Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Düğüm düğüm bağlanmışız

Düğüm düğüm bağlanmışız

31 Mart 2015 - 12:03 | Melisa Sözen ve İpek Bilgin, Craft Tiyatro'nun Çağ Çalışkur rejisiyle sahnelediği David Eldridge oyunu 'Kalp Düğümü'nde.
'Kalp Düğümü'nde Melisa Sözen, bağımlılığın diplerine vurmuşken de iyileşip kendini yeniden bulmaya çalışırken de iç yakan, yürek burkan ve sonunda umut veren bir ‘Lucy’ çıkarıyor içinden
Genç bir kadın, Lucy... Güzel, başarılı, ünlü ve bağımlı... Hani dışarıdan bakınca “Daha ne istiyor? Belasını mı?” dedirtecek türden bir hayatı var. Dışı eli, içi kendini yakan türden. O da kendi cehennemini evinde, en yakınında, ailesinde taşıyor. Annesiyle kurduğu sevgi - nefret ilişkisinde, zamanında kesemediği göbek bağında.
 
Craft Tiyatro’nun ‘Kalp Düğümü’, yeni bir Oyun değil artık, geçen seneden beri devam ediyor. Ama Melisa Sözen sahneye ilk kez çıktı bu oyunla. Türkiye Eleştirmenler Birliği’nin En İyi Kadın Oyuncu ödülünün sahibi oldu geçen hafta. Büyük olasılıkla bu yılki son ödülü de olmayacak. Ve o derece zor bir rol, o kadar da hak edilmiş bir ödül ki, görmemiş olanlar sezonun son oyunlarından faydalansın istedim.
 
‘Kalp Düğümü’, adını çözülmesi çok zor bir makrome modelinden alıyor. Hani ne içinden çıkabiliriz, ne kesip atabiliriz ya o türden bir düğüm. Ne var ki, kalp şeklinde... Gücünü ‘sevgi’den alıyor o yüzden bazen ömür boyu taşıyoruz yaralarını, bazen de can havliyle atıveriyoruz kendimizi o düğümün dışına. Yaralarımızı kanatma, kendimizi sıfırlama, her şeye yeniden başlama pahasına... ‘Lucy’nin yapmaya çalıştığı gibi.
 
Çağ Çalışkur’un sahneye koyduğu oyunda Melisa Sözen’in dışında İpek Bilgin, Ezgi Çelik, Melisa Doğu ve Erkan Köstendil var. Şahane bir kadro. Üç saate yakın insanı kilitleyen bir oyun. Ve sahneye ilk kez çıkan bir oyuncunun nasıl da oraya ait olduğunu kanıtlayan bir performans.
 
Melisa Sözen, bağımlılığın diplerine vurmuşken de iyileşip kendini yeniden bulmaya çalışırken de iç yakan, yürek burkan ve sonunda umut veren bir ‘Lucy’ çıkarıyor içinden. Hem kendi kalp düğümlerimizle yüzleşmek, belki birazını çözmek, hem de çok iyi oyunculuklar izlemek için kaçırmamalı.  
 
Ortak payda sanat olunca
 
Güneşli bir pazar günü. Bahar gelmiş artık, özlemiştik. Herkes kıra bayıra, deniz kenarına akarken bir grup insan Nişantaşı’nın bir ara sokağında, küçücük bir stüdyoya doluşmuş durumda.  Şahika Tekand’ın eşi Esat Tekand’la tam 26 yıldır yaşattığı Stüdyo Oyuncuları’nda öğrencilerin gösterisi var çünkü. Adı ‘Apophasis’ (Demezcilik). Yani “Bir konudan söz edilemeyeceğini belirterek o konudan söz etmek.”
 
Stüdyonun öğrencileri, bu konu çerçevesinde tasarımlar hazırlamış. Yürümek, durmak, düşmek, nefes almak, saçını düzeltmek ve kaşınmak gibi gündelik hareketlerden yola çıkan tasarımlar... Sonunda da bu epizotlar birbirine eklemlenip yarım saatlik bir gösteri çıkmış ortaya.
 
Stüdyo Oyuncuları’nın diğer işleri gibi ışığın ve oyuncuların saatin dişlileri gibi tıkır tıkır işleyerek bir bütün oluşturduğu bir gösteri, ‘Apophasis’. Sırf koro dahil 65 kişinin o sahnedeki saniye teklemeyen trafiğine bile şapka çıkarılır ya, bir de o gündelik, sıradanlaşmış, ağzını açıp söyleyemeyen, durup da dinleyemeyen hallerimize tuttuğu ayna girince devreye, müthiş heyecan verici bir gösteri izlemiş olduk.
 
Onları bekleyen sürpriz ise gösterilerini izleyip coşkularına ortak olan Şener Şen’di. Onun için de çok umut verici bir gün olmuştu. O heyecan çok mutlu etmişti ustayı. “Ne kadar pozitif bir hava var değil mi?” diye konuştuk kapıda. Ne gergin sinirler, ne kavga, ne kaygı... Hepsine yarım saatlik bir mola.  
Sanat gibi bir ortak paydada bir araya gelmiş insanların coşkusu o günden yanımıza kalan kâr oldu.