Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Bir yıldızın doğuşu

Bir yıldızın doğuşu

10 Haziran 2022 - 09:06

 

“Tek kişilik oyun, oynaması izlemesinden daha cazip bir şey olsa gerek” cümlesini sıkça kuran bir tiyatro izleyicisiyim ben. Eğer çok özel bir performans değilse karşınızdaki, sizi koltuğunuzdan sahneye bağlaması çok kolay olmuyor. Ama bazen de bir oyun izliyorsunuz, bütün o iddialarınızı alıp götürüyor, 70 - 80 dakika gibi bir sürenin nasıl geçtiğini anlamadığınız gibi “bir bu kadar daha izlerdim” diyerek çıkıyorsunuz. “Bir Yıldız Batıyor” (3Kulak Yapım) benim için - ve salonun kahkahadan kırılmasından anlaşıldığı üzere izleyen herkes için - böyle oldu.

Sahnede Nazmi Sinan Mıhçı, Türkiye’de oyuncu olmaya çalışan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Çıkış noktası kendi yaşadıkları. 1978 Elbistan doğumlu, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe okumuş, oyunculuğa İÜ’nün meşhur Öğrenci Kültür Merkezi’nde başlamış Mıhçı. Oyunda o yılları oyuncu olma yolundaki çabalamaları ile hüsranla sonuçlanan aşk hikâyelerini iç içe geçirerek anlatıyor. Bir kızın gözüne girmek için “Sultan” filmindeki Şener Şen olarak geziyor aylarca mesela. Bakıyor ki bir başkası kendi yarattığı bir tiplemeye bayılıyor, o kızın karşısında sürekli onu oynuyor. Hayat işte, bu kız arkadaşlar kendilerini güldüren erkeğe âşık olsalardı belki biz bugün bu kadar gülemeyecektik.

Nazmi Sinan Mıhçı’nın ya da oyundaki karakter Gökhan’ın ise aşkta yüzü gülmüyor, meslekte çabaları bitmiyor. Zeki Demirkubuz’ın “Masumiyet”ini tiyatro sahnesine uyarlamak olsun, akıllara ziyan dizilerde çocuk oyuncu koçluğu denemeleri olsun. Mıhçı gerçek hayatta 2000 yılında kukla oynatmaya başlıyor ve hayat ondan sonra farklı bir yere doğru akmaya başlıyor. Reklamlardan aklınızda kalan (misal beyindir, bağırsaktır, kemiktir) kukla karakterlerini gözünüzün önünden geçirin, muhtemelen hepsinde onun parmağı var. Türkiye’nin tek kukla filmi “Rimolar ve Zimolar: Kasabada Barış”ta da. Ve evet, şu anda duymayanın kalmadığı, YouTube’dan yayın yapan Türkiye’nin ilk yetişkin kukla kanalı “Kukla Kabare” de Nazmi Sinan Mıhçı’nın işi. Doğal olarak oradan çıkan Dayı tiplemesinin hırpalayarak konuk ağırladığı “Dayı Show” da. Görmüyoruz ama sesini duyuyoruz ve o şovu pinpon topundan gözleriyle herkese tepeden bakan Dayı’nın sahici bir insan olduğuna canı gönülden inanarak izliyorsak bu onun hünerinden.

İşte “Bir Yıldız Batıyor” aslında bütün o işlerin doğumuna sebep olan oyun. Üst üste gelen aksiliklerden, başlamadan biten işlerden iyice daraldığı bir noktada “Ben bir oyun yapacağım ve kaldırımda da olsa oynayacağım, bunu da kimse engelleyemez artık” diyerek yola çıkmış Nazmi Sinan Mıhçı. Tek başına çıkmamış, oyunun yönetmeni Orkun Yeşim ve yazarı Evrim Yağbasan ile birlikte inanmışlar buna. Önce hikâyenin akışını oluşturmuşlar, sonra Mıhçı’nın doğaçlamaları doğrultusunda metni yazmışlar. Ortaya bu son derece eğlenceli ve sektöre, buradaki var olma savaşına, ünlü olma meselesine ve yurdum insanına dair daha bir sürü şeye dokunan oyun çıkmış. Kendisi “Benim kuşağın yarım yamalaklığı üzerine” diye özetliyor meseleyi.

Bu arada oyuna “tek kişilik” diyerek Nazmi Sinan Mıhçı’nın kuklası Binali’ye ayıp etmiş oluyorum ama kendisine “kukla” demek de ayıbı tekrarlamak gibi. Onun bunalımları Gökhan’dan da ağır, türkü barda yakaladığı şöhretten intihar denemesine uzanan inişli çıkışlı bir hayatı var. En iyisi şöyle diyeyim; sahnede iki yıldız oyuncu var, ikisinin yükünü de Nazmi Sinan Mıhçı taşıyor, bize de hayranlıkla alkışlamak kalıyor.