Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Film müzisyenlerinin haklı isyanı
Film müzisyenlerinin haklı isyanı
29 Eylül 2012 - 07:09Altın Koza’da ‘ödüle değer bulunmayan’ film müzisyenleri bir mektup kaleme aldı. Üslubuyla, sitem ederkenki zarafetiyle ders gibiydi, metin.Önce takip etmemiş olanlar için hatırlatalım, bu seneki Altın Koza jürisi film müziği dalında ödüle değer isim bulamadığından bu ödül sahipsiz kaldı. Bu dalda yarışan altı kişi de tahmin edileceği gibi boynu bükük...
Ama bu durum karşısında jüriyi ‘geri zekâlılıkla’ suçlamak yerine, oturup hep beraber duygularını döken bir metin yazmayı uygun buldular ki, bence de çok yerinde bir tepki. Bundan fazlası, insanların kendi eserlerinin beğenilmemesi halinde bu kadar hırçınlaşması biraz tuhaf. Hatta beğenilmemesi de demeyelim, yarışan bir başka filmin daha çok oya sahip olması, durum bundan ibaret. “Hayır, benimki tartışmasız olarak hepsinden daha iyi. Herkes de bunu böyle kabul etmek zorunda. Kabul etmeyenler de geri zekâlı” tepkisi biraz fazla olmuyor mu? Hatta insanın filmlerinde kurmaya çalıştığı dünyaya da aykırı düşmüyor mu?
Film müzisyenleri ne diyor peki mektuplarında? Önce tatlı tatlı festivalin coşkusunu, heyecanını tarif ediyorlar. Ödül gecesi koltuklarına hangi duygularla oturduklarını... Sorasını şöyle anlatıyorlar:
“Onca coşkunun, mutluluğun içinde sunucu dostumuz elindeki kâğıttan sesleniverdi salona: ‘Sırada en iyi müzik ödülümüz vardı, ancak jürimiz bu kategoride ödüle değer bir eser bulamadı...’ Bize ayrılan 10 saniyede durduk, jürinin aynasından kendimize, emek verdiğimiz filmlere baktık. Düşündük, taşındık.”
Gerçekten düşünüp taşınmışlar belli ki... “Göz, gören olduğu halde kendini göremez. Muhtaçtır bir başkasına, gerçeği gösteren adaletli bir aynaya” demişler; Eflatun’a başvurmuşlar hallerini tercüme için. “Senin aynan sevgilidir, dosttur. Onun gözünde yansımanı gördüğünde fark edersin, kusurunu, mucizeni” diyen Eflatun’a.
“Cumartesi gecesi biz aradığımız dost aynasını bulamadık” demişler sonra... “Liyakâtimizi ölçen, emeğimizi ödüle değer bulmayan ama bir yandan bizi muhatap almayan, gerekçelendirme bile yapmayan bir puslu ayna bulduk önümüzde.”
Bu kadar, dertleri. “Niye ödül almadık?” diye dövünmüyorlar... “Yaptığımız işte ne gördünüz, daha doğrusu ne görmediniz ki, hiçbirimizi ödüle lâyık görmediniz?” diye soruyorlar.
Bu bir festivalse, buradaki herkes, seçeniyle, seçileniyle, izleyeniyle bir ortak paydada, sinema sevgisinde buluşuyorsa, ödül müdür önemli olan, müzisyenlerin haklı olarak talep ettiği diyalog mu? Yüksek egolar arenasında bu mütevazı sesin kaybolup gitmemesini umuyor, bu çağrıya daha yürekten kulak vermemiz gerektiğini düşünüyorum... O zaman kazanan ‘sinema’ olacaktır gerçekten...
Ama bu durum karşısında jüriyi ‘geri zekâlılıkla’ suçlamak yerine, oturup hep beraber duygularını döken bir metin yazmayı uygun buldular ki, bence de çok yerinde bir tepki. Bundan fazlası, insanların kendi eserlerinin beğenilmemesi halinde bu kadar hırçınlaşması biraz tuhaf. Hatta beğenilmemesi de demeyelim, yarışan bir başka filmin daha çok oya sahip olması, durum bundan ibaret. “Hayır, benimki tartışmasız olarak hepsinden daha iyi. Herkes de bunu böyle kabul etmek zorunda. Kabul etmeyenler de geri zekâlı” tepkisi biraz fazla olmuyor mu? Hatta insanın filmlerinde kurmaya çalıştığı dünyaya da aykırı düşmüyor mu?
Film müzisyenleri ne diyor peki mektuplarında? Önce tatlı tatlı festivalin coşkusunu, heyecanını tarif ediyorlar. Ödül gecesi koltuklarına hangi duygularla oturduklarını... Sorasını şöyle anlatıyorlar:
“Onca coşkunun, mutluluğun içinde sunucu dostumuz elindeki kâğıttan sesleniverdi salona: ‘Sırada en iyi müzik ödülümüz vardı, ancak jürimiz bu kategoride ödüle değer bir eser bulamadı...’ Bize ayrılan 10 saniyede durduk, jürinin aynasından kendimize, emek verdiğimiz filmlere baktık. Düşündük, taşındık.”
Gerçekten düşünüp taşınmışlar belli ki... “Göz, gören olduğu halde kendini göremez. Muhtaçtır bir başkasına, gerçeği gösteren adaletli bir aynaya” demişler; Eflatun’a başvurmuşlar hallerini tercüme için. “Senin aynan sevgilidir, dosttur. Onun gözünde yansımanı gördüğünde fark edersin, kusurunu, mucizeni” diyen Eflatun’a.
“Cumartesi gecesi biz aradığımız dost aynasını bulamadık” demişler sonra... “Liyakâtimizi ölçen, emeğimizi ödüle değer bulmayan ama bir yandan bizi muhatap almayan, gerekçelendirme bile yapmayan bir puslu ayna bulduk önümüzde.”
Bu kadar, dertleri. “Niye ödül almadık?” diye dövünmüyorlar... “Yaptığımız işte ne gördünüz, daha doğrusu ne görmediniz ki, hiçbirimizi ödüle lâyık görmediniz?” diye soruyorlar.
Bu bir festivalse, buradaki herkes, seçeniyle, seçileniyle, izleyeniyle bir ortak paydada, sinema sevgisinde buluşuyorsa, ödül müdür önemli olan, müzisyenlerin haklı olarak talep ettiği diyalog mu? Yüksek egolar arenasında bu mütevazı sesin kaybolup gitmemesini umuyor, bu çağrıya daha yürekten kulak vermemiz gerektiğini düşünüyorum... O zaman kazanan ‘sinema’ olacaktır gerçekten...