23 Ekim 2012 - 07:10"Yalan Dünya" karakterleri çok iyi çizilmiş, çok güzel diyalogları olan bir dizi. Ama beğenilen bir şeyin üstüne bu derece gitmek, sonunda onun ışıltısını azaltıyor"Yalan Dünya" televizyon ekranlarındaki en büyük eğlencem. Başından beri. "Bozuldu, değişti, eksildi" gibi eleştirilere yüz vermiyorum, gene aynı iştahla izliyorum. Ama bir süredir beni de mutsuz eden bir şey olduğunu, 26. bölümde Gonca Vuslateri'nin şahane karakteri Eylem'i izleyince anladım. Eylem'in olduğu sahnelere bayıldım, bu hafta onu göremeyince çok bozuldum, neyse ki 28'de tekrar ortaya çıkacakmış.

Mesele şu ki, karşımızdaki tiplerin tuhaflıklarının altının çizildiği bir komedi de olsa, onlar fazla abartıldığında tadı kaçmaya başlıyor. Misal, ilk gördüğümüzde bayıldığımız, çünkü gerçekten benzerlerine sıkça rastladığımız Nurhayat (Gupse Özay), gittikçe çıngır çıngır bağırmasından ne konuştuğunu tam anlayamadığımız bir karikatüre dönüşmeye başladı. Bu sadece benim fikrim değil, sorduğum pek çok Nurhayat sever de aynı dertten muzdarip. Aynı şekilde, izlemeye doyamadığım Çağatay (Hakan Meriçliler) da, diyaframına kuvvet, her bölümde haykırışlarını artırıyor. Artık "Evet ya, buna benzer oyuncular çok gördük" diye keyifle izlediğimiz bir kendine hayran kötü aktör olmaktan çıktı, eşi benzeri olmayan bir tuhaf karaktere dönüştü. Birisi alıp ilk bölümle son bölümü peşpeşe izlese, bu karakterlerin değişimine inanamaz... Ama beğenilen bir şeyin üstüne bu derece gitmek, sonunda onun ışıltısını azaltıyor. "Yalan Dünya" karakterleri çok iyi çizilmiş, çok güzel diyalogları olan bir dizi. Bunlar fazla abartılmadan kendiliğinden komikler zaten, bu kadarı fazla kaçıyor.

Buna karşılık iki evin sakinleri, - yükselişe geçen Bora'yı (Öner Erkan) özellikle belirterek - , iki süper konsomatris (İrem Sak ve Karadaş) ve başta söylediğim gibi Eylem (Gonca Vuslateri), bu sezonun parlayanları... Nurhayat ile Çağatay'ın da, hatta Selahattin ile Orçun'un da en kısa zamanda sadeleşip ilk günlerine dönmesi ne iyi olur...

"Siz Türkan Şoray'ın yardımcısı değil misiniz?"

Altın Portakal kulislerinde bu yılın 'ikilisi' Ahu Tuğba ile Udo Kier ilan edilmişti. Bu ilginç ikiliyi sabah kahvaltısında, festival kortejinde ve Yeşilçam emekçilerinin mezarları başında hep yan yana gördük. Udo Kier'in gözünü açıp kahvaltıya iner inmez "Nerede sarışın aktris?" diye sorduğu bilinmekte. Fakat festival müdavimlerini daha da şaşırtan bir üçüncü isim de görülmüştü o masalarda: Sevgili yazarımız Sevin Okyay. Hatta aynı ekip, Türkan Şoray'ın da şereflendirdiği bir Rixos akşamında geç saatlere kadar oturmuştu.



Geçenlerde Sevin Okyay ile biraraya geldik. Kardeşi Sinan Okyay'ın işlettiği Kuytu Bar'da. Kasım ayından itibaren çarşamba akşamları orada DJ geceleri olacak ve Sevin Okyay ile ben de ayın birer günü çalacaklardanız. Detaylar yakında diyelim, asıl meseleye geçelim: Geçtiğimiz hafta sabah saatlerinde Sevin Okyay'ın telefonu çalar, Seda Sayan'ın programından aramaktadır bir hanım kız. Der ki "Programımıza Ahu Tuğba ile kızı Anjelik konuk" Ne ala, selam söyler Sevin Abla, "Beni de herhalde Udo Kier ile dostluğumdan ötürü arıyorlar" diye düşünür, iyi niyetle... "Yok biz Türkan Şoray için arıyoruz" derler. Allah allah, ne konuşulmak isteniyor? "Bir telefon bağlantısı yapmak istiyoruz". "Benimle mi?" diye sorar, "Yok, Türkan Şoray'la." Bilen bilir, Sevin Abla bu tür şeylerden gocunacak biri değildir hiç. "İyi ama" der, "Bende onun telefon numarası yok ki.." Cevabı söylüyorum: "Nasıl? Siz yardımcısı değil misiniz?"

Biz tabii bunca yılın Sevin Okyay'ı, sinema, müzik, spor ve daha bilumum alanda şahane kalem oynatan, roman yazan, çeviri yapan (Belki Ahu Tuğba'nın kızı Harry Potter'ı okumuştur, misal onları çeviren) ve yine de şişik bir egoya sahip olmayan bir insan olduğu için "Beni nasıl tanımazlar?"a filan girmedi, burada kahkahayı bastık hep beraber. En çok kendisi güldü... Allah da Seda Sayan'ı, ekibini, bütün geceyi Sevin Okyay ile geçirip onun Türkan Şoray'ın yardımcısı olduğuna hükmeden Ahu Tuğba'yı ve kızını güldürsün...