Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Dersimiz imkansız aşk

Dersimiz imkansız aşk

09 Aralık 2016 - 11:12
Bildiğimiz trajik sona giden yol, son derece tempolu, renkli ve eğlenceli, Serdar Biliş’in “Romeo ve Juliet”inde
ASU MARO
 
Romeo ve Juliet, Shakespeare tarafından dünyaya getirildikleri 16. yüzyıldan beri ‘imkansız’ aşkın diğer adı. Düşman ailelerin talihsiz çocukları, kah yazıldıkları zamanın kahramanları olarak çıkarlar karşımıza, kah 'Batı Yakasının Hikâyesi'nde ya da Baz Luhrmann’ın 1996 yapımı filminde olduğu gibi, oynandığı çekildiği dönemin ruhunu taşıyarak. Yüzyıllar geçse de değişmeyen bir şey vardır çünkü: İnsanoğlu denen yaratık anlamsızca kin gütmeye, aşk denen duygu da buna meydan okumaya devam eder. Kazanır ya da kaybeder, ama ısrarla dener.
 
İşte bu yüzden, İngiltere ve Türkiye’de son yıllarda yaptığı işlerle yüzakı yönetmenlerimizden olan Serdar Biliş’in yine yüzakı kurumumuz Bursa Nilüfer Belediyesi Tiyatro’da Shakespeare’in 400. ölüm yıldönümü dolayısıyla sahnelediği 'Romeo ve Juliet'i günümüze taşıması son derece isabetli bir tercih. Dilini Ahmet Sami Özbudak gibi başarılı bir oyun yazarına emanet ederek güncelleştirmesi de öyle.
 
Mert Tiryaki Romeo, Melisa Akman Juliet rolünde.
 
Kanı deli akan iki genç aşığı bir lise sınıfına yerleştirmiş Serdar Biliş. Siz deyin Shakespeare’in Verona’sında, ben diyeyim yönetmenin Verona’yı tanımladığı gibi “Derinden polarize olmuş, bölünmüş bir toplumun iki yakasının birbirlerine nefretle baktığı, totaliter bir yönetimin sokaklara hükmettiği, yeni kuşağa miras kalan intikam kültürünün gencecik fidanları katlettiği, tekinsiz” herhangi bir şehirde bir sınıf.
 
Bir taraf Capulet’lere ait, diğeri Montague’lere. Sıraların havalarda uçtuğu bir kavgayla açılıyor oyun ve ilk görüşte aşık olan Romeo ve Juliet’in kendilerini bekleyen mutsuz sona dört nala koşacağı iki saatlik, şamatalı bir görsel şölene davet ediyor seyirciyi.
 
Serdar Biliş tek perdeye indirmiş oyunu; arkadaki dev tahtaya sırası geldikçe izleyeceğimiz sahnenin adı yazılıyor. Ders: Romeo Juliet, Sahne: Kavga, Parti, Evlilik, Ölüm, İntihar... gibi. Metin yer yer kısaltılmış; misal meşhur ‘Balkon’ sahnesinin önemli bir bölümü yok oyunda. Buna karşılık zaman zaman seyirciyi kahkahalara boğan, klasiklere fazla müdahale edilmesini sevmeyenleri de mutsuz eden güncel espriler eklenmiş. Bunların özellikle Elit Andaç Çam’ın şahane seksi dadı karakterine pek yakıştığını söylemem lazım. Juliet’in oyunun başında çılgın partiler verirken sonunda kızını dövmeyenin dizini döveceği noktasına gelen zorba babası için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
 
Görsel şölen deyince Cem Yılmazer’in o bir anda sınıfı parti mekanına, oradan Juliet’in balkona dönüştürüveren dekor ve onu destekleyen ışık tasarımına, kostümleri tasarlayan Tomris Kuzu’nun bir küçük detayla değişiveren lise formalarına, Fehmican Gözüm’ün kara tahtaya yansıyan animasyonuna ve sahneleri farklı noktalardan görmemizi sağlayan canlı projeksiyon kullanımına dikkat çekmemek olmaz. Tuğçe Tuna’nın koreografisine de öyle tabii.
 
 
Burçak Çöllü’nün müzik direktörlüğünü üstlendiği oyunda müzikal tadı veren eğlenceli şarkılar söyleniyor. Enerjinin zirveye ulaştığı parti sahnesinde The Kinks’in “You Really Got Me”sini dinliyoruz mesela. Ya da Romeo ile Juliet birbirlerine Barış Manço’nun “Alla Beni Pulla Beni”siyle ilanı aşk ediyorlar. Araya karışan Cemal Süreya, Turgut Uyar dizelerini de unutmayalım.
 
Juliet’te Melisa Akman, Romeo’da Mert Tiryaki, Juliet’in annesinde Cansu Ecem Karabulut, Mercutio’da Çağdaş Tekin, Romeo’nun annesinde Deniz Gürsucu, dadıda Elit Andaç Çam, keşişte Gökhan Kum, uşakta Hakan Kahraman, Paris’te İbrahim Ersoylu, Romeo’nun arkadaşında Meral Kaya, prenste Mesut Özsoy, Juliet’in babasında Suat Onur Çalık, Benvolio’da Şeyma Gökçe Cengiz, Tybalt’ta Yüce Armağan Erkek’ten oluşan, çok genç ve enerjik bir oyuncu ekibi var “Romeo ve Juliet”in. Sahiden büyük bir inançla oynayarak alkışı hak ediyorlar.
 
Kısacası, baştan bildiğimiz trajik sona giden yol, son derece tempolu, renkli ve eğlenceli, Serdar Biliş’in “Romeo ve Juliet”inde. Oyunun kader anlarında payı olanların sona yaklaşırken tek tek kameraya günah çıkartmaları ise, bu cümbüşün içindeki yanlışlıklar silsilesinin, insanın içindeki nefretin nasıl dönüp kendini vuran bir silah olduğunun altını çiziyor.
 
En sonunda da bizi düşmanlığın kazanıp insanın kaybettiği bir dünyada Shakespeare’in cümlesiyle baş başa bırakıyor: “Cehennem boş, tüm şeytanlar burada.”
 
Bunu da kaçırmayın: Saat 19 oyunları
 
Dot, tiyatroyu bütün akşamı kapsamayacak bir etkinlik olarak programına dahil etmek isteyenleri mutlu edecek bir oyun serisi başlattı. Salı, çarşamba ve pazar günleri saat 19.00’da oynanan bu oyunlardan ilki, Luke Norris’in yazdığı “İyi Şeyler Olacak Diye Düşün”, aslında adı gibi bazen başınıza gelen talihsiz bir olayın, diyelim bir hastalığın bile hayırlı sonuçları olabileceğini düşündüren, bakış açınızın ayarlarıyla oynayan, tatlı bir oyun. Melisa Kesmez’in başarılı çevirisiyle oynanıyor, yönetmen Serkan Salihoğlu, oyuncular Atakan Akarsu, Gizem Güçlü, Mert Öner. İçinizi ferahlatacak bir 60 dakika için.