Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Derdimi mezara döktüm

Derdimi mezara döktüm

01 Ocak 2016 - 01:01 | Sercan Badur'un canlandırdığı Cihan, 'Güllerin Savaşı' dizisindeki mezarlık müdavimlerinden sadece biri.
Ömrümde bu kadar sık ziyaret edilen mezar görmedim. Çok merak ediyorum, senaristler gerçek hayatlarında sahiden başları sıkışınca soluğu Zincirlikuyu’da mı alıyorlar?
Diyelim ki içinden çıkamadığınız bir sorununuz var, bir türlü çare bulamıyorsunuz. Hangi yolu seçeceğinize karar vermek için ne yaparsınız?
 
Ya da sizi çok öfkelendiren bir şey öğrendiniz, dost bildiğiniz birinin aslında düşmanınız olduğunu, kuyunuzu kazdığını ya da ne bileyim sizi aldattığını.
 
Sizden saklanmış önemli bir sır da olabilir öğrendiğiniz, babanız zannettiğiniz kişi babanız değilmiş meğer mesela.
 
Gerçek hayatta ne sıklıkta olur bu bilemiyorum ama yerli dizilerde üç kişiden birinin babası aslında babası değil. Ve iyi ki dizilerimiz DNA testini keşfetti yoksa olaylar nasıl gelişecekti bilemiyorum. Artık mahalle aralarında, sıradan ev kadınlarının bile kapı gibi birer DNA raporu var çok şükür.
 
Deminki sorularıma gelince, eğer cevap olarak güvendiğiniz bir arkadaşınıza, dostunuza, aile büyüğünüze gidip dertleşme, danışma, içini dökme gibi seçeneklerden birini seçtiyseniz yanlış yoldasınız, söyleyeyim.
 
Sırlar açığa çıkıyor
 
Bu dizilerdeki karakterler de sizin benim gibi insan olduğuna göre, bu toprakların insanları her türlü derdini mezara anlatıyor. Babana mı kızdın, git annenin mezarına şikayet et. Kardeşin mi attırdı tepeni, çare gene mezarlıkta. Oraya oturup karşında seni dinleyen varmış ve hiçbir şey bilmiyormuş gibi baştan başla, uzun uzun anlat, bu arada düşmanın da zaten gelsin, anlattıklarını duysun, başın daha büyük belaya girsin. Eninde sonunda kötüler de hep mezarda verir kendini ele zaten. Sırlar desen hep orada ortaya dökülür, çünkü kötülerin de bir vicdanı vardır ve rahatlamanın yolu tahmin edeceğiniz gibi mezar taşından özür dilemekten geçer.
 
Hangi birini saymalı, kanıksadık da artık. En son ‘Yaz’ın Öyküsü’ndeki şeytani genç kız yanlışlıkla işlediği cinayeti mezarda kurbanına itiraf ettiği için yakalanmıştı. ‘Güllerin Savaşı’nda ise maaşallah her hafta yeni bir sır çıkıyor mezar başında.
 
Bir hafta Cihan babasının mezarını dağıttıysa öbüründe Halide gidip meğer zamanında yasak aşk yaşamış olduğu bahçıvana sövüp sayıyor.
 
Gülfem bir hafta babası zannettiği Enver Bey’in, diğerinde babası olduğunu yeni öğrendiği bahçıvanın baş ucunda.
 
Ömrümde bu kadar sık ziyaret edilen mezar görmedim. Hayırla anmak için de değil, gelen giden hesap soruyor göçmüş gitmiş adamlardan. Çok merak ediyorum, senaristler gerçek hayatlarında sahiden başları sıkışınca soluğu Zincirlikuyu’da mı alıyorlar? Yoksa mezar taşına nazır bir monolog hem yazma hem çekme açısından iki insanın sohbet sahnesinden çok daha kolay olduğu için mi tercih ediliyor bu?
 
Daha mı dramatik oluyor diye düşünüyorlar ya da? Hayır, izlemesi artık iyice saçma olmaya başladı da.