Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Hamlet’in ölüleri dile geliyor

Hamlet’in ölüleri dile geliyor

15 Şubat 2021 - 10:02
Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Hamlet’in Bütün Ölüleri”, özel olarak tasarlanmış dokuz odalı bir konteynerin içinde, her seferinde tek bir seyirciye oynanıyor.

"Aslında ben Hamlet’in amcasını öldürüp tahta geçmesini istemiştim ama kötülük başladı mı, bir girdap gibi büyüyerek her şeyi yutuyor."

Konteynerin son odasında hayaletin konuşmasını izlerken çıkışta aklımda en çok kalacak cümlenin bu olduğunu düşünüyorum. “Kötülük başladı mı, bir girdap gibi büyüyerek her şeyi yutuyor”. Tabii kötülüğü yapanın kendisi başta olmak üzere. 40 küsur dakika süren mezarlık ziyaretinde “kendini vazgeçilmez sananlardan” yedisini dinledikten sonra ancak “Değdi mi?” diyor insan, “Değiyor mu sahiden?”

Önce başa dönelim, neden söz ediyoruz, nerede bu mezarlık, kim bu ölüler? Mezarlık, Bursa Nilüfer Belediyesi Halkevi Cumhuriyet Meydanı’nda bir konteynerin içinde. Nilüfer Kent Tiyatrosu’na ait, beyaz boyalı, üzerinde “Hamlet’in Bütün Ölüleri” yazan, dokuz odacıklı bir konteyner bu. Biz seyirci olarak ön kapıdan girip odadan odaya geçerek bize anlatılan öyküleri dinleye dinleye sonuna kadar gidiyoruz.

Aslında dediğim gibi, bir mezarlık ziyareti, yaptığımız. Ziyaret ettiklerimiz de Polonius, Ophelia, Laertes, Claudius, Gertrude ve Prens Hamlet. Yani Shakespeare’in ölümsüz eseri “Hamlet’in Bütün Ölüleri”.

Bir de Kral Hamlet’in hayaleti. Oyun bitmiş, ölen ölmüş, iki mezarcıdan başka kimse kalmamış ama ölenin de öldürenin de diyeceği bir şeyler var hala. Yazar ve yönetmen E. Feza Soysal, oyunu “bittiği yerden yeniden yazarak” onlara bu son söz hakkını vermiş. Seyirciye de “Sıradan bir ölümlü olduğunu unutan güç tutkunlarının” kendileriyle beraber yakınlarını da, yaşadıkları toplumu da, dünyayı da ne tür felaketlere sürüklediklerini birinci ağızdan dinleme fırsatını.

 

Işığı yak oyun başlasın

 

“Birinci ağız” derken nasıl dolaysız, nasıl “bire bir” bir buluşmadan söz ettiğimi tarif etmeye çalışmalıyım biraz. Bir kere, Nilüfer Kent Tiyatrosu tarafından pandemi koşullarında seyirciyle buluşmanın bir yolu olarak sunulan bu “konteyner sahne”, aynı zamanda müthiş yakın ve etkili bir oyuncu-seyirci iletişimine yol açıyor. Sen seyirci olarak tek başına o kapıdan giriyor, kulaklığını takıyor, ilk ışığı bizzat kendi elinle yakıyor ve izleyeceğin oyunu başlatıyorsun. Peş peşe altı ölü gömüp bitap düşmüş mezarcıların (Batuhan Pamukçu ve İbrahim Ersoylu) söylenmesiyle başlıyor oyun. “Soylular ölüyorsa bizim için, devletimiz için, yüce bir amaç için” diyenle “Abisini öldürüp yengesini karısı yapanın yüce amacı ne ola ki?” diye soranın tartışması.

 

Gözünüze anlatılan hikâye

 

Sonra sıra geliyor o ölülerle tanışmaya. Ölüm sırasıyla bir bir yanlarına uğrayıp siz sormadan anlattıkları hallerini dinlemeye. İlk mezarda camın arkasında Polonius bekliyor bizi, Ali Düşenkalkar’ın bütün heybeti ve etkileyici oyunculuğunda vücut bulmuş olarak. Henüz şaşkın seyirciyi gafil avlayan ve avucunun içine alan bir karşılaşma. Hani diyebiliriz ki en zorundan başlıyoruz (Siz benim gibi yapmayın, oturmayı akıl edin, önlerinde küçük birer sandalye var). Sonra sırayla Ophelia (Ayşe Gülerman), Laertes (Adem Mülazım), Claudius (Mesut Özsoy), Gertrude (Ebru Kara Dekhli) ve Hamlet (Mert Tiryaki)’in mezarlarına gidiyoruz. Hayatınızda hiçbir oyunda bir oyuncuyla olmadığınız kadar yakın durarak, - aranızda sadece cam var, - hiç yaşamadığınız bir deneyim yaşıyorsunuz; sadece size, gözünüzün içine anlatılan bir hikâye dinleme, “kişiye özel” oyun izleme lüksü. Lüks dediğime bakmayın, zorlanıyorsunuz da neticede mezarlıktayız, karşımızdakiler ölü ve Cem Yılmazer’in mekân ve ışık tasarımının yarattığı etki azımsanacak gibi değil. Her biri seyirciyi farklı bir yerden yakalayan, kimi ürperten, kimi gülümseten başarılı performansları için bütün oyuncuları kutlamak lazım. “Bizim işimiz zor” dediysek onlarınki imkânsız. Bir seansta aynı oyunu tek tek 10 seyirciye 10’ar kez oynuyorlar.

Bu arada başta yedi ölü demiştim evet, çünkü mezarlıkta bizlerle video aracılığıyla buluşan Hayalet Kral, yani Selçuk Yöntem de var. İntikam isteyerek bütün bu felaketlere yol açtığı için pişman ve hiç durmadan bu hikâyeyi anlatmaya mahkûm. Hayli etkileyici bir video performans olduğunu eklemem lazım. Özlem Karabay’ın kostümlerinin şahane olduğunu da.

Uzun sözün kısası, E. Feza Soysal’ın çok parlak bir fikirden yola çıkıp başarılı bir ekiple dört başı mamur şekilde hayata geçirdiği “Hamlet’in Bütün Ölüleri”, pandemide tiyatroyu özleyen seyirci için eşsiz bir fırsat. Cuma saat 17.00’de başlıyor, her seferinde 10 seyirci gelebiliyor, dileyen de çevrimiçi bilet alarak izleyebiliyor oyunu. Aynı etkiyi yakalamak mümkün olmasa da Bursa dışında olanlar için şimdilik tek yol.