Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Daha adil bir dünya için

Daha adil bir dünya için

17 Ocak 2014 - 01:01 | Filiz Ahmet, Sadi Celil Cengiz ve Meltem Cumbul, "Kadın İşi: Banka Soygunu"nun bir sahnesinde.
Çok eğlenceli sahneleri, gayet matrak esprileri, arada doğru mesajları var ‘Kadın İşi’nin
Önce şunu itiraf edeyim: ‘Kadın İşi: Banka Soygunu’ filmini ilk duyduğumda kadınlar ‘ellerinin hamuruyla’ banka soyuyorlar fikri beni biraz ürküttü. Ama yönetmeni Eflatun Film ekibinden, ‘Acı Aşk’ filmini pek sevdiğim A. Taner Elhan’dı. Oyuncu kadrosu parlaktı. Nitekim, önyargılarımı daha baştan kıran bir filmle karşılaştım.
 
Tanıtımlarında da altı çizildiği gibi, bir ‘kadın dostluğu’ filmi denebilir buna. Tek başına hayatta kalmaya çalışan dört kadının dayanışma öyküsü...
 
Krediler, borçlar...
 
‘Gülay’ (Meltem Cumbul), meme kanseri teşhisinin üstüne kocası tarafından da terk edilince, iki buçuk yaşındaki çocuğuyla gayet anlayışsız annesinin (Meral Çetinkaya) yanına  sığınmış bir kadın. Kredilerle, borçlarla ayakta durmaya çalışırken tekstil atölyesine de haciz geliyor ve tam anlamıyla  dibe vuruyor.
 
‘Dürdane’ (Esra Dermancıoğlu), bir rock’çıya aşık olduğu için Küçük Armutlu’da rock bar açmaya kalkışacak kadar hayalperest bir kadın. Güvendiği her erkekten kazık yese de  hâlâ insanlara inanmaya devam ediyor.
 
Balkan göçmeni annesiyle (Ayten Uncuoğlu) yaşayan ‘Bilge’ (Filiz Ahmet), dört arkadaşın en deli dolusu, tepesi attı mı gözü kimseyi görmüyor.
 
Ve ‘Nihal’ (Özge Ulusoy), doğrusunu isterseniz bu üç matrak ve tek tabanca kadının neden kendilerine dördüncü arkadaş olarak seçtiğini çok anlayamadığımız bir banka memuresi. Hayattaki planı evlenip çocuk sahibi olmak.
 
Sistemin suçu!
 
Muhtelif sebeplerle kalpleri kırılan ve haksızlığa uğrayan bu dört kadın, düze çıkmak için tek çare olarak banka soymayı görüyorlar. Zaten onları bu hallere koyan da, insanı önce borçlandırıp sonra batırma üzerine kurulu sistem değil mi!
 
Çok eğlenceli sahneleri, gayet matrak esprileri, arada doğru mesajları var ‘Kadın İşi’nin. Dört kadının votka şişesini kafalarına dikerek tango eşliğinde banka soymayı hayal ettikleri sahne mesela, oyunculuklarının da sayesinde, şahane.
 
Banka soygununun kendisi bir parça temposuz. Ama araya başarıyla yedirdiği Gezi Parkı göndermeleriyle, çizdiği çok tatlı kadın karakterlerle ve onların son derece doğal oyunculuklarıyla izlenesi bir film, ‘Kadın İşi’.
 
Dört kadından ‘daha adil bir dünya için’, ‘Batsın Bu Dünya’yı dinlemenin keyfi de bir başka...
 
Ayhan Işık'la birçok filmde beraber rol alan ve Işık'ın vefatında kendisi için bir gazete ilanı veren Terziyan'a, Işık'ın ailesi "İlgimiz yoktur" şeklinde karşılık vermişti.
 
Rahmet, sevgi ve mahcubiyetle...
 
Nubar Terziyan’ın ölüm yıldönümüymüş, 14 Ocak... 20 yıl olmuş meğer...
  
O hâlâ filmlerde, o en sevecen haliyle Türkan Şoray’ları, Ayhan Işık’ları balıkçı barınağında ağırladığı için, hiç gitmemiş gibi geliyor insana.  ‘Yaşarken Yazılan Tarih’in Facebook sayfasında “Nubar Terziyan’ı rahmet, sevgi ve mahcubiyetle anıyoruz” diye bir not görünce hem Nubar Amca’yı hatırladım, hem de söz konusu ‘mahcubiyetin’ sebebini...
 
Birlikte kim bilir kaç filmde oynadıkları Ayhan Işık 1979 yılında aramızdan ayrıldığında, Nubar Terziyan, “Oğlum” diye başlayıp “Amcan Nubar Terziyan” diye biten bir gazete ilanı vermiş. “Sen ölmedin, bizlerin kalbinde yaşıyorsun” diyor, özetle...
 
Birkaç gün sonra şöyle bir ilan beliriyor aynı sayfalarda: “Amcan Nubar Terziyan imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık’ın hiçbir ilişkisi yoktur. Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz”.
 
Şaşırtıcı mı? Hiç değil. ‘Afedersiniz Ermeni’ diye laf var bizde...
 
Not: 19 Ocak’ta saat 13.30’da Taksim’de buluşuyoruz.
 
“Bir çocuktan katil yaratan karanlık”tan hesap sormak ve Hrant Dink’i ‘rahmet, sevgi ve mahcubiyetle’ anmak için...