Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Dört dörtlük bir oyun

Dört dörtlük bir oyun

10 Aralık 2013 - 05:12 | “Huysuz” 12 Aralık 20.30’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde.
“Huysuz” sahiden dört dörtlük bir müzikli oyun. Kast şahane, herkes ama herkes çok iyi oynuyor, yetmiyor, şarkı söylüyor ve dans ediyor...

 

Bir Engin Alkan oyununa gitmek, çok eğlenceli bir geceyi garanti etmek anlamına geliyor. Nitekim, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelediği “İstanbul Efendisi” ve “Şark Dişçisi”yle üçleme gibi düşündüğü Aysa prodüksiyonu “Huysuz” da, bu beklentiyi daha da yükselten türden bir müzikli oyun.


Engin Alkan, “Huysuz”u beş farklı Moliere komedisinden; “Hastalık Hastası”, “George Dandin”, “Zoraki Evlenme”, “Cimri” ve Teodor Kasap’ın Moliere uyarlaması “İşkilli Memo”dan yola çıkarak yazmış. Olay, bir huzurevinde başlıyor. “Moliere’in huysuzu” diye anılan ünlü bir tiyatro oyuncusu (Engin Alkan), şimdi yaşlanmış ve altını bağlamaya çalışan hoyrat hastabakıcıya karşı savaş vermekte. Onun şanı var şöhreti var, itibarı var... Ve isyanı var, çünkü kendi bildiklerinden başka her şeyi yok sayan kaba, cahil ve sevgisiz insanların eline düşmüş durumda. Kim olduğunu ele güne göstermek için hastalık hastası, huysuz ve cimri Harpagan’ı oynamaya başlıyor. Huzurevinin diğer sakinleri de birer Moliere karakterine dönüşüyorlar ve cümbüş başlıyor.


Büşra Pekin hastabakıcı oluyor, Deniz Uğur, ihtiyarın genç güzel ve entrikacı karısı Madam Biju, Esra Akbaş ise babasının bir doktorla evlendirmek istediği kızı Sümbül. Gelgelelim Sümbül Kleon’a (Umut Temizaş) aşık ve tabii ki aralarında engeller var. Oyunun iki sürpriz yıldızı; Gülhan Tekin (BKM Mutfak ekibinden) ile Haki Biçici de birkaç değişik tipi oynayarak hikayeyi destekliyorlar. İkinci perdede bir karı koca oluyorlar, izlemeye doyum olmuyor.
“Huysuz” sahiden dört dörtlük bir prodüksiyon. Kast şahane, herkes ama herkes çok iyi oynuyor, yetmiyor, şarkı söylüyor ve dans ediyor. Müzikler zaten Selim Atakan imzalı ve çok başarılı. Kostümler (Tomris Kuzu) muhteşem. Dekor ve ışık (Cem Yılmazer) de öyle. Engin Alkan’la “İstanbul Efendisi”, “Şark Dişçisi” ve “Tarla Kuşuydu Jülyet”te de çalışan dramaturg Sinem Özlek’i de kutlamak lazım. Koreograf Senem Oluz’u da... Bu arada kadınların oklava dansını kırk kere daha izlesem sıkılmam... Bence siz de “Huysuz”u birkaç kere izleseniz sıkılmazsınız... Üç saat mi geçmiş, yeni mi başlamış anlamıyor insan.

Oğlanların hepsi tecavüzcü Coşkun

Başrol oyuncularını (Timuçin Esen ve Ahu Türkpençe) çok sevdiğim için heyecanla izlemeye başladığım “Vicdan” dizisi, gençlerin bölümleriyle içimi daralttı. İki genç kız var, sevgilileri onları akşam film izlemeye çağırıyor eve. Birinin annesi “hafif meşrep”, “anasına bakıp kızını almayacağımız için” kızı da ısrar ediyor “Gidelim de gidelim” diye.


Öteki iyi aile kızı, korkuyor, ya başlarına bir şey gelirse... Nitekim, tam bu sırada oğlanların evinde hummalı bir çalışma. Kızlardan birinin sevgilisi ve üçüncü sap ve anladığımız kadarıyla “sapık” arkadaşları, evdeki yatak odasına kamera kuruyorlar. Kız arkadaşlarını tuzağa düşürüp kaydedecekler. İçkiye ilaç atmalar, kapı deliklerinden gözetlemeler, maaşallah gençlerde her yol mevcut.


Aralarındaki tek elle tutulur gibi görünen oğlan da kamera kurulurken kızları uyaracağı yerde finalde röntgenci arkadaşın ağzını burnunu dağıtıyor (Gerçi o yumruklar hep yastığa gitti ama olsun, önemli olan niyet).


Anlayacağınız, oğlanların tamamı bir tecavüzcü Coşkun, bir Nuri Alço... Zaten bu arada dayı giriyor devreye, diyor ki “Oğlum, sen bu kızla ciddiysen bir daha onu bu durumlara düşürme”. Nedir o durumlar? Birkaç arkadaş, bir evde oturup yiyip içme hali... Ama işte bir kızı bu ortama çağırıyorsan niyetin iyi olamaz.


Ve sonunda alıyoruz dersimizi: Kızlarla oğlanlar değil birlikte yaşamak, bir gece bile aynı çatı altına girerlerse olacağı budur işte...