Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Biraz üzüntü duyulamaz mı?
Biraz üzüntü duyulamaz mı?
20 Kasım 2012 - 07:11Levent Öztürk'ün ani, iç yakan ölümünden sonra yaşananlara şaşırıyor değilim, “İhmalimiz olmuş. Özür dileriz” gibi bir ifade beklemek hayal zaten. Biliyorum. Ama biraz saygı da mı beklenemez? Biraz üzüntü duyulamaz mı?Levent Öztürk'ün ani, iç yakan ölümünden sonra yaşananlara şaşırıyor değilim, “İhmalimiz olmuş. Özür dileriz” gibi bir ifade beklemek hayal zaten. Biliyorum. Ama biraz saygı da mı beklenemez? Biraz üzüntü duyulamaz mı?
Bir adam vardı. Hani ‘adam gibi adam’ denen türden. Tanıyanın, arkadaşlık edenin, hatta ara sıra karşılaşıp iki çift laf edenin bile sevmemezlik edemeyeceği bir adam. Çok ışıltılı bir gülüşü vardı, hep nazikti, yumuşaktı, sesini yükseltmeden, usul usul konuşurdu.
Adı Levent. Levent Öztürk. Tam bir Beyoğlu çocuğu. Görseniz tanırsınız mutlaka... Evet evet, Kaffeehaus’un Levent’i... Ya da Leyla’nın... Tabii ki Jazzy’nin.. Aliye’nin... Ama Kaktüs’ün de... 21’in de... Aslında bakıyorum, sadece kendi işlettikleri değil, bütün mekanlar Levent’inmiş. Cihangir’in sokakları da... Şimdi artık ebediyen onun.
Cuma geç bir saatte Coşkun Sokak’taki 21’den çıkmış, sola dönüp karşı kaldırıma geçmiş, dört beş adım ya atmış ya atmamış, ihtimal dengesini kaybetmiş ve aşağı inen merdivenlerin boşluğuna düşüvermiş. 44 yıllık bir hikayenin sert, ani, iç yakan, beklenmedik sonu.
Kimi koruyabilir?
Ama işte o kadar beklenmedik mi gerçekten? Ertesi gün, Levent’in son adımını attığı o uğursuz köşeye götürdü ayaklarım beni de gayrı ihtiyari. Nasıl düşebildi, gözümle görmek istedim. Beni ‘de’ diyorum çünkü Levent’in arkadaşları, dostları, sevenleri
-ki ne kadar çoklar, cenazesi bütün Beyoğlu’nu bir araya toplamıştı neredeyse- uğramışlar oraya hep, karanfiller atmışlar ondan kalan boşluğa.
Bir baktım, 3-3.5 metrelik boşluktan yolu ayıran, boyu insanın dizine bile gelmeyen bir korkuluk. Kimi koruyabilir? Bir çocuğu bile koruyamaz, değil boylu poslu bir insanı. Yürürken başınız dönse, bitti, tutunacak yer bile yok, korkuluğa takılıp yere çakılmanız an meselesi. Nitekim mahallelinin o korkulukların yükseltilmesi için daha önce talepte bulunduğu da söylenenler arasında. Ama talebe gerek var mı, o boyda bir korkuluk zaten hiç konmamalıydı.
Levent gittikten sonra
Neyse, tesadüf bu ya, cuma günü Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın yolu düşüyor o köşeye. Levent oradan kaldırılıp götürüldükten sadece birkaç saat sonra. Sokak sakinlerinden bir teyze “Bakın burayı yükseltmediniz, çocuk düştü öldü” diyor. “Sarhoşmuş” oluyor aldığı cevap. Sarhoşmuş... Hepsi bu... Başka söze ne hacet?
Fakat birkaç saat sonra Belediye ekibi gelip oradaki mini korkuluğun önüne yüksek parmaklıklar dikiyor. İş işten geçtikten sonra... Levent gittikten sonra...
Biraz saygı beklemek çok mu?
Bu hikayenin eksiği var, fazlası yok. Zaten Başkan Twitter’da da aynı ifadeyi kullanmayı sürdürüyor. “Levent bey aşırı alkolün etkisiyle merdivenlerden düşmüştür” diyor ısrarla. Hayır, Levent’in alkollü olması o korkulukların 50 santim yüksekliğinde olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? Fotoğrafta gördüğünüz pembe parmaklıklar eskisidir, önüne dikilen siyahlar yenisi. Metreyle ölçülmüştür, tekrar ediyorum, eskisi 50 santim, yenisi 1 metre yüksekliğinde. “50 santim bir insanı korumak için yeterlidir” diyecek kimse var mı?
Daha güzeli, “Yıllardır oradan kimse düşmedi" diye bir ifade kullanılıyor. Yani? Bu bir savunma olabilir mi? Şimdi düştü ve öldü, ne yapacağız? Hiç... Şaşırıyor değilim, “İhmalimiz olmuş. Özür dileriz” gibi bir ifade beklemek hayal zaten. Biliyorum. Ama biraz saygı da mı beklenemez? Çok sevilen bir insan, bir dost, bir baba, has bir Beyoğlu çocuğu pisi pisine, 44 yaşında çekti gitti. Biraz üzüntü duyulamaz mı?
Bir adam vardı. Hani ‘adam gibi adam’ denen türden. Tanıyanın, arkadaşlık edenin, hatta ara sıra karşılaşıp iki çift laf edenin bile sevmemezlik edemeyeceği bir adam. Çok ışıltılı bir gülüşü vardı, hep nazikti, yumuşaktı, sesini yükseltmeden, usul usul konuşurdu.
Adı Levent. Levent Öztürk. Tam bir Beyoğlu çocuğu. Görseniz tanırsınız mutlaka... Evet evet, Kaffeehaus’un Levent’i... Ya da Leyla’nın... Tabii ki Jazzy’nin.. Aliye’nin... Ama Kaktüs’ün de... 21’in de... Aslında bakıyorum, sadece kendi işlettikleri değil, bütün mekanlar Levent’inmiş. Cihangir’in sokakları da... Şimdi artık ebediyen onun.
Cuma geç bir saatte Coşkun Sokak’taki 21’den çıkmış, sola dönüp karşı kaldırıma geçmiş, dört beş adım ya atmış ya atmamış, ihtimal dengesini kaybetmiş ve aşağı inen merdivenlerin boşluğuna düşüvermiş. 44 yıllık bir hikayenin sert, ani, iç yakan, beklenmedik sonu.
Kimi koruyabilir?
Ama işte o kadar beklenmedik mi gerçekten? Ertesi gün, Levent’in son adımını attığı o uğursuz köşeye götürdü ayaklarım beni de gayrı ihtiyari. Nasıl düşebildi, gözümle görmek istedim. Beni ‘de’ diyorum çünkü Levent’in arkadaşları, dostları, sevenleri
-ki ne kadar çoklar, cenazesi bütün Beyoğlu’nu bir araya toplamıştı neredeyse- uğramışlar oraya hep, karanfiller atmışlar ondan kalan boşluğa.
Bir baktım, 3-3.5 metrelik boşluktan yolu ayıran, boyu insanın dizine bile gelmeyen bir korkuluk. Kimi koruyabilir? Bir çocuğu bile koruyamaz, değil boylu poslu bir insanı. Yürürken başınız dönse, bitti, tutunacak yer bile yok, korkuluğa takılıp yere çakılmanız an meselesi. Nitekim mahallelinin o korkulukların yükseltilmesi için daha önce talepte bulunduğu da söylenenler arasında. Ama talebe gerek var mı, o boyda bir korkuluk zaten hiç konmamalıydı.
Levent gittikten sonra
Neyse, tesadüf bu ya, cuma günü Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın yolu düşüyor o köşeye. Levent oradan kaldırılıp götürüldükten sadece birkaç saat sonra. Sokak sakinlerinden bir teyze “Bakın burayı yükseltmediniz, çocuk düştü öldü” diyor. “Sarhoşmuş” oluyor aldığı cevap. Sarhoşmuş... Hepsi bu... Başka söze ne hacet?
Fakat birkaç saat sonra Belediye ekibi gelip oradaki mini korkuluğun önüne yüksek parmaklıklar dikiyor. İş işten geçtikten sonra... Levent gittikten sonra...
Biraz saygı beklemek çok mu?
Bu hikayenin eksiği var, fazlası yok. Zaten Başkan Twitter’da da aynı ifadeyi kullanmayı sürdürüyor. “Levent bey aşırı alkolün etkisiyle merdivenlerden düşmüştür” diyor ısrarla. Hayır, Levent’in alkollü olması o korkulukların 50 santim yüksekliğinde olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? Fotoğrafta gördüğünüz pembe parmaklıklar eskisidir, önüne dikilen siyahlar yenisi. Metreyle ölçülmüştür, tekrar ediyorum, eskisi 50 santim, yenisi 1 metre yüksekliğinde. “50 santim bir insanı korumak için yeterlidir” diyecek kimse var mı?
Daha güzeli, “Yıllardır oradan kimse düşmedi" diye bir ifade kullanılıyor. Yani? Bu bir savunma olabilir mi? Şimdi düştü ve öldü, ne yapacağız? Hiç... Şaşırıyor değilim, “İhmalimiz olmuş. Özür dileriz” gibi bir ifade beklemek hayal zaten. Biliyorum. Ama biraz saygı da mı beklenemez? Çok sevilen bir insan, bir dost, bir baba, has bir Beyoğlu çocuğu pisi pisine, 44 yaşında çekti gitti. Biraz üzüntü duyulamaz mı?