Halka ait olan sahiller
Öyle görünüyor ki 1 Temmuz itibarıyla bütün ülke aynı anda tatile çıktı. Tatil beldelerinin araç ve yaya trafiği büyük şehirlerin en kalabalık caddelerini aratmıyor. Çoğunun bunu kaldıracak alt yapısı olmadığını düşünürsek bayramda tatilcileri zor günlerin beklediğini tahmin etmek zor değil. Hoş, bayram öncesi de durum çok farklı değildi. Misal, normalde gelişi gidişi en kolay yerlerden olmadığı için bir nebze nefes alınabilen Kaş’ta her gün uzun uzun elektrik ve su kesintileri yaşanmaktaydı. Bütün gün süren kesintiler bile gördük. Bir şey daha gördük ayrıca; bulunduğumuz kara parçasının dört yanı denizlerle çevrili olsa bile bizde yüzmek için atlatılması gereken badireler, harcanması gereken servetler, göze alınması gereken gerginlikler var.
Zira sahillerde boş alan hiç kalmamış. Hani şu çocukluğumuzda yaptığımız gibi havlumuzu serip minik şemsiyemizi dikip belki suyumuzu, meyvemizi buzluğa koyup yüzebileceğimiz yer yok. İlla bir “beach club”dan girilecek suya. Bunun da tabii bir bedeli var; çoğunlukla insan başı 100 TL. Daha insaflı işletmelerde 75. Orada geçirdiğin süre zarfında bu kadarlık yeme içme yaptın yaptın. Yapmadın, şezlong bedeli olarak vereceksin. Sadece şezlong şemsiye bedeli olarak 50 TL alıp karşılığında hiçbir şey sunmayan işletmeler de gördüğümüz için buna şükrettiğimiz oldu. Ancak klasik dört çocuklu aile örneğini verecek olursak, 400 TL ile başlayan ve daha bunun akşam yemeği, belki kahvaltısı olan tatil günlerinden kaç kişi nasıl yararlanabilir, merak ediyor insan.
Tam bu sırada sevdiğim bir arkadaşımın sosyal medyadaki şahane önerisini gördüm; sahiller herkesindir, sadece şezlong ve şemsiyeler işletmenindir, alın havlunuzu gidin yayılın, kimse bir diyemez, derse üstesinden gelinir diye cesaret veriyordu. Ama maalesef o gerginliği göğüslemek herkesin harcı değil. (Sezonun daha başı ve herkes halihazırda çok gergin bu arada. Tabii ki pandemi sürecinin işletmeler için yarattığı zorlukları biliyoruz ama biz de gül bahçesinden gelmediğimiz için zorlanıyoruz). İkincisi de şezlonglar her metre kareyi kaplıyor, kaynaşmak esas, sosyal mesafe falan da bir şehir masalı, yok öyle yayılacak boş alan.
Gene tam bu gittikçe artan kalabalığın ortasında yaşam mücadelesi verirken bu sefer Kaş’tan bir haber düştü medyaya, “Kaş’ta kıyı işgali yapan işletme yıkıldı, plaj vatandaşa ücretsiz açıldı” şeklinde. Hoş, zaten Kaş’ta kulaktan kulağa da epey ses getirmiş bir haberdi; doğal sit alanı statüsündeki İnceboğaz Plajı’ndaki özel tesis, inşa ettiği kaçak yapılarla birlikte belediye ekipleri tarafından yıkılmıştı. Çevik kuvvet, zabıta ekipleri ve sahil güvenlik ekipleri eşliğinde. Plajın halka açılması güzel haber tabii, Kaş’ta biraz sorup soruşturunca orada yaşayanların da durumu memnuniyetle karşıladığını gördüm. Ama bir, bundan sonra da halk plajı olarak kalmasını, birdenbire orada yeni bir işletme türememesini umuyorlardı, ikincisi de bu uygulamanın Hidayet Koyu’ndaki butik otel gibi başka tesislere de uzanmasını bekliyorlardı. “10 yıl önce denize girenden para istenmesini ya da minimum harcama kotası konmasını akıldan geçirmek düşünce suçu sayılırdı” denen günlerin geri gelmesi muhtemelen hayal. Kaş’ta da diğer beldelerde de. Ama hiç değilse insanların illa bir “beach”e mahkûm olmamasını, alternatif yüzme güneşlenme yerleri kalmasını, kağıt üstünde halka ait olan sahillerin bari bir kısmının halka sunulmasını beklemek fazla olmasa gerek.