Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Galata'da neler oluyor?
Galata'da neler oluyor?
12 Kasım 2013 - 10:11“Galata’daki ruhsatsız oteller kapatılıyormuş” şeklinde gündeme gelen olayların aslı şu: Ortada ruhsatsız oteller değil, şirketler tarafından apart olarak kiralanan daireler varTurist olarak yabancı bir ülkenin en büyük şehrine gittiniz. O şehrin göbeğinde, tarihinin, kültürünün nabzının attığı bölgede, diyelim Galata’da bir apart olarak işletilen şık bir daire tuttunuz. Amacınız birkaç gün ya da hafta için o şehirde eviniz varmış gibi hisssederek yaşamak.
Odanızda otururken günün bir saatinde kapı çalınıyor. İçinde ahlak zabıtasından, çevik kuvvetten, belediyeden görevliler olan kalabalık bir ekip derhal orayı boşaltmanız gerektiğini söylüyor. İşletme sahiplerinin “İzin verin, bari misafirlerimizle biz konuşalım” demesine rağmen. “Yarım gün zaman verin” ricalarına da kulak vermeden, sizi kapının önüne koyuyorlar, kaldığınız yeri mühürlüyorlar.
Şimdi birkaç soru: Ne düşünürsünüz? Bir daha o ülkeye tatile gider misiniz? Memleketinize döndüğünüzde eşinize, dostunuza, tanıdık- tanımadıklarınıza neler anlatırsınız? O şehrin nasıl dünyanın sayılı cennetlerinden biri olduğunu mu, yoksa orada turist olarak hiçbir güvencenizin olmadığını mı?
Ruhsat bahane
Bir süredir “Galata’daki ruhsatsız oteller kapatılıyormuş” şeklinde gündeme gelen olayların aslı şu: Ortada ruhsatsız oteller değil, faaliyet alanları arasında kiraya verme de olan şirketler tarafından apart olarak kiralanan daireler var.
Her gelen turistle kira sözleşmesi imzalanıyor, her şey kayıtlı, kayıt dışı bir trafik filan dönüyor değil orada. İki günlükten aşağı süre için kiralanmıyorlar, gelenlerin yüzde 99’u da yabancı zaten.
Hal böyleyken yaklaşık bir aydır birtakım ani baskınlarla bu son derece şık ve lüks apart oteller mühürleniyor, müşterileri başta tarif ettiğim şekilde dışarı atılıyor ve bunun için ruhsat bahane ediliyor. Kapatılan apart sayısının 144 civarında olduğu söylenmekte. Henüz kapatılmamış olanlar da zaten artık misafir ağırlamaya çekinip kendi kapılarına kendileri kilit vuruyorlar.
Zararın başından dönmek zor mu?
Bütün dünyada yükselen ev turizmi trendini doğru düzgün bir biçimde uygulayarak ülke turizmine ve kültürüne ciddi bir hizmet sunduklarını düşünen işletmecilerin-ki çoğu civardaki binaları restore etmiş mimarlar-hayal kırıklığı ve endişe içinde olduğunu söylememe gerek var mı?
Peki bu arada bölgede kayıtsız kuyutsuz usulsüz işletilen, saatlik kiralanan evler yok mu? Kuşkusuz var. Her alanda olduğu gibi burada da fırsatı kötüye kullananlar var. Peki çözüm nedir? Onları ayıklamak mı, yoksa kuruları yaşları hep beraber yakmak mı? Bizde niye hep ikinci yok tercih ediliyor?
Misal, Asmalımescit’teki masaların -yine apar topar ve neredeyse müşterilerin altından sandalye çekilerek-toplanmasında da aynı durum yaşandı. İtibarını taşıranlar, işgaliye ödemeden masalarını kaldırımlara yayanlarla her şeyi belediyeden aldığı izne uygun götürenler bir torbaya kondu, hep birlikte cezalandırıldı. En başta da müşteriler cezalandırılmış oldu. Asmalımescit’in o eski halinden eser yok şimdi.
Şu anda apart otellerle ilgili tercih edilen yolun da en çok turizme darbe vuracağını, ülkemizin dış ülkeler gözündeki o çok önemsediğimiz ne kadar imajını sarsacağını tahmin etmek çok mu zor? Peki zararın başından dönmek?
Odanızda otururken günün bir saatinde kapı çalınıyor. İçinde ahlak zabıtasından, çevik kuvvetten, belediyeden görevliler olan kalabalık bir ekip derhal orayı boşaltmanız gerektiğini söylüyor. İşletme sahiplerinin “İzin verin, bari misafirlerimizle biz konuşalım” demesine rağmen. “Yarım gün zaman verin” ricalarına da kulak vermeden, sizi kapının önüne koyuyorlar, kaldığınız yeri mühürlüyorlar.
Şimdi birkaç soru: Ne düşünürsünüz? Bir daha o ülkeye tatile gider misiniz? Memleketinize döndüğünüzde eşinize, dostunuza, tanıdık- tanımadıklarınıza neler anlatırsınız? O şehrin nasıl dünyanın sayılı cennetlerinden biri olduğunu mu, yoksa orada turist olarak hiçbir güvencenizin olmadığını mı?
Ruhsat bahane
Bir süredir “Galata’daki ruhsatsız oteller kapatılıyormuş” şeklinde gündeme gelen olayların aslı şu: Ortada ruhsatsız oteller değil, faaliyet alanları arasında kiraya verme de olan şirketler tarafından apart olarak kiralanan daireler var.
Her gelen turistle kira sözleşmesi imzalanıyor, her şey kayıtlı, kayıt dışı bir trafik filan dönüyor değil orada. İki günlükten aşağı süre için kiralanmıyorlar, gelenlerin yüzde 99’u da yabancı zaten.
Hal böyleyken yaklaşık bir aydır birtakım ani baskınlarla bu son derece şık ve lüks apart oteller mühürleniyor, müşterileri başta tarif ettiğim şekilde dışarı atılıyor ve bunun için ruhsat bahane ediliyor. Kapatılan apart sayısının 144 civarında olduğu söylenmekte. Henüz kapatılmamış olanlar da zaten artık misafir ağırlamaya çekinip kendi kapılarına kendileri kilit vuruyorlar.
Zararın başından dönmek zor mu?
Bütün dünyada yükselen ev turizmi trendini doğru düzgün bir biçimde uygulayarak ülke turizmine ve kültürüne ciddi bir hizmet sunduklarını düşünen işletmecilerin-ki çoğu civardaki binaları restore etmiş mimarlar-hayal kırıklığı ve endişe içinde olduğunu söylememe gerek var mı?
Peki bu arada bölgede kayıtsız kuyutsuz usulsüz işletilen, saatlik kiralanan evler yok mu? Kuşkusuz var. Her alanda olduğu gibi burada da fırsatı kötüye kullananlar var. Peki çözüm nedir? Onları ayıklamak mı, yoksa kuruları yaşları hep beraber yakmak mı? Bizde niye hep ikinci yok tercih ediliyor?
Misal, Asmalımescit’teki masaların -yine apar topar ve neredeyse müşterilerin altından sandalye çekilerek-toplanmasında da aynı durum yaşandı. İtibarını taşıranlar, işgaliye ödemeden masalarını kaldırımlara yayanlarla her şeyi belediyeden aldığı izne uygun götürenler bir torbaya kondu, hep birlikte cezalandırıldı. En başta da müşteriler cezalandırılmış oldu. Asmalımescit’in o eski halinden eser yok şimdi.
Şu anda apart otellerle ilgili tercih edilen yolun da en çok turizme darbe vuracağını, ülkemizin dış ülkeler gözündeki o çok önemsediğimiz ne kadar imajını sarsacağını tahmin etmek çok mu zor? Peki zararın başından dönmek?