Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Bu romandaki gazeteciler kim?
Bu romandaki gazeteciler kim?
30 Ekim 2012 - 07:10Esmahan Aykol'la yaptığımız röportaj, en son Milliyet Pazar ekinde yayınlandı. Kendisi, romandaki kahramanların herbirinin gerçek kişiden esinlendiğini söylüyor Hâlâ tanımadıysanız, Esmahan Aykol’un huysuz, tatlı ve meraklı amatör dedektif Kati Hirşel’i olgunluk çağında yakalamanızı, derhal 'Tango İstanbul'u okumanızı öneririm. Bir polisiye olarak gerilimden gerilime sürüklemiyor sizi ama çok eğlenceli bir üslupla tam günümüz Türkiye’sinin kesitini getirip gözünüzün önüne koyuyor. Üstelik bu kez Kati medya dünyasında geziniyor ki emin olun okuyacaklarınız değme gerilim romanından daha tedirgin edici. Esmahan Aykol'la yaptığımız röportaj, dün Milliyet Pazar ekinde yayınlandı. Kendisi, romandaki kahramanların herbirinin gerçek kişiden esinlendiğini söylüyor. 47 yaşlarında, uzun boylu bir yayın yönetmeni var romanda. Pahalı hediyeler, Chanel çantalar hediye ettiği bir moda yazarı sevgilisi var... Tahmin etme oyununu size bırakıyorum. Bilmem zorlanır mısınız...
Dünya haritasını alt üst eden oyun
Özen Yula'nın 2007'de yayınlanan 'İtiraz Oyunları'ndan biri, 'Pusulasız'. Bu yıl, Salt Galata işbirliğiyle sahneleniyor. Öyle koltuğunda oturup izleyemiyorsun; hareket halinde ve atak olacaksın, uyanık kalacaksın. Sen de o dünyanın parçasısın bir saat boyunca
Salt Galata'nın daha merdivenlerinden çıkarken sarıyor insanı tarihin kokusu. Sesinizi alçaltıyorsunuz, etrafınıza büyülenerek bakıyorsunuz... Kim bilir neler yaşandı bu koridorlarda? Bu sefer, sadece nüfus kağıtlarındaki uyruk hanesinde yazan yüzünden doğuştan düşman kabul edilen iki insanın tanışmasına ve hesaplaşmasına sahne olacak.
Giriş katındaki kafede buluşuyor, biraz sonra yaşayacağımız deneyimle ilgili tahminlerde bulunuyoruz. Sonra yazar-yönetmen-bu gezintide mihmandar Özen Yula, kısa bir konuşma yapıyor: "Oyun, AKM sergisinin olduğu salonda başlayacak" diyor, "Şimdi hep beraber oraya çıkacağız." Sonrası merak uyandırıcı... Oyuncular mekân değiştirdikçe, biz de onlarla beraber gideceğiz ama bir kural var: Bize rehberlik eden Özen Yula'yı sınır kabul edip, onu geçmeyeceğiz.
Kimimiz AKM sergisini dolaşıp kimimiz fısıl fısıl konuşurken, iki adam salonun dibindeki resmin önünde karşılaşıyor. Esere dair fikirlerini söylüyorlar önce, pek ilgili değiller birbirleriyle. Sonra laf lafı açıyor, ve fazla da açamadan o ezeli "Hemşerim, memleket nere?" sorusu geliyor. "Türkiye" cevabını alan, hışım gibi arkasını dönüp kapıya yöneliyor. Ötekiyle konuşacak tek kelimesi bile yok artık. Konuşulacaklar yıllar önce konuşulmuş, bitmiş. Son sözü, "Türkleri sevmem."
Yine de 'sizinkiler'-'bizimkiler' konusu o kadar da cazip ve eninde sonunda 'ortak' bir mesele ki, bir türlü vazgeçemiyorlar birbirlerinden. Bir o koridorda, bir öteki heykelin önünde, yetmedi kenefte, bir daha, bir daha hangisinin atalarının daha zalim, hangisinin asıl mazlum olduğunu konuşup duruyorlar. Biz de onlarla mekânın içinde dolana dolana bu tanışma-didişme-giderek de anlama-anlaşma öyküsünü takip ediyoruz. Tuvalete kadar giremiyoruz da, onu da projeksiyon marifetiyle izliyoruz. Ve anlıyoruz ki, Avrupa'da bir müze burası, ikisi de yabancı o şehirde. İkisi de göçmen, ikisi de 'öteki'. Ve 'öteki'lerin dünyanın her yerinde bir ortak lisanı vardır. Giderek öğreniyoruz ki, düşman olmak için birinin Türk, ötekinin Sırp olmasından daha geçerli sebepleri olabilecek bu iki adam bile eninde sonunda o lisanı konuşup birbirini anlamakta...
Özen Yula'nın 2007 yılında yayınlanan 'İtiraz Oyunları'ndan biri, 'Pusulasız'. Bu yıl, Salt Galata işbirliğiyle bu görkemli mekânın herbir tarafında sahneleniyor. Böylelikle oyunun karakterlerinin birbirini, dünyayı algılama biçimleriyle birlikte seyircinin izleme alışkanlıklarını da kurcalıyor. Öyle koltuğunda oturup izleyemiyorsun, sürekli hareket halinde ve atak olacaksın, uyanık kalacaksın. Sen de o dünyanın parçasısın bir saat boyunca.
Oyunun iki başarılı oyuncusuyla; Beyti Engin ve Deniz Atam'la sergi salonunda başlayan gezinti, giriş katındaki enstalasyonun önünde bitiyor. Oyunun kostüm tasarımını da üstlenen Başak Özdoğan'a ait bir enstalasyon bu. Bize dünya haritasının alt üst edildiği, coğrafi üstünlüklerin ters yüz olduğu, sınırların kalktığı bir gelecekten müjde getiriyor. Oyunun final sürprizini bozmamak adına daha fazla ipucu vermeyelim. Dünya prömiyerini Irak'ın Erbil kentinde mağara biçiminden esinlenerek inşa edilmiş Shanidar Sanat Galerisi’nde yapan oyunun vaat ettiği gezintiye bir seferde en fazla 50 kişi katılabiliyor.
Dünya haritasını alt üst eden oyun
Özen Yula'nın 2007'de yayınlanan 'İtiraz Oyunları'ndan biri, 'Pusulasız'. Bu yıl, Salt Galata işbirliğiyle sahneleniyor. Öyle koltuğunda oturup izleyemiyorsun; hareket halinde ve atak olacaksın, uyanık kalacaksın. Sen de o dünyanın parçasısın bir saat boyunca
Salt Galata'nın daha merdivenlerinden çıkarken sarıyor insanı tarihin kokusu. Sesinizi alçaltıyorsunuz, etrafınıza büyülenerek bakıyorsunuz... Kim bilir neler yaşandı bu koridorlarda? Bu sefer, sadece nüfus kağıtlarındaki uyruk hanesinde yazan yüzünden doğuştan düşman kabul edilen iki insanın tanışmasına ve hesaplaşmasına sahne olacak.
Giriş katındaki kafede buluşuyor, biraz sonra yaşayacağımız deneyimle ilgili tahminlerde bulunuyoruz. Sonra yazar-yönetmen-bu gezintide mihmandar Özen Yula, kısa bir konuşma yapıyor: "Oyun, AKM sergisinin olduğu salonda başlayacak" diyor, "Şimdi hep beraber oraya çıkacağız." Sonrası merak uyandırıcı... Oyuncular mekân değiştirdikçe, biz de onlarla beraber gideceğiz ama bir kural var: Bize rehberlik eden Özen Yula'yı sınır kabul edip, onu geçmeyeceğiz.
Kimimiz AKM sergisini dolaşıp kimimiz fısıl fısıl konuşurken, iki adam salonun dibindeki resmin önünde karşılaşıyor. Esere dair fikirlerini söylüyorlar önce, pek ilgili değiller birbirleriyle. Sonra laf lafı açıyor, ve fazla da açamadan o ezeli "Hemşerim, memleket nere?" sorusu geliyor. "Türkiye" cevabını alan, hışım gibi arkasını dönüp kapıya yöneliyor. Ötekiyle konuşacak tek kelimesi bile yok artık. Konuşulacaklar yıllar önce konuşulmuş, bitmiş. Son sözü, "Türkleri sevmem."
Yine de 'sizinkiler'-'bizimkiler' konusu o kadar da cazip ve eninde sonunda 'ortak' bir mesele ki, bir türlü vazgeçemiyorlar birbirlerinden. Bir o koridorda, bir öteki heykelin önünde, yetmedi kenefte, bir daha, bir daha hangisinin atalarının daha zalim, hangisinin asıl mazlum olduğunu konuşup duruyorlar. Biz de onlarla mekânın içinde dolana dolana bu tanışma-didişme-giderek de anlama-anlaşma öyküsünü takip ediyoruz. Tuvalete kadar giremiyoruz da, onu da projeksiyon marifetiyle izliyoruz. Ve anlıyoruz ki, Avrupa'da bir müze burası, ikisi de yabancı o şehirde. İkisi de göçmen, ikisi de 'öteki'. Ve 'öteki'lerin dünyanın her yerinde bir ortak lisanı vardır. Giderek öğreniyoruz ki, düşman olmak için birinin Türk, ötekinin Sırp olmasından daha geçerli sebepleri olabilecek bu iki adam bile eninde sonunda o lisanı konuşup birbirini anlamakta...
Özen Yula'nın 2007 yılında yayınlanan 'İtiraz Oyunları'ndan biri, 'Pusulasız'. Bu yıl, Salt Galata işbirliğiyle bu görkemli mekânın herbir tarafında sahneleniyor. Böylelikle oyunun karakterlerinin birbirini, dünyayı algılama biçimleriyle birlikte seyircinin izleme alışkanlıklarını da kurcalıyor. Öyle koltuğunda oturup izleyemiyorsun, sürekli hareket halinde ve atak olacaksın, uyanık kalacaksın. Sen de o dünyanın parçasısın bir saat boyunca.
Oyunun iki başarılı oyuncusuyla; Beyti Engin ve Deniz Atam'la sergi salonunda başlayan gezinti, giriş katındaki enstalasyonun önünde bitiyor. Oyunun kostüm tasarımını da üstlenen Başak Özdoğan'a ait bir enstalasyon bu. Bize dünya haritasının alt üst edildiği, coğrafi üstünlüklerin ters yüz olduğu, sınırların kalktığı bir gelecekten müjde getiriyor. Oyunun final sürprizini bozmamak adına daha fazla ipucu vermeyelim. Dünya prömiyerini Irak'ın Erbil kentinde mağara biçiminden esinlenerek inşa edilmiş Shanidar Sanat Galerisi’nde yapan oyunun vaat ettiği gezintiye bir seferde en fazla 50 kişi katılabiliyor.