Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Dolapdere'de hayat var...

Dolapdere'de hayat var...

15 Nisan 2014 - 10:04
Kendinizi kasmayıp rahat edeceğiniz bir yer, Sivuple. Dolapdere’ye yakışacak şekilde
Önce birkaç güzel kafe açıldı diye heyecan duyduğumuz Karaköy, büyük bir hızla Cihangir ve Asmalımescit’in kaderini paylaşıp, kendini tüketme yoluna girdi...
 
Şimdi artık her sokak kafe dolu ve insanlar tepe tepeye sıra bekliyor.
 
Bitse de kalksanız diye gözünüze bakan garsonlar ve bekleşen müşteriler arasında nasıl bir pazar keyfinden söz edebiliriz diyerek biz bu hafta rotamızı henüz moda olmamış bir başka bölgeye çevirdik: Dolapdere’ye.
 
Harbiye'deki Starbucks’ın karşısından giriyorsunuz, yolun sonuna kadar yürüyorsunuz.
 
Bizim gibi sabırsızsanız “Burada sadece oto tamircileri var” diye birkaç kez mekan sahiplerini telefonla taciz ediyorsunuz. Yok, azimle aşağıya doğru yürürseniz solda Sivuple’yi göreceksiniz, şaşırmayın.
 
Sivuple, çok kısa süre önce bir rulman atölyesi olan yüksek tavanlı, geniş bir mekan.
 
 
Evin salonu gibi
 
Bir duvarı boydan boya atölyeden kalma raflarla dolu, içleri de türlü çeşit ilginç objeyle. Restorandan ziyade bir evin salonu gibi.
 
Birkaç tane büyük masa, bol bol nefes alma imkanı var içeride, kimseyi üst üste oturtmuyorlar.
 
Masanın birinin üzerinde çeşit çeşit ekmekler var, kahvaltınız hazırlanırken siz onlardan seçiyorsunuz.
 
Buranın en büyük özelliği, taş fırını. O yüzden pizzalarda ve ekmeklerde özellikle iddialılar. Ama bizim denediklerimizden; reçellerinin, ev yapımı yoğurdunun, pide üzerine kırılan yumurtalarının da hakkını yememek lazım. Belli ki bütün malzemeler özenle seçilip, sunuluyor.
 
Üç ortaklı bir yer Sivuple: Alper Yılmaz, Kerem Küçükgürel ve Rıdvan Mutlu, her biri farklı alanlarda tecrübeli isimler. Burada da bugüne kadarki yaşam deneyimlerini ve bir mekandan beklentilerini birleştirmişler.
 
Bu beklentilerin ilki de kendinizi sahiden evinizde hissetmeniz.
 
Vakit varken gidin
 
Kimse başınızda dikilmiyor, cuma-cumartesi akşamları mum ışığında yemeğinizi yiyebiliyor, geç saatlere kadar müzik dinleyebiliyorsunuz, “Kasa kapanıyor, son bir isteğiniz var mı?” gibi bir durumla karşılaşmıyorsunuz.
 
Son müşteri evine gitmek isteyene kadar bu ev açık.
 
Hafta içi ise daha ziyade paket servise eğiliyorlar şimdilik. Ama “Ben falanca akşam yemek vereceğim, parti yapacağım” derseniz, Dolapdere’de bir mekanınız hep mevcut.
Özetle, kendinizi kasmayıp rahat edeceğiniz bir yer, Sivuple. Dolapdere’ye yakışacak şekilde...
 
Bir moda başlatacağını, buraların da yavaş yavaş ‘in’ bir eğlence bölgesine dönüşeceğini tahmin etmek güç değil.
 
Vakit varken tadını çıkarmak lazım...
 
Lise Roy ve yönetmen-oyuncu Xavier Dolan, 'Tom Çiftlikte' (Tom à la ferme) filminde.
 
Her filmi biraz daha iyi
 
Kanadalı yönetmen ve oyuncu Xavier Dolan, ilk filmini çektiğinde 19 yaşındaydı. Altı yıl içinde “Herhalde bu bir şanstı, devamı bu kadar parlak gelmez” diyenleri her filminde biraz daha yanılttı.
 
İstanbul Film Festivali’nde dördüncü filmi ‘Tom Çiftlikte’yi görünce artık emin oldum, bu adam ne çekiyorsa iyi çekiyor ve her seferinde bir öncekini aşıyor. Öyle basit bir öykü ki, Tom (ki onu Dolan’ın kendisi oynuyor), ölen sevgilisi Guillaume’un cenazesine gider, çiftliğe. Kim olduğunu saklayarak çünkü annesi oğlunun eşcinsel olduğunu bilmemektedir.
 
Bu kadar.
 
Benzeri belki elli kere anlatılmıştır. Ama Xavier Dolan, bundan son derece derinlikli ve de gerilimli bir psikolojik drama çıkarmış.
 
Tom, Guillaume’un annesi, bir de psikopat abi... Karakterler esasen bu kadar. Bir de anneye ölen çocuğun kız arkadaşı diye kabul ettirilmeye çalışılan Sarah. Ve muhtelif sırlar...
 
En çok da insan ruhunun anlaşılmaz yanları...
 
Michel Le Grand’ın ‘Les Moulins de Mon Coeur’üyle açılıp, Rufus Wainwright’ın şahane ‘Going to a Town’ıyla kapanan muhteşem bir atmosfer...
 
25 yaşında gerçek bir usta sinemacıdan söz edebilir durumdayız.
 
Son bir not, eskiden festivalde jenerik akarken ışıklar yakılmazdı. Şimdi maalesef bazen filmin sonunda karşınıza çıkabilecek gerçek finali ve yazıları izlemek mümkün olmuyor. Çünkü ışıklar yanıyor ve millet bir acele ayağa kalkıp önünüzde dikiliyor.
 
Bari film festivalinde yapmayın şunu...