sevdasıyla yardımseverliğini. Bizde dükkânlara duvara ‘adres sormayın’ falan yazar ya kimi bezgin esnaf... Hatta paraya bağlayanı vardır yol tarifini... Burda kime yol sorarsanız sorun, istisnasız önce bir mutlu oluyor, ona bu fırsatı verdiğiniz için, ardından da İngilizce sorunu büyük olduğundan tarif edemiyor, seni alıp gideceğin yere götürüyor. Tezgâhtar dükkânı bırakıp geliyor, öyle söyleyeyim.
Ya da bir dükkândan kutu içinde kırılacak eşya aldın değil mi? O kutular kasada bir bir açılıp kontrol ediliyor. Aman ha kırığı çatlağı olmasın... Bir çanağın değişik noktalarına çın çın vurarak, “Sesi bir farklı geliyor” diyerek beş dakika geçirenini gördüm. “Kırarsan ödersin” kültüründen geliyoruz biz, “Hayır, eğer bir yerinde bir şey varsa yüzde 20 indirimli ödemeniz lazım” diye tutturan satıcı mı olur?